Her korku ölümü çağırır ve insan sonsuza dek yaşayacağını bilmek ister. Oysa ölüm korkusu, hayata alışmaktan öte bir şey değildir ve tüm alışkanlıklar ölümlüdür.
Korku, eğer insan onunla yüzleşebilirse iyi bir öğretmendir ve insan, korkuları ölçüsünde cahildir. Korku varsa gerçek çarpıtılmış ve henüz tam olarak anlaşılamamış demektir. Korkmak, yaşamı henüz bütünüyle kucaklayamıyor olmak demektir.
İnsan yüzleşemediği korkulardan, şuursuz arzulara kaçmak ister. İnsan Dünyayı ya da ötekini değiştirmeye çalışarak değişmekten duyduğu korkuyu ifade eder. İnsan korktuğu için direnç gösterir ve insan direnç gösterdikçe elindekinden başkasını umar.
Korkulardan arzulara kaçmak, olumsuz tarafından bakarsanız belaya davet, olumlu tarafından bakarsanız benlik denilen şeyi biraz daha deneyimlemek demektir.
Hayat, o kadar sever ki seni, olmazı oldurtmak istediğinde bile kendi yolundan yürümene izin verir. Sevgiyle akmak kadar korkularınla akıntının tersine yol almak için çırpınmana da izin verir. Bu da sevgiyi daha derinden keşfetmek ve daha büyük bir teslimiyetle yüzünü hayata dönmek için geçerli ve değerli bir başka yoldur. Belki de Tanrı seni çok sevdiği için, korkunun içine itti. Çünkü kalbinde korkudan kaçarak yaşamak yerine korkunu bile kucaklamanı istedi.
Benlik, korku ve arzu ile var olur. Hangi insan – sessizlikte ve kendiliğinde var olanın ötesinde – korkuyla ve hevesle kendisine söylediklerinin tekrarından daha fazlasıdır?
Derinlerdeki korkular temizlenmeden yüzeydeki arzular tam olarak gerçekleşemezler. İşin kötüsü korkudan kaçarak ya da korkuya köklenen arzularınla ancak bir cehennem inşa edebilirsin.
Cesaret, korku orada olmasına rağmen adım atmaktır ve hayat cesurları sever. Ama korkan kişiye “korkma” demek de boşunadır. Korkacaksan kork ama korkuna şuur getir. Korkunu izle, onu anla, onu oku, onu sev, bağrına bas ve bırak. O zaman bak bakalım sana hala yapışabiliyor mu?
Misal reddedilme korkusu, sevgi almaya açlık ve bağımlılıktır. Kendini öyle çok sev ki, doğru olanı yapmak isteyip de reddedildiğinde incinmeyesin ve kalbinin dileğini yapabilesin.
Misal başarısızlık korkusu, hayatı başarı ve başarısızlık olarak, iyi ve kötü addettiğin sonuçlara bölmüşlüğünün bir yansımasıdır. Oysa hiç “son” yok. Başlangıç ve sonlar ile süregiden bir akış var sadece. Son’ucu bırak; anın rehberliğini izle… Sonuç seni korkutan, durduran, tutan şey.
Hakkı verilmiş bir ömür; bolca bilinmezlik, bolca korku, çokça dip arasında süregiden hareket demektir. Boşa geçen bir ömür ise çokça inkar edilen korku, alışılmış ve görmezden gelinen acı, sıradanlığın ‘yalancı’ huzuru ve bolca pişmanlıkla bezeli ümitsiz bir atalet demektir.
Misal kaybetme korkusu, sahip olma yanılsamasının uzantısıdır. Oysa hepsi senden alınmadan, hepsini bırakabilmek – özgürlüktür. Ancak hepsini ‘bırakabilen’, hakikatli olanı bilebilir. Tutunmak korkmaktan ötürüdür ve tutunduğu hiçbir şey, insanın korkusuna ilaç değildir. Düşünceler”im”; duygular”ım”, alışkanlıklar”ım”, sevdikler”im”, beden”im”, ad”ım”, geçmiş”im”, hikaye”m”, mal”ım” – mülk”üm”, aşk”ım”, hayat”ım”… Hepsi yüktür. Bırak ki, özgür olasın.
Güvende olmadığını, ölümlü olduğunu hisseden bir egonun yardım çığlığıdır aslında tüm korkular. Oysa insan bırakabilse, sınırsız bir sevgi ve güvenceyle kuşatılmış olduğunu hissedecek belki kalbinde. Ölüm, yaşlılık, hastalık, terk edilme, kaybetmenin ve daha birçok şeyin acısı, aslında “ben” bir ego olarak var olduğum için var. Oysa ağacın güvencesi kökleri ya da dalları değil. Ağacın güvencesi toprağın karanlık koynu… Ve her şey, her zaman yolunda. Sen ki O’nun sevgilisisin başka türlü olamaz…
Her şeyin yolunda olduğunu bilmek, olanı kabul etmek ve direnç göstermemek; başına gelene verilebilecek olağanüstü bir “cevaptır”. Böyle bir cevaba eşlik eden söz-hareket-eylem ise şiirdir, destandır. Böyle bir cevap yoksa tepki vardır ve tepkiye eşlik eden söz-hareket-eylem olsa olsa bir mücadeledir, savaştır, isyandır; nihayetinde can acısıdır. İşin ilginç tarafı, her ikisi de eksiksiz ve harikadır aslında. Çünkü her ikisi de basitçe hayatın akışına ve insanın özgürleşen bilinç yolculuğuna hizmet eden seçeneklerdir.
Her şey sevgidendir. Sevgi, bilinçli enerjidir ve Tanrının oyun hamurudur. Sevginin kayıp, şuursuz hali korkudur. Sevginin yaratıcı hali düşüncelerdir. Sevginin yaratmakta olan hali emektir. Sevginin yaratılmış hali şaheserdir. Şaheserin insanda tezahür etmiş hali kemaldir. Her tohum, kendi filizini; her filiz kendi çiçeğini ve her çiçek kendi meyvesini arar. Hayat halden hale akar.
En nihayetinde hayat kendisini “yeniden” doğuran bir şarkıdır. Ama işte – şarkı var, şarkı var.