Düşünce özgürlüğü

Bireylerin özgür düşünebilmeleri içinde bulunulan paradigmaya ve dolayısıyla toplumsal koşullara bağlıdır. Bilimsel özgürlüğün ön koşulu düşünce ve ifade özgürlüğüdür.

Mevcut toplumsal sistem ve koşullar düşünce, bilim ve sanat insanlarının her türlü alanda yaratıcı ve farklı düşüncelerine imkan verecek nitelikte olmalıdır. Değişik görüşlerin, bakış açılarının, yaratımların desteklendiği ve teşvik edildiği koşullar bilimsel, kültürel gelişmenin mihenk taşlarıdır.

Yüzyılın Bilim felsefesi alanında önemli isimlerinden olan Avusturya asıllı filozof Karl Popper konuyla ilgili ” Bilim gibi akıl da karşılıklı eleştiri ile büyür o nedenle aklın büyümesini planlamanın tek mümkün yolu düşünce özgürlüğünü koruyan kurumları geliştirmektir.” der.

Popper, bu alıntımda çok önemli, can alıcı bir noktaya temas etmiştir. Bilim ve düşünce insanlarının özgür düşünebilmesi ve belli uzmanlık alanlarında rahat tartışıp farklı perspektifler sunmasının aslında bireysel çabadan daha önemlisi devlet tarafından oluşturulan kurumlarca desteklenmesi, imkan tanımasının gerekliğinin önemini vurgulamıştır.

Diğer önemli nokta ise zeka ve aklın işlenerek, değişik fikirlerin tartışılıp paylaşıldığı ortamlarda yaratıcılık ve zekanın değişik boyutlar kazanmasıdır. Yeni bir şeyler söylemek için farklı düşüncelerin ortaya konduğu sistem olarak destek gördüğü ortamlara ihtiyaç vardır.

dusunce-ozgurlugu

Toplumsal sistemlere şöyle bir göz atacak olursak özgür düşünmeye önem veren bunu destekleyen çevrelerde daha yaratıcı ve üretici fikirler ortaya çıkmaktadır. Tutucu, muhafazakar düşünce tarzının dayatıldığı bir sistemde bilim, felsefe ve sanat alanında farklı, yenilikçi ve özgün fikirler ortaya çıkması pek olası değildir. Bireylerin akıl düzleminde farklı görüşlere ve tartışmaya açık olması hayati önem taşır. Böylesi bir sistemin oluşturulmadığı ülkelerde kemikleşmiş dogmatik, muhafazakar düşünce yapıları nedeniyle her türlü farklı görüşü tehdit olarak algılayıp bu görüşlere yumruk ve silahla karşılık vermeleri işten bile değildir. Düşünce hak ve özgürlüklerinin önemsenmediği, geri kaldığı toplumlara bakarsak olayın boyutu anlaşılır.

Düşüncelerin özellikle bilim gibi dallarda deneysel olarak uygulanacağı maddi destek göreceği her türlü araştırmayı rahatça yapacak devlet destekli bir sisteme ihtiyaç vardır. Bilim ve düşünce insanlarının yaratımlarını özgürce ortaya koyması ve paylaşması için her türlü kısıtlamadan ve yasaktan uzak olması gereklidir. Dogma dediğimiz değişmez bilgilerin olduğu ortamlarda bilim gelişemez. Sorgulayan, her türlü farklı görüşü tartışıp, deneysel uygulama imkanı olan şartlarda bilimsel ve düşünsel yenilikler ortaya çıkabilir.

K.Popper 1945’te yayınlanan ”Açık toplum ve düşmanları” adlı eserinden Hitler’in seçimle göreve gelmesi ve Almanya’nın başına geçmesi meselesi hakkında ilgimi çeken şu çarpıcı ifadelerini aktarmak istiyorum.” Her şeyi hoş görmenin sonu hoşgörünün büsbütün ortadan kalkmasıdır. Toplumu hoşgörüsüzlerin saldırılarından korumayı akıl edememek, sonunda hoşgörülüleri de hoşgörünün kendisini de yok edecektir.”

Medeni, hoşgörü kültürünün gelişmiş olduğu toplumların sırrı ne denecek olursa sanırım çalışmaktan üretmekten çok daha önemlisi bireylere farklı düşüncelerini ortaya koyacak, geliştirecek özgürlükçü bir sistem derim. Elbette ki böylesi bir sistemin uygun gereçleri, metotları yaşadığı ülke tarafından oluşturulur. Eğer bunlar yapılmazsa Bilim, felsefe, sanat vb. her türlü alandaki düşünce insanlarının üretimleri, yaratımları bireysel başarılar olarak kalır. Başta yaşadıkları ülke ve dünyaya sistematik anlamda alt yapı oluşturacak bir verimlilik kazanamaz. Bireysel anlamda nice büyük başarılara imza atmış değişik uzmanlık alanlarında büyük beyinler sistem ve ülke tarafından gerekli şartlar sağlanıp, desteklenmediği ve özgür bırakılmadığı için sönük kalmış, dünyaya mal olamamıştır. Tarih bunun nice örnekleriyle doludur.

Bilimsel, düşünsel bilgiyi üretmek yetmez. Üretilen bilgiyi açıklamak, yaymak başkalarına öğretecek sistemi oluşturmak insanı yükümlülüktür. Baskıcı ortamlarda farklı görüşlerin açıklandığı, tartışıldığı, yayma özgürlüğünün bulunduğu mecralardan söz etmek zordur. İçinde yaşanan toplum bireyi özgür kılmalı ve ifade araçlarını kullanabilme ve onları oluşturma iradesi göstermesi gerekir. Özgürlüğün gerekli araçlarla desteklenmediği zekalar gelişemez, kendilerini dar bir alana hapsederek mevcut potansiyelini kullanamaz hale gelerek uygarlığa bir katkıda bulunamaz. Gelişmiş medeniyet seviyesini yakalamış ülkelerin gerisinde kaldığı gibi yenilikçi düşünceler üretemediği için onlara sistem, alt yapı ve teknoloji olarak bağımlı hale gelir. Bu şartlarda bir ülkenin tam bağımsızlığından söz etmek pek olası değildir. Düşünce özgürlüğü, bilimsel, felsefi, sanatsal çalışmaların desteklenmediği, nefes alamadığı ve korumanın sistem tarafından sağlanmadığı toplumların akıbeti tarihe bakarsak hep benzer şeklide yozlaşma ve çöküş olmuştur.

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir