Derler ki Tanrı Âdem’i topraktan yarattı.
Ve Havva’yı da Âdem’in kaburgasından.
Âdem’i, Havva’yı bilmem ama bu coğrafyada insanın, özellikle de kadının toprak ile bağı bundan daha fazla. Toprak kadının hiç görmediği babasıdır mesela. Gerdek gecesi sonrası gönderip bir daha hiç haber almadığı kocasıdır. Vatan diye kına yakıp savaşa gönderdiği biricik evladıdır. Kökleridir. Yurdudur.
Ah toprak!
Üzerine bassak da gücenmeyip sınırsız nimetler verendir.
Bilgedir. İnsanı mevsimine göre besler.
İnsanın sırrına vakıftır. Yeri gelir insanın saklamak istediğini emanet alır. Zamanı geldiğinde emaneti sahibine verir. Bu emanet bazen bir kitap, bazen bazı eşyalar, bazen mücevher ve veya para, bazen de insan bedeninin bizatihi kendidir.
Toprak anadır. Kadınlarımız gibi teslim aldığını büyütür. Alan tutar. Ve belki de en önemlisi sabırla bekler.
Peki, toprak ne ister?
Kendi olmak.
Tıpkı kadınlar gibi.
Estes, “Kurtlarla Koşan Kadınlar” ‘da bir Afroamerikan hikâyesi anlatır. Şöyle ki,
Bir gün genç bir adam ikiz kız kardeşlere âşık olur. Kızların babası ise kızlarının isimlerini doğru tahmin etmesi karşılığında kızlarını ona verebileceğini söyler. Genç adam sürekli kızların adını tahmin etmek için onların köyüne gider ve boynu bükük geri döner. Günlerden bir gün yine köye giderken yanında köpeğini de götürür. Köpek kızları çok sever. Kızlar da onu. Onunla ilgilenirler, onu beslerler. O gün genç adam yine kızların adını doğru tahmin edemez ve o üzüntüyle evine döner. Ama köpek, sahibi ile dönmez. Kızların adını öğrenip sahibine söylemek için akşam kızların odasına sessizce sokulur. Onları birbirlerinin vücudunu yağlamak gibi bakım verirken bulur. Birbirleri ile konuşurken isimleri ile hitap ettiklerinde ise koşarak sahibine dönmek ister. Ama yolda lezzetli bir kemik görür ve ona takılır. Kemik ile işi bittiğinde kızların adını unuttuğunu fark eder. Ertesi akşam yeniden köye gider, yeniden kızların adını öğrenir ama yine yolda sevdiği bir şey ile karşılaşır ki bu sefer en sevdiği hindistan cevizli çörektir. Çöreği yer ve işi bittiğinde kızların adını yine unuttuğunu fark eder. Bu hal üst üste birkaç gece sürer. Köpek kızların adını öğrenir ama dönüş yolundaki çeldiriciler kızların adını unutturur. Yine de vazgeçmeyen köpek dönüş yolundaki çeldiricilere karşı kendini korur iradesini hâkim kılar o zaman kızların adını unutmadan gidip sahibine söyler. Sahibi de kızların babasına. Sonuç mu? Sahibi kızlarla evlenir ve dördü mutlu yaşarlar.
Estes der ki; burada çok eşlilik söz konusu değildir. İkiz kızlar kadının iki yönünü temsil eder. Siz deyin medeni ve vahşi yanı ben diyeyim bu dünyaya ve öbür dünyaya bakan iki yanı. Kadın bir tarafıyla yaşar gider ama iki yanını da eşit beslerse… İşte o zaman kadın gerçekten kadın olur. Aynı bölümde bir Bohça*’dan dinlediği hikâyeye de yer verir Estes. Yine Afroamerikan menşeilidir hikâye. Adamın biri ölüm yatağında tüm yakınlarını çağırır ve hepsine birer çubuk dağıttırıp kırmalarını ister. Herkes kırar. Bu sefer herkese iki çubuk dağıttırır. Yine kırmalarını ister. Yakınları kırarken ilk seferine göre zorlanırlar. Adam da yakınlarından ölümünden sonra yalnız kalmamalarını, yalnız olduklarında tek çubuk gibi kırılabileceklerini, birbirlerinin yanında olduklarında ise kırılmanın zorlaşacağını filan anlatır. Estes ekler kadın da diğer yanı ile birlik olursa daha güçlü olacaktır.
Bu topraklarda analarımızdan hazırlığı (ölüme, kışa, sefere, evliliğe, doğuma vs.), birbirine şifa olmayı, yaşam döngüsüne göre hareket etmeyi öğrendik. Pandemi de bunları hatırladık. Birbirinin yanından habersizce geçip giderken kadın çemberlerinde buluştu birçok kadın. Kendini arayışında diğer yanını bulup şifalandırdı ve buna devam ediyor. Vakit buldukça kandilini uyandırıp ikizine bakım veriyor. Artık yalnız değil.
İlk hikâyedeki köpek de erkeğin bir parçasıdır. Kadınını merak eden parçası. Yoldaki çeldiricilerden kendini sakınabildiğinde kutsal birleşme için hazır olacak yanı. Yine bir ekleme yapmak isterim. Estes der ki bu erkek tipi Mavi Sakal’dan çok daha iyidir. Neyse. Burada esas olan kutsal birleşmedir. Kendi içinde birliği sağlamış, kendini bilen, kadınına önem veren, onu gerçekten tanımaya çalışan ve sonrasında onu olduğu gibi kabul edebilecek, erkek ile her iki yanına da sahip çıkan, onları eşit miktarlarda besleyen kendinin farkında bir kadının birlikteliği.
Anlatacaklarım ilişki modeli ile ilgili değil. Bu kadar çok cümle kadınlardan ellerimizi çekelim diye. Bir inanç sistemine sıkı sıkıya bağlı olduğu için de o inanç sistemine göre yaşamak istemeyen de öldürülüyor. Ve daha nice sebeplerle. Çünkü kadını öldürmek kolay. Öldürmese de yargılıyor, değersizleştiriyor vs vs.
Bu kadim topraklarda işte bu anlattığım erkek ile kadının birleşip bütün ve güçlü olduğu günlere selam ile…
• Bohça: Estes’in dilinde bohça, bizdeki meczup kelimesine denk gelir. İhtiyacı olana, ihtiyacı olduğu zamanda Tanrı’dan hikâyeler anlatır.
Kadın; varlığını kendisine tehlike olarak gören erkeğin icat ettiği tüm kavramlara ve öğretilere itaat etmeyi bıraktığında, dünya daha güzel bir yer haline gelecektir.