Toplumların medeniyet ve kültür seviyesini değerlendirirken kadınların toplumdaki yeri, hakları ve kadına bakış açısı önemli belirleyicilerdir.
Bir toplumun medeniyet ve gelişmişlik düzeyi, insan haklarına ve aynı paralelde kadın haklarına verilen önem ve onlara nasıl davranıldığıyla ilgilidir. Kadının toplumdaki yeri, hak ve özgürlükleri aynı zamanda o toplumun yaratıcılık ve üretkenlik düzeyini gösterir.
İnsan hakları gelişmemiş, medeniyet seviyesi geri toplumlara bakıldığı zaman kadınlar hemen her konuda ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmektedir. Kadınlar bağımsız birey, başlı başına bir değer ve beyin olarak görülmezler, erkeklerin arkasından giden ve erkeklerin hayatını kolaylaştırmakla yükümlü olarak görülürler. Kadın haklarının gelişmemiş olduğu doğulu toplumlardan örnek verecek olursak, kadın çocuk doğurma adına adeta bir üreme vasıtası, evdeki işleri kolaylaştıracak bir yardımcı ve her konuda erkeğin tahakkümü altına alınan ve erkeğin ön planda olması için susturulan, her acıdan erkeklere bağımlı bir cins olarak görülür. Bu tip toplumlarda kadınlar adına genişletilmiş bir özgürlük alanından söz etmek güçtür.
Kadın haklarının gelişmediği bu tarz toplumlarda kadın ne zamanki ön plana çıkmak, sesini duyurmak istedi türlü baskı, susturma, ayrımcılığa hatta şiddete, tacize varan olumsuz durumlarla karşılaşmaktadır. Hepimiz gerek yazılı, gerek görsel basında bunun cinayete varan bir dolu örneklerle maruz kalınan şiddete bir şekilde şahit olmaktayız.
Şöyle bir kadının ikinci plana atılıp, baskı ve şiddete maruz kaldığı toplum, ülke ve coğrafyalara bakacak olursak, aynı oranda bu yerlerde insan hakları, hayvan hakları, doğaya yeterince değer verilmediği anlaşılır, yani medeni olmanın gerektirdiği bilinç düzeyini yakalayamadıkları açıkça görülür. Ayrıca bu tip toplumlarda insanlar fazla sorgulamadan, her alanda özgürce düşünmekten mahrumdur. İnsan daha çok yaşamak için çalışmak zorunda olan ve sınırlı hakları olan ve bunlara rıza göstermesi gereken metalaşmış bir varlık olarak görülür. Özgürlükler, insan ve kadın hakları adına mücadele edenleri dışlayan, baskı altına alan bir sistem hakimdir. Bunlar adına mücadele eden insanları hem din nazarında hem hukuk nazarında dışlayan baskıcı ahlaki bir yapı geliştirmeleri de cabasıdır. Yani insanlık adına daha fazla özgürlük isteyen insanları Tanrı adına cezalandıracak, hanesine bolca günah yazılacak bu anlayışta insan haddini bilmedir. Bu tarz söylemlerle bu coğrafyalarda birileri hep Tanrı adına sopa gösterir o oda yetmez koydukları hukuk kuralları çevresinde bazen de onları aşarak insanoğlunun özgürlüklerini kısıtlamak için ellerinden geleni yaparlar. Özgürlüklere karşı olmak için konulan çeşitli sansürler, fikir suçu başta olmak üzere, hapis, işkence ve daha birçok çağ dışı uygulamalar hala bolca mevcuttur.
Tarihe şöyle bir göz atacak olursak; Kadın Hakları ilk Amerika ve Avrupa’da 19.yy’ın sonlarında kazanılmaya başlanmıştır. 8 Mart 1857’de New York’ta tekstil işinde çalışan yüzlerce kadının uzun çalışma saatleri, insanlık dışı çalışma koşulları ve düşük ücretleri protesto etmek için grevler yapmaya başlamıştır. Bundan 53yıl sonra Dünyada Sosyalizmin sesini duyurmaya başladığı dönemde Danimarka’nın Kopenhag şehrinde düzenlenen Sosyalist Enternasyonel toplantısında New York’tan başlayan bu hareketle Kadın Haklarının kazanılması ve birlikte mücadelesinin her yıl kadınlar günü olarak kutlanması kararlaştırılır. İlk 1975’te Uluslararası kadınlar yılı olarak kutlanır. Birleşmiş Milletler 1977’de Genel Kurul toplantısında 8 Mart’ı Kadın Hakları ve Barış Günü olarak kabul etti.
Bu kabulle ilgili 2 temel neden açıklandı, birincisi dünya barışının korunması, sosyal gelişim için temel insan haklarının uygulanabilmesi için kadınların da eşitlik ve kendilerini geliştirmelerine olan gereksinimdir. Bu sebeple toplantıda kadınlara eşit haklar verilmesi ile Dünya barışının güçlendirileceği kabul edildi. Birleşmiş milletlerin bu çok önemli kabulleri hem Batı kökenli hem de ilk uygulanması onlar sayesindedir. Batılı toplumlar medeniyetin ve Dünya barışının bu kabullerine uygun olarak kadına toplumdaki gereken değerleri vermiş, kadın hakları ve özgürlükleri adına verilen mücadelede kadının yanında yer almıştır. Bugün bütün dünyanın özendiği, örnek aldığı, Batı demokrasisi, her yönden gelişmişlik seviyesi ve barışçıl tutumuna bakarsak işte altında kadın haklarına verilen önem vardır. Bu uğurda 100 yılı aşkın bir mücadeleyi kadın erkek birlikte yapmıştır.
Şunu unutmayalım ki; tarihin bütün dönemlerinde dünyadaki bütün haklar, özgürlükler belli bir mücadele ve kararlılık sonucu kazanılmıştır. Ne kimse ne de toplum al bu haklar, özgürlükler senin ve buna salt insan olduğun için layıksın dememiştir. İnsanoğlu bu hakların hem kazanını hem de garantörüdür. İnsanlık adına, barış adına bu kazanımlar korunmalıdır. Kadının eşit olarak eğitildiği her türlü haklarını kazandığı toplumlarda yetişen nesiller kadın, erkek ayrımı yapılmaksızın eğitimli, aydın ve barışçıl olacaktır. Dünya bu süreçte doğal olarak barışa, huzura ve medeniyet seviyesine ulaşacaktır. Bireylerin yetişme şekli, sosyolojik olarak bir toplumun, ülkenin ve dünyanın yetişme ve yaşam şeklini belirler. Kadının eğitilip kendini özgürce ifade ettiği erkeklerle beraber eşit haklara sahip olduğu bir toplumsal düzende erkekte baskıdan, şiddetten uzak, refah bir şekilde yaşar, her türlü uyumu kadınla karşılıklı hoşgörü içinde yakalanır.
Barışın, huzurun, hakim olduğu bir toplumsal düzen medeniyetin en önemli şartıdır. Kadın hakları demek, insan hakları demektir. Bunlar ayrı düşünülemez. Kadın haklarının gelişmediği ve yeterince uygulanmadığı bir düzende insan hakları da her türlü sekteye uğrayacak, barış her zaman tehdit edilecektir. Barış için medeniyet için daha güzel bir Dünya için kadın her türlü dayatılmış, öğretilmiş korkudan, baskıdan, ayrımcılıktan kurtularak özgür olmalıdır .