Kadın Ol’mak – 8 Mart

Kendini bilen kadınlara ihtiyacımız var / Editör

Kendini bilen, sevmesini bilen, değerini bilen kadınlara… 
Bedeninin güzelliğini, zarifliğini, gücünü, çılgınlığını keşfetmiş kadınlara… Bedeninin her zerresinde gerçekleşen mucizeleri keşfetmiş kadınlara…

Kadın Olmak Evrim Kayabas

Önce kendi olup sonra paylaşan kadınlara ihtiyacımız var, önce başkaları diyen kendi değerini unutmuşlara değil.
Önce kendi bedenini sevip kıymetini bilen kadınlara ihtiyacımız var, başkaları beğensin diye bedenine bakanlara değil.
Önce ne istediğini bilip hareket eden kadınlara ihtiyacımız var, çevresinin dayattığı hayatta kurban rolü oynayanlara değil.
Önce kendi değerini, benliğini keşfetmiş kadınlara ihtiyacımız var, kendinden, bedeninden, kadınlığından utanan kadınlara değil…

Herşeyin enerji olduğunu algılamış, bu gezegeni keşfetmiş, sadece kullandığı bedenin kadın bedeni olduğunu algılayıp, dişiliğini en üst tat da yaşamayı başarabilen kadınlara ihtiyacımız var.

Dişi bedeni o kadar müthiş bir beden ki, her zerresi, her noktası…
Dişi zekası o kadar kıvrak ki, her detayı aynı an’ da algılayıp tek parça haline getirebilen bir mucize.
Dişi enerjisini o kadar çok büyütebilecek etkene sahip ki, her an’ ında bunu yapabilir.

Kadın Ol’mak bu gezegende o kadar müthiş bir deneyim ki, kendini keşfettiğin an ne demek istediğimi o an anlarsın…

Kendini unuttu isen eğer, kadın Ol’mak bir zulümdür bu gezegende…

 

Kadın, yaralı ve ürkek / Çiçek Sekban Tüfekçi

Duyuyor musunuz yalnızlığın, mutsuzluğun ve hırçınlığın vahşileştirilmiş yakarışlarını? İşte o ses; derinlere ittiğimiz içimizdeki nadide çocuğun sesi. Biliriz ki çağırınca gelmez o güzel çocuk. Öylesine canı acımıştır ki istese de gelemez. Karanlığa itilmiş bir cenin görünümünde çocuk. Henüz ham, yaralı, ürkek…

Modern’ Erkeklerin ‘Modern’ Kadınlara ‘Modern’ Şiddeti

Onu yalnızca içimizdeki dişinin şefkati geri getirebilir. Kadın, doğa ana misali toprak kokulu göğsünde acılarını dindirebilir yaralı çocuğun… O çocuk; sensin, benim ve o çocuk; insanoğlunun geleceği. O kadın ise: sensin, benim ve insanoğlunun geleceği… Hani derler ya “cennet anaların ayakları altında” diye.
İşte yeryüzü cenneti de içinizdeki şefkatli dişinin sayesinde oluşabilir. Kadını sev, dişiyi sev… O da içindeki çocuğu kurtarsın. Cennet arayışın, Dünya cehenneminin sonunda değil. Cennet arayışın içindeki dişil güçte. Ve gelecek kurtarılmayı bekleyen içindeki çocukta…

Tanrının Lilith ile Adem’i yaratması ile başlayan yaratım zincirinde, Lilith Adem’i istemez ve çıkar oyundan. Sonra Adem için kaburga kemiğinden Havva yaratılır ve o da Adem’e yasak elmayı yedirir. Yaratılış efsanesinde anlatılan bu hikayenin ortaya çıkışından beri kadın ve erkek arasında git geller yaşanmıştır. Günümüzde, özellikle erkeklerin kadınlara olan düşmanca tavrının nedeni, inandığı bu yaratılış hikayesindeki kovulma sebebi olarak kadını görmesidir. DNA kayıtları ve bilinçaltına işleyen bu öfke, suçlama, ortadan kaldırma ve şiddet barındıran tepkilerin hemen hepsi bu sebepten açığa çıkmaktadır.

lilith

Kıskançlık, kadını için adam öldürme, adam baktı diye kadını öldürme, gülümsedi diye yolun ortasında şiddete maruz kalmanın altında yatan duygunun bir benzerini de Habil ve Kabil gerçekleştirmiştir. İşin özü şurada patlıyor, insan güzel olan için, cinsellik için, zihnin kurduğu dünyada var olan her şey için sahip olma dürtüsü ve öldürme içgüdüsüyle hareket ediyor.

Son dönemde belgeselleri daha dikkatli izler oldum. Neredeyse tüm hayvanlar, kendisine olacak hayvanı seçebilmek için, savaşmak, şekilden şekle girmek, kur yapmak, gerekirse öldürmek yoluna giderek dişisini elde ediyor. Dişi ise olanların farkında ya da değil en güçlü olanla birleşmeyi seçiyor çünkü kendi dünyalarında güçlü olan ayakta kalıyor. Buradan yola çıktığımızda insan modern dünyada ilkel benliği ile hareket eden bir varlık görüntüsü çiziyor. Her şeyi dişisi için yapmakta, çalışmakta, onu kapatmakta, eve hapsetmekte, ondan geleceğini garanti altına alacağı güçlü erkek çocukları doğurmasını beklemektedir.

Peki bu kadar olumsuzluğun içinde kadın kimliği nerede duruyor, tabi ki o da (büyük çoğunluğu) gücü elinde barındıranı tercih ediyor. Burada güç farklı şekillerde kendisini tezahür ettiriyor. Maddi güç, fiziksel güç, ifade gücü, cinsel güç vb… Bütün bu kadar güç içinde kadının istediği, güven duygusunu verecek erkek daha şanslı ve avantajlı oluyor hem cinslerine göre. Edilgen ve pasif erkekler böylesi durumlarda sistemin dışına itiliyor yani sürüden dışlanıyor. Peki bu kadar gücün baskın olduğu ilişkilerde olan şey ne? Tabi ki şiddet çünkü ortada hayvani dürtülerin egemen olduğu bir ruh hali var ve onun da bildiği tek dil bu…

Ne yapılması gerekiyor? İşte bunu da kadınların bulması gerek. Çünkü şiddete uğrayan kendisi, yok sayılan kendisi, ezilen kendisi ve bütün bunların oluşmasına sebep veren şey de kendisi. Gücü bırakın, güvende olma duygusunu bırakın, cinselliği bırakın, beğenilme duygusunu bırakın, kozmetik sektörünü beslemeyi bırakın, moda sektörünü beslemeyi bırakın, kendi öz gerçekliğinize dokunun işte o zaman üzerinize çöken bu karanlıktan özgürleşir ve hak ettiğinize inandığınız yaşam koşullarını aktif etmiş olursunuz….

Uyanışınız AŞK ile olsun…

 

Yüzleşme / Deniz Demirsoy

Kadının erkek egemen baskıcı, dayatmacı anlayıştan kurtulması için öncelikle öz farkındalığa sahip olması kendisini şifalandırması gerekiyor. Çünkü yüzyıllardır erkeğin bu baskıcı anlayışı altında ezilen kadın içindeki öfkeyi, şiddet duygusunu bazen isteyerek bazen de farkında olmadan ruhsal olarak erkeğe yansıtmıştır.

kadın ve erkek

Yıllarca içine hapsettiği bu şiddet duygusunu sevgiyle merhametle özgürce şifalandırmalı bu ezilmişliğe daha akılcı, üretken, yapıcı ve aydın çözümler getirmelidir. Eğer bu yapılmazsa kadınlar içlerindeki bu öfke dolu bastırılmış enerjiyi bir şekilde eş, erkek kardeş, erkek çocuk, erkek arkadaşlar üzerinden harekete geçirerek yansıtacaklar yani bu öfke dolu eril enerjiye kadınlar erkekler üzerinden hizmet etmiş olacak ve bu daha da şiddetlenecektir.

Çözüm bastırmak, ifade etmemek değil. Bu bastırılan duyguların farkına varıp, kadın olarak yüzleşebilmek ve içsel olarak bu duygulardan arınıp, özgürleşebilmektir. İşte o zaman bu anlamda yapıcı, merhametli şefkatli dişi enerji harekete geçip eril enerjiyi de şifalandıracak ve dengeye kavuşacaktır.

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir