Zeytun ile Gül Kızın Aşkı

Cumartesi sabahına huzurla uyandım.
Hafta içi hep çalışınca, hafta sonu istediğim saatte uyanmak çok güzel bir histi.
Araba muayenesine gideceğim için, biraz erken kalktım ve kahvaltı yapıp çıktım.
Randevu saatinde oradaydım.
Ödemeleri yaptım ve egzoz muayene işlemleri bitince ne yapsam acaba, daha öğlen bile olmadı diye düşünürken, birden aklıma bir arkadaşımın “seni bir gün Zeytin Parkına götüreyim” dediği geliverdi.
Aklımı seveyim iyi ki anımsatıveriyor böyle güzellikleri.
Arkadaşımın evi de oraya yakın bir yerdeydi.

Zeytun ile Gül Kızın Aşkı

Öğlen vaktiydi, uyanmıştır nasılsa deyip cesaret ettim ve aradım.
O da çok sevindi, müsaitmiş kalkıp geldi.
Ben yerini bilmediğim için, can dostum gelip, arabası ile beklemişti sağ olsun.
Onun arabasını takip ederek o güzel Zeytin cennetine birlikte girdik.
Upuzun bir yol, her iki kenarı zeytin ağaçlarıyla çevriliydi.
Gökyüzü masmavi, güneş altın ışıkları ile etrafı kaplıyordu. Lakin hava çok soğuk ve rüzgarlıydı.
Olsun, güneş vardı ya ısıtıyordu içimizi ve her yer papatyalarla doluydu.
Baharın gelmek üzere olan müjdesiydi papatyalar, yoncalar ve gelincikler rengarenk açmışlardı.
Doğa uyanıyordu hissettim ruhumda.
Ben de bahar çocuğuyum, baharda doğduğum için ilkbaharı ayrı bir severim.
Neyse sonra birkaç kilometre gidip zeytinliklere bakan görevlilerin, lojmanının önünde arabaları park ettik.
Müdürü bizi karşıladı, ayak üstü sohbet ettik. Rehberlerin, rehberliği ile turlar oluyormuş.
Pandemi dönemi (Corona salgını olmuştu dünya da bu dönem uzun uzun sokağa çıkma yasakları konuldu. Bu yazımı, yıllar sonra okuyanlar olursa diye bu parantezi açtım) yapmamışlar gezileri. Hala daha gezi turlarına başlamadıklarını anlattı, müdür bey ve yardımcısı.
Belirli yerlere kadar görebileceğimizi söylediler sağ olsunlar.
Biz kendimiz gezecektik açık olan alanları.

Daha sonra arkadaşım görkemli bir zeytin ağacına götürdü beni.
“Gülay’ım çok eski bir ağaçmış bu, bak burada tabelada neler yazıyor”dedi.
Ve tabelayı gösterdi.
1200 yıllık ağacın önündeydim.
Çok etkilendim.
Onu kucakladım, köklerinin sağlamlığını hissettim.
Bereketini hissettim. Sarıldım, kucağına beni aldı ve kabul etti.
Onu kalbimden hissediyordum.
“Otur, hikayemi anlatayım sana” dedi sessizce.
Oturdum kucağına, kocaman gövdesinin ortasında, sanki koltuk varmış gibi oyulmuştu.
Tam o kalbine yerleştim, sırtımı dayadım.
Başladım onu can kulağımla dinlemeye…

Zeytun ile Gül Kızın Aşkı

“Ben Manisa da doğdum yani sekiz yüz yirmili yıllarında dikildim. Bugün yaklaşık 1200 yaşındayım.
Çok badireler atlattım. Çok fırtınalar gördüm, çok meyveler verdim. Zeytinlerim, minik yavrularım, her mevsim de toplandı, fabrikalarda sıkılarak zeytin yağı oldu.
Ya da sofralarda zeytin olarak yendim.
Sabunlarda kullanıldım, birçok kozmetik sanayide de beni yumuştacı olarak kullandılar.
Birçok insana, canlıya şifa oldum, beklentisizce verdim.
Bazen de ıssız gecelerde yaban domuzları köklerime gelerek saldırdı ve benim dallarımdan yiyerek faydalandı, karınlarını doyurdu.
Kuşlara yem oldum, yuva oldum.
Olsun, ben yine yenilenir her daim küllerimden doğardım, Zümrüdü Anka misali” diyerek derin bir ah çekti ve devam etti konuşmasına.
“Derken bir gün yol çalışmaları yapılacakmış ve birkaç dozer, işçiler belirdi etrafımda.
Ay dedim beni yok edecekler sanırım.
Çok korktum.
İçimden doğa meleklerine seslendim ve Yaradan’a dua ettim.
Ve mucize gerçekleşti, dualarım boşa çıkmadı,.
Çok şükür görevliler beni başka bir şehre nakletme kararı aldı.
Mutlu oldum.
Ve memleketim olan Akhisar’dan 22 Şubat 2016 da Antalya Zeytin park’a getirildim.
Böylece ikinci doğumum gerçekleşti.
Ölmeden ölümü gördüm ve şimdi yeniden doğan, Ben, her anımın tadını çıkarıyorum.
Beni görmeye gelenler oluyor, resmimi çekiyor
Hakkımda konuşuyor, bazıları da kalbinden benimle bağlantı kuruyordu.
Bayılıyorum o duyarlı insanlara.
Kalpleri Aşk’la dolu onların.
Birlikte muhabbet ediyoruz, fısıltı ile her daim işitebiliyoruz birbirimizi.
Doğa melekleri diyorum ben bu bedenlenmiş insanlara.
Onları kilometrelerce uzaktan tanıyorum.
Hissediyorum.
Neyse çok uzatmayayım bugün hayatım boyunca hep anımsayacağım başka bir şey oldu.
Biri gelip gövdeme, elini koydu, beni hissetmeye çalışıyordu.
Bana sarıldı
Aşkım, biriciğim, canımın içi diye de bağırmaya başladı.
Çok şaşırdım. Ne oluyor anlamadım, biri bana fiziksel olarak sarılıyor, seviyor, okşuyordu.
Mutluluktan uçtum, tüm dallarımı ona eğiveresim geldi ve eğdim.
Baktım ona. Çok tatlı biriydi.
Üstünde civciv gibi sarı bir manto vardı.
Çorapları da pembeydi, kazağı ile takım yapmış.
Lacivert eteği ve ceketi pembe kazağına çok uyumluydu
İçindeki küçük neşeli çocuk, cıvıl cıvıl bağırıyordu.
Bana da geçti neşesi.
Yanında da yine kendi gibi çok şeker bir kız vardı.
O da şefkatle hem bana bakıyordu hem de adının Gülay olduğunu duyduğum sarı mantolu kadının resmini çekiyordu.
Gülay geldi
Kucağıma oturdu
Nefes alıp verdi.
Neler diyor içinden diye iyice kulak misafiri olayım dedim.
Yaradan ile konuşuyordu, kendince benim korunmam için dua ediyordu.
Tek bana mı dua ediyordu?
Hayır!
Tüm zeytin ağaçlarının, kutsallığını ifade ediyordu.
Bize bolluk bereket için, verdiğin bu güzel ağaçlar için şükürler olsun diyordu.
Ay çok hoşuma gitti benim ve diğer zeytin kardeşlerim için birileri dua ediyordu.
Sağ olsun hepsi.
İşte onlar doğa melekleriydi.
Hepsini seviyorum.
Sonra artık Gülay’ın Yaradan ile arasına girmekten, onu dinlemekten vazgeçip kendime döndüm
Benim de vaktim nereye kadarsa, nereye kadar yaşayacaksam yaşayacaktım ve vaktim geldiğinde ben de ruhumla dünyadan göçecektim.
Ay birden ölüm korkusu geldi bana”

Sonra kendime;
“Oy canım korkma, ruha ölüm yok.
Köklerim sağlam, bedenim bir gün toprağa giderse gider.
O vakte kadar ben hayatın keyfini çıkartayım” dedim gülümseyerek.

Evet bu sarı civciv Gülay’ın ve arkadaşının ruhu bana çok iyi gelmişti.
Gülay da gözlerini açıp duasını bitirdiğinde bana konuşuyordu.
“Zeytunumuz, seni çok sevdim, iyi ki sana gelmişim bugün.
Sen de bana enerji verdin, köklerimi anımsattın.
Dünyaya hiçbirimizin kök salmayacağını, bir gün gelip bu diyardan bedenimizle göç edeceğimizi anımsattın.
Ruhumuzun da baki olacağını, sonsuzlukta ruhumuzun kanatları ile uçacağımızı hissettirdin.
Teşekkür ederim. Şimdilik hoşçakal, seni hep düşüneceğim, hissedeceğim.
Görüşürüz yine geleceğim.” diyerek el sallaya sallaya, çocuk gibi zıplaya zıplaya diğer zeytinlerin yanına gitti.

Papatyalar vardı her yerde.
Onların içine gidip, hiçbirisine basmadan sevdi kibarca hepsini.
“Ben de ona uzaktan güle güle” dedim.
“Hep gel, gül kız seni bekliyor olacağım.”

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

8 Yorum

    1. Gülay Şimşek

      Sevgili İlkay teşekkür ederim.
      Zeytin Ağacı çok değerli, bolluk bereket. Tüm ağaçlar değerli.
      Doğa bambaşka bir huzur değil mi?
      Sevgiyle kal canım.

      Yanıt
  1. Derya

    Gül kiz Allahim senin varligini zeytinin yapraginda yazan ismi hürmetine daim eylesin insaAllah
    cokkk sicacik yazin icin tesekkürler cokk tesekkürler

    Yanıt

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir