Farklı inançlara sahip insanlar geçtiğimiz günlerde değişik bayramları kutladılar. Hediyeler olsun, hal hatır sormak olsun, sevgi alışverişi olsun bir şeyler gidip geldi, dolaştı ve bizleri de buldu. Bahsi geçen alışveriş nedir? Almak ve vermek ne demek oluyor? Ne verdiğimizi zannediyoruz? Gerçekten ne veriyoruz? Elimizde verebilecek, neyimiz var?
Olanın ne kadarını vermeye hazır veya razıyız? Bunu kime vereceğiz? Bu kişileri neye göre seçeceğiz? Neden? Niçin bazı kişilere verir, bazılarını es geçeriz acaba? Bu insanlara belli bir şeyi verir, bazı şeyleri yine vermekten çekiniriz. Niye? Belli bir kişiye belli bir şeyi vermeyi nereden hatırlıyoruz? Bu bize kim tarafından öğretildi? Biz bunu nasıl benimsedik? Bizler gerçekten veriyor muyuz?
Verdikten sonra geriye bir şey bekliyor muyuz? Vermek sebebi bir şeyi almak için midir? Verdikten sonra bir şeyin geri gelmesini karşılık olarak, bekliyor muyuz? Belki de, sadece vermiş olmak için veriyoruz. Karşılık bile beklemiyoruz, ne dersiniz? Bana değil, kendinize sorun. Cevabı da, kendinize saklayın…
Acaba almayı biliyor muyuz? Başkalarının vermeye çalıştıklarını görenlerden miyiz? Ben almaya açık mıyım? Bana sunulanı görecek kadar gözlerim açık mı? Ben uyanık mıyım, ayakta mı uyuyorum? Bana verilen yeterli midir? Ya beklentiler… Benim karşımdaki kişiden beklediklerime ne olacak? Ya bana ellerinde olanın tümünü veriyorlarsa ve bu benim beklentimi karşılamıyorsa ne olacak? Ya o kişi ondan ne beklediğimden haberdar değilse? Ya ben kendi kendime yeten biriysem? Almayı nasıl öğreneceğim? Verilenle mutlu olmayı nasıl kabulleneceğim? Şükretmeyi kim öğretecek? Ben hamdolsun demeyi kendime ne zaman hatırlatacağım? Evrene nasıl daha fazla teşekkür edebilirim?
Nasıl oluyor da, biri beni düşünüyor? Beni kimse düşünmese ne olurdu bana? Kimse bana bir şey vermese başıma ne gelirdi? Yine de, mutluluk beni bulur muydu? Yaşam yine devam eder miydi benim için? Ben dayanır mıydım? Ben kendimi düşünmezsem kim beni düşünür? Ben kendimi sevmezsem kim beni sever?
Vermek, bana ait olan bir şeyi bırakmak demektir. Bunlar zaman ve sevgi dışında olan şeyler değildir. Bana ait olan yalnız bunlar var. Vermek, aynı zamanda beklememektir. Az veya hiç bir beklenti olduğunda ne gelirse mutlu eder. O zaman gelen her şey bir kutsama, mucize oluverir. İnsanlardan beklenti ne kadar azalırsa mutluluk da o oranda artar. Ben mutlu oldukça, mutluluğum arttıkça bunu etrafıma da verebilirim. Pay ettiğim mutluluk da artar ve döner dolaşır yine beni bulur. Bu döngü kısır olmayan aksine bereket döngüsüdür. Merkezinde de ben bulunuyorum. Bereket de, sevgi de, ben de benim ve ben’im…
Sevgili Eddi, alma verme dengesini öğrenemeyenler ile sadece almayı bilenlerin hayatın içinde çokça olduğu bir dünyada, sadece vererek yoluna devam edenlerin yarattığı kaosun hiç bitmeyeceği bir zaman diliminde, durmayı bilmek gerekiyor sanırım…