Hayat denen kendimizi bilme, anlama yolculuğunda hem bireysel, hem de toplumsal sınavlarımız vardır. Bu kendimizi bilme, anlama yolculuğunda zaman zaman yaşadığımız olumsuzluklar bizi içsel sorgulamalarla yüz yüze bırakır. Yaşadığımız sarsıcı duygu ve durumlar adeta kendimize dönmek, derinleşmek, yanlış ve eksiklerimizi görmek üzere katalizör görevi görür.
Gerek bireysel anlamda, gerek toplumsal anlamda yaşadığımız hiçbir şey anlamsız ve boşuna değildir. Lakin yaşadıklarımıza anlam vermemiz bazen içinde bulunduğumuz duygu durumu ve beklentilere göre değişebilir. Yaşadığımız kahır, hüzün, yoğun kaygı gibi duyguların aslında bize vermek istediği mesaj, öğretmek isteği dersler vardır. Yaşanan her olay bize hakikatin farklı veçhelerini göstermek üzere yaşanır. Bize düşen elimizden geldiği kadar, sabır ve sükûnetle yola devam etmektir. Farkına vardığımız, değiştirebileceğimiz, sorumluluk alanımızda olan durumları değiştirmek için çaba gösterelim ama o an kontrol edemediğimiz, değiştiremediğimiz şeyler için de kendimizi karamsar, hayattan kopuk hissetmeyelim.
Ne güzel söylemiş Tasavvuf şairi, üstat Niyazi Mısri;” Derman aradım derdime, derdim bana derman imiş.”
Bazen dert sandıklarımız, bize keder yaşatan olaylar, durumlar bizim en büyük öğretmenlerimizdir. Artık bize yük olan, bizi ileriye taşımayacak duygu, düşünce ve davranışlardan arınma vesilesi olabilir.
Olumsuz duygu ve düşüncelere teslim olmak yerine içimizdeki sevgi ve güzellikleri ortaya çıkarmak için kalbimizin sesini dinlemek gerek. Sabit hükümlü tutsak edici düşüncelerimizin gürültüsünden, kendi iç sesimizi dinleyemediğimiz gibi bize çeşitli vesilelerle şifa olacak seslere, duygulara da kendimizi kapatırız. Bazen sıcak bir gülüş, bazen kalbe dokunan merhametli iki sevgi dolu sözcük, dost bir yürekle muhabbet, güzel bir anı, bazen de doğanın huşu verici dokunuşu bize şifadır aslında yeter ki, kendimizi kapatmayalım. Kalbin kapısı içerden açılır kapının sevgiyle, iradeyle önünde durmasını bilelim.
Yunus der ki:” Gelse Celalinden Cefa
Yahut Cemalinden Vefa
İkisi de Cana Safa
Kahrın da hoş, lütfun da hoş”
Evet, hayat celaliyle de cemaliyle de bizim hayatımız. Yolumuza çıkan insanlara sabırlı ve hoşgörülü olmayı öğrenelim ve öncelikle kendimizle dost olmayı bilelim. Bu hepimizin kendi sınavı ve içe bakma yolculuğu, dertte bizde, derman da bizde. Kendimizi her halimizle sevelim, barışık olmayı öğrenelim.
Yolumuzu sevelim yolda engeller olsa da derdiyle, tasasıyla, neşesiyle, coşkusuyla her haliyle o yolu yürümeyi bilelim. Kalbimizdeki şefkatle, inançla atacağımız her huzurlu adım çoğalarak bize geri dönecektir. İçimizde saklı duran, keşfedilmeyi bekleyen nice güzellikleri hoşgörünün, sevginin şifalı dokunuşu ile ortaya çıkaralım, bırakalım içimizden çıkacak güzellikler bizim rehberimiz olsun, karanlık ve olumsuz hissettiğimiz anlarda bizi aydınlatsın. Yaşadığımız her şey bizi büyütmek, daha donanımlı hale getirmek için yaşanır yeter ki, dersimizi alıp yola huzurla ve idrakle yürümeye devam edelim.
Hayatın tümünü iyi ve kötünün ötesinde kucaklamak için bugün de ki: “Ey hayat kahrın da hoş, lütfun da hoş” ve o gün bugün olsun.