Hem burada hem bilmediğim bir yerde iken, bedenim, ağırlığınca uzanmışken koltuğa, nasıl olur da bu kadar hafif bir bulut gibi seyrederdi ben olduğunu sandığım şeyi… Aynı anda hem ağır, hem hafif nasıl olunurdu? Hem orada hem burada… İzleyen kimdi? Yaşayan ya da dışarıdan bakıp sana “hazır mısın?” diyen kimdi?
Ne çok kalabalıktık ve bir o kadar da hiçtik…
Ayak parmak uçlarımdan, başımın tepesine kadar giyindiğim, bu şeffaf titreşimlerden oluşmuş elbise ne haz ve sükut dolu idi. Kulağımdaki müzik ne anlatırdı hiç bilmem sözlerini…Sözlerini anlamadığım bir ezgiyi kulaklarımla değil bedenimle dinliyordum. Bedenimin her hücresinde işiten kulaklarım olmuştu. Sanırdım ki, sadece iki kulağım dinlerdi müziği. Ne büyük yanılgıydı… İzliyordum kendimi, nasıl oluyordu tüm bunlar diye hayretle…Ve aynı zamanda yaşıyordum.
Şeffaf elbisemi tamamen çıkarıp attım üzerimden çırılçıplak kalıncaya kadar… Nasıl soyunmuştum öyle, bir tek giysileriyle, taş ağırlığındaki bedenim kalıncaya kadar…
Bu yazıyı aktarırken bu soruları kim soruyordu? Yazan kimdi?
Siyah smokiniyle iri gövdesi olan, köse diyebileceğimiz tarzda hiç saçı sakalı olmayan bir adam belirdi karşımda. O kadar korkusuz ve nötr halde her şeyi izleyişime, ben’lerimden biri şaştı… Ve hiçbir soru yoktu da… Ne sağa ne sola kıpırdamayan bu netlik, bu teslimiyet, bu bekleyiş…
Bay köse, çok ciddi, hiçbir duygu belirtisi olmayan bir yüz ifadesi ile tam bir görev adamı modunda, elindeki kibriti göstererek sordu “Hazır mısın?” Hiç beklemeden, duraksamadan, net ve emin bir şekilde “evet hazırım” dedim. Ağızlarımız konuşmuyordu. Tıpkı sadece görünen kulaklarımızın müziği dinlemediği gibi, konuşmak için de ağzımızı kullanmaya gerek yoktu. Biz anlaşmıştık sessiz ve derinden… Hazır olduğumu söylediğim anda, elinde tuttuğu kibriti çaktı.
Görmediğim, sıcaklığını algılamadığım bu ateşte yanmaya ve kıvrılmaya başladım. Bedenim kıvrıldıkça kıvrılıyor, kemiklerim tümüyle esniyor, geriniyordu… Bacaklarım iyice esnedi kıvrıldı… Hayatım boyunca bedenimi örten kemiklerimin varlığını bu kadar hissetmemiştim… İskeletimle tanışma zamanıydı artık… Ne oluyor, neye dönüşüyordum ki… Ben bunları yaşarken, karşımdaki koltuğa gömülüp, defalarca izlediği bir filmi tekrar izleyen adam ile aramda kaç ışık yılı vardı? Belki de gömülen bendim Bin bir türlü gömülme varyasyonları vardı demek…
Ve bu iskelet beden, bir kurt biçimi aldı… Tüm uzuvlarıyla bir kurt olmak tam da böyle bir şeydi dedirtecek türden idi dönüştüğüm şey… Kurt olmuştum… Ve hızla koşarak kendi içimden çıkıp giden o beyaz kurt, beni kim bilir nerelere götürecekti? Zaman, mekan yoktu… Ben beyaz bir kurt olmuştum, hiç olmadığım kadar…Tüm bedenimle dinlediğim o müzik, nasıl da güzel eşlik etmişti dönüştüğüm şeye…
Ne anlatıyordu ki, yerli Amerikalı bir Kızılderili’nin ağzından dökülen o nidalarda bu müzik… Beni alıp götürmüştü adeta usul usul… Sonsuz bir yolculuğa… Ly-O-Lay Ale Loya (Circle Dance)
Şarkısını dinlediğim klipte yazılan sözler şöyle idi;
Aile olmak, çok güzel bir şeyin parçası olmak demektir.
Hayatının sonuna kadar seveceksin ve sevileceksin demektir.
Kurt’un müziği, sözlerini bilen herkesin kulağına hoş gelir.
Birlikte yolculuğumuzu seviyorum.
Damarlarındaki kan denize döndüğünde,
Ve kemiklerinizdeki toprak toprağa döner
Belki o zaman bu diyarın sana ait olmadığını hatırlarsın,
Bu topraklara ait olan sensin.
Yıldızlar üzüntünüzü alıp götürsün.
Çiçekler kalbinizi güzelliklerle doldursun.
Umut sonsuza dek gözyaşlarını silebilir.
Ve her şeyden önce,
Sessizlik seni güçlü kılsın!
Sessizlik
Sessizlik
Ve Sessizlik…
Hepimiz bu çember dansının içinde dans ediyorduk hem de hiç duymadan…
Zamanın olmadığı bir yerdeydim, insan eliyle zamanın tanımlara sığdırıldığı bir dünya içinde… Takvimlerin 21.Aralık. 2019 u gösterdiği bu zaman enteresan bir işaretti. Maya kadim bilgilerinde 21. Aralık günü özel bir zamandı.
Muhteşem 21 aralık senaryolarının şekilden şekle girdiği, kıyametin, felaketin, bin bir türlü bilinç tarafından algılanmış haliyle, aslının ne olduğunun da herkesin kendi bilincince çözümlediği bir gün idi.
Beyaz Kurt, 21 Aralık’ta beni ziyarete gelmişti. Hatta ben olmuştu.