Farklı bir âlemdeyim. Değişik henüz neresi olduğunu bilmediğim bir dünyanın içindeyim. Bir hal belki de. Evet, evet kesin bir hal olmalı. Ben bir hale büründüm. Nerede olduğumu anlamıyorum. Anlaşılmak istiyor ancak anlayacak kişiyi bulamıyorum. Bulunmuyor. Bulunamıyor… Tam olarak hazzın ve acının olmadığı belki de hem haz hem acıyı aynı anda tadılacak olan yerdeyim. Birlik halinde değilim henüz. Belki yakınım belki de zihnimde yakın olmayı umut ediyorum. Dedim ya, nerede olduğum meçhul. Sanki ölmüş gibiyim; bunun yanında en ufak şeylerden bile keyif alıyorum. Nefesimi alırken mutluyum. Karnım doyarken huzurluyum. Göğe bakıp bulutları gördüğümde sevinçliyim. Bir başka insana denk geldiğimde şükür doluyum. Ölü müyüm diye sorguladığım oluyor. Ölü değilim. Yaşıyorum. Evet, yaşamak, iliklerine kadar yaşamı hissetmek devresindeyim. İniş ve çıkışlarım oluyor. Girip çıkıyorum belli hallere. Yaşam ve ölüm her an peşimde. Hangisini takip edeceğimi kimden kaçmam gerektiğini bilmiyorum. Haz hangisinde acaba? Yaşam mı daha çok haz verir ölüm mü? Bilmiyorum ki. Bilemedim şimdiye kadar. Kitabı da yok. Bana özel bu hayat. Yaşadıklarımı yazarsam birileri de okursa onlar da benim geçtiğim yerlerin ne olduğunu anlar diye umut ediyorum. Bu yaşam boşuna yaşanmayacak onu biliyorum. Bütün bu deneyimler bir işe yarayacak. Yaramalı zaten!
Cehennem günlerim geride kaldı. Acı çektiğim kendime eziyet ettiğim ve acıdığım günler bitti. Sanırım araftayım. Araf olmalı burası. Tartılıyor yargılanıyor yürütülüyorum. Cennete az kaldı. Saatler belki de dakikalar. Bana sadece kısa süreli cennet anları denk geliyor. Allah’a ulaşmak mümkün müdür? O’na ulaşmak sadece bir şimşek hızında gidip gelmek midir? Allaha dokunmanın, değmenin O’nu hissetmenin yolu var mı? O varılacak bir yer değil ara duraktır sözleri kulağımda çınlıyor. Varış yeri olmadığını varılacak anların içinde olduğunu dayatıyor bana. Oraya varan henüz olmamış. Olmuşsa da geride kalanları düşünmemiş belli. Yoksa haberim olmaz mıydı? Sorularla, düşünce ve zihinle yakınlaşmanın yolu yok. Bunu anladım. O yüzden bırakıyorum. Kendimi Ona bırakmak teslim olmak istiyorum. Teslim oluyorum. O her şeyi herkesi benden iyi tanıyan bilendir; O yaratandır ne de olsa…
Yaşarken zihinden çıkmanın yollarını arıyorum. Buldum sandığımda bulmadığımdan emin oluyorum. Düşünmek ve düşünceleri ayırmama rağmen zihni durduramıyorum. Sürekli çalışıyor ve benimle oyun oynuyor. Zihin için şeytan dediklerini anımsıyorum. Boş zihin için şeytanın atölyesidir sözü kulağımda yankı yapıyor. Bunu söyleyen şeytanın ta kendisi diye de ısrar ediyor. Şeytan zihnin boş kalmasını ister mi? Düşünceden çıkıp zihinden kurtulup cüzzi iradeden külli iradeye varmak işine gelir mi hiç? Orada ne var sanıyorsunuz? İrade, Benlik veya Mutlak Bilinç hatta Evrensel Mantık neresi zannediyorsunuz? Varmak için yola çıkmak gerekiyor. Yola çıkmak ilk adımla başlar. Adım atmak için karar vermek lazım. Karar için de akıl kullanmak. Aklını değil akıl kullanmak. Yola çıktım gidiyorum. Haber alırsanız ne mutlu size almazsanız bilin ki ben vardım. Oradayım. Oraya vardım!
Oynadığımız oyun, sayısız olasılıklar barındırıyor ve hangisine denk gelirse orada farkında ise idrakine varıyor insan, yaşamın. Kim uyanık, kim galip, kim yenik…