Ne kadar çok tanımlandığımız kimlikler var bakıyorum da… Doğduğumuz zaman biz kimdik ki? Adımız sadece bebekti. Sonra hemen hatta hamileyken isim telaşına düşülür. Anne bir isim düşünür, baba yok başka bir şey olsun, anneanneler, babaanneler başka isimler talep ederler. Bebek ne güzel bir isimmiş oysaki. Bebek ne yaparsa yapsın masum, kızılamaz, yaptığı tüm hareketlere gülünür. Herkesin eğlence ve neşe kaynağıdır. Biraz büyüdükçe de yaptığımız her şeye kızılır, tehdit edilir, cezalandırılır olduk. İsim koymaları yetmezmiş gibi, tek tek kimlikleri taktılar yakamıza. Güzel, çirkin, akıllı, tembel, yaramaz, haylaz, uslu, vb. Bu kimlikleri bizi sevsinler, onaylasınlar ve koca bir aferin alabilmek için çıkartamadık ve bize uymasalar bile üzerimize uydurmaya çalıştık.
Evladının başarılı olması, koluna meslek bileziklerini takması, hayırlı bir eş bulması tüm ebeveynler için son derece hayatidir. Hayat sadece bunlarda ibaretmiş gibi kendi ebeveynliklerini sadece bu dünyevi şeylere adamışlar. Bugüne kadar çocuğuna kendi geçmişinde yapamadığı hayallerini empoze etmeyen çok az ebeveyn gördüm. Çocuğuna bol bol kimlik vermek yerine, sen şimdi bir rüyaya düştün ve hadi kur bakalım kendi oyununu diyene şahit olmadım. Hep korku ile aşılan din inancı, Allah sevgisi, çarpılırsın, aman günah gibi öğütlerin dışında sevgiyi aşılayan nadir aileler vardır.
Şimdi büyüdük, koca koca insanlar olduk ve bir çoğumuz bütün kimliklerimizden özgürleşmeye çabalıyoruz. Bunun için kitaplar okuyor, bilinçaltı temizlikleri yaptırıyor ve acaba nerde bu inancı oluşturdum diye düşünüp duruyoruz. Büyüklerimize şöyle gönül rahatlığıyla neye inanıp inanmadığımızı, nasıl hissedip hissetmediğimizi söyleyebildik mi? Hatırlıyorum da küçük yaşlarda anneannem bana hikayeler anlatırdı. Hikayelerin bir çoğu uyumuyorum diye öcü şöyle yapmış, gözünü kapatmazsan öcü gelecek seni alacak götürecek tarzından. Koca kadın olduğumda öcü diye bir şey olmadığını anladım evet ama öcüyü çağrıştıran yani bilinmeyen her şeyden korkmaya devam ettim…
Geçmişte dayatılan kimliklerin ve inançların öyle bir çırpıda üzerimizden atılması kolay olmuyor. Özdeşleşmişiz bir çoğuyla. İyi ya da kötü. Olumlu ya da olumsuz. Güzel değilsek bile güzel görünmek için elimizden geleni yapmak, şişmansak kilo vermek için çin işkencesi detokslar yapmak, bir işte başarılı olamıyorsak başarılı olana kadar çırpınmak ve daha birçok şey. Bunları neden yapıyoruz? Kendimiz için mi? Yoksa etrafımızdaki kişilerden onay almak, ne kadar hoşsun, ne kadar güzelsin demelerini işitmek için mi?
Bu kadar anlam yüklediğimiz, tutunduğumuz kimliklerinin hiç faydası yok. Faydasını gördüklerin de olmuştur mutlaka. Patron kimliğin iş yerin için, ebeveyn kimliğin evlatlarını terbiye etmen için…. Ne terbiye edebileceğin evlat, ne saygınlığını kaybedeceğin bir işin yoksa? Ya her şey bir rüya ise? Ya her şey senin kurduğun bir oyunsa? 🙂
Lütfen hatırlayalım, biz hem her şeyiz, hem hiçbir şeyiz. Hiç olduğunu kabul etmeden, her şey olduğunun farkına varamazsın.