Sahip olduğu seçeneklerin farkında olarak kendi seçimini yapabilen kişi özgürdür. Ve özgürlüğün tanımı seçtiğimiz hayatı yaşamaktır. Peki esaret, bu seçeneklerden biri midir? Özgür bir kişi esareti nasıl kabullenir? En başta hepimiz özgürken nasıl oldu da yitirdik bu kavramı hayatlarımızda? Bu dünya hepimiz için vardı başlangıçta ama nasıl oldu da birileri diğerlerinin hayatları hakkında söz sahibi olurken, diğerleri hayatlarını birilerinin sözleriyle yaşamaya razı oldu?
Bu gezegende yaşayan tüm canlılara ‘dünyalı’ diyelim. Dünyalılar, farklı yaşam formlarında ve farklı özelliklere sahip türler. Her bir tür kendine özgü güzelliklerle var olmayı sürdürüyor. Yaşam döngüsünü kendi içinde muntazam bir şekilde sağlayan doğa kanunları var. Müdahale olmadıkça bozulmayan kanunlar bunlar.
Dünyalılar bu şekilde düzen içindeki döngüde yaşamlarını sürdürürken, yüksek bilinç sahibi bir tür doğanın akışına müdahale etmeye başlıyor. Diğer türleri aşağılamakla kalmayıp kendi türüne dahi görülmemiş zulümler yapma hakkını görüyor kendinde. Onları kullanmayı, kendi çıkarları için hapsetmeyi, köleleştirmeyi ve hatta öldürmeyi normalleştiriyor beyninde. Bu normal saydığı hale gelebilmek için inanmayı seçtiği nedenleri, başkalarını da manipüle etmek için kullanıyor. Bu tür, gezegende yaşayan her canlının, kendisi için olduğuna inandırıyor kendi türünü. Çoğalıyorlar zamanla ve sonra tüm zulümler daha da normal hale geliyor. Onlar kendilerine ‘insan’ diyorlar.
Eziyet kendinden olmayan herkese karşı bir savunma mekanizmasına dönüşüyor. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyerek yılanları kötü gösteriyorlar. Halbuki onlar dokunmasa yılan zaten bin yaşayacak…
Kendi renginden olmayanı aşağılayıp hor görüyorlar. Kendi cinsinden olmayanı taciz edip zarar veriyorlar. Kendi türünden olmayanı öldürmek cinayet olmuyor onlar için, akıtılan kan kurban oluyor Tanrı adına. Her şeyi yaratan Tanrı’nın sevginin kendisi olduğunu unutup, bu eziyeti yapmalarına O’nun izin verdiğini söylüyorlar. Bunları onun için yaptıklarını söylediklerinde her şey daha da normalleşiyor sanki. Tam bir delilik hali yani…
Özgürlük hakkında; ırk, cinsiyet, tür… Hepsi farklılık, hepsi ayrı bir renk katıyor bu hayata. Farklı olanı öğrenmek istemek, sormak, aramak… Kendinden başka hayatların da bu gezegende, kendinin sahip olduğu kadar yaşama ve özgür olma hakkına sahip olduğunu düşünmek gerek. Empati yapmak, anlamaya çalışmak gerek.
Esaret bir seçenek olsaydı eğer, kimse esir olmayı seçmezdi. Para dünyaya hükmeden bir kötülük simgesi. Ve esaretin sınırları paranın olduğu kişilerce belirleniyor. Özgürlüğün sınırı diye bir kavram yok. Çünkü özgürlük sınır tanımıyor. Sınırı tanıyan esaretin kendisi.
Özgür iradesi olan insan türü, dünyalı diğer türlere yaptığı zulmü kendisi seçiyor. Karşısında kendini üstün gördüğü canlıları eti, sütü, derisi, gücü, hatta içtiği sigaranın zararlarının test edilmesi için kullanmayı da kendinde hak görüyor. Acı çektiriyor, acı çekiyor.
Dünyalı insan, dünyanın çığlıklarını duymuyor.
Esaret ile cesaret kelimeleri tek bir harfle, kavram olarak çok büyük farkla ayrılıyor. Tek bir harf tüm sınırları kaldıracak güce sahip, insan da sınırsız bir hayat yaşamayı hak edecek kadar dünyalı.
Tüm dünyalılar için; acı çektirmeyi bırakmazsak acı çekmekten kurtulamayacağız. Özgürlüğü yeniden kazanmak için, kurtaralım kendimizi sınırlarımızdan. Doğa ile yaşamayı öğrenelim yeniden. Hissedelim evimizi ve içindeki tüm hissedenleri.
Başka bir dünya mümkün!