Oyunda kalmak ya da oyundan çıkmak

İntihar etmek, yaşam mücadelesinde uğranılan başarısızlığın sona erdirilmesi içinde alınan radikal bir karardır.

İntihar hem bir olgudur hem de seçimdir. Hayatın anlamlı olması üzerine şekillenmez, çıkar yol bulamamak, çok sevdiği ya da değer verdiği birini kaybetmek, derin acılar çekmek, yolunu yitirmek ve daha sayamayacağım birçok etmen “yaşam oyununu” devam ettirmeme yönünde karar aldırabiliyor insan çocuğuna.  

Yaşam oyunu ve insan çocuğunun ilişkisi doğumla başlar, ölüme kadar devam eder. İnsan çocuğu oyunun içindeyken zaman ve mekan kavramını unutur. Hatta oyun o kadar baskın olur ki yemek yemeyi, uyku uyumayı, fiziksel ihtiyaçlarını gidermeyi dahi es geçebilir hale gelir. Kaçmak, kovalamak, ölmemek, kaybetmemek, kazanmak ve bütün bu döngünün sonucunda ise hak ettiğini düşündüğü ödülü almak insan çocuğun hayat amacı olur.

Oyun içinde oyun oynar kısaca ve anlam arayışına yön vermek ister. Şöyle düşünün telefonda ya da bilgisayarda bir oyun oynuyorsunuz henüz oyunun başında 2 canınız gidiyor ve tek canınız kalıyor. Onunla sonuna kadar gidebilme ihtimaliniz var ama daha baştan iki canınızı kaybettiğiniz için tek canla sonuna gitmek imkansız gibi gelir… Elinizde kalan o tek canı da basit bir şekilde kaybedip oyunu sona erdirip ve tekrar başlamayı seçiyorsunuz… Oyun içinde elde olan 3 canla oyunu sonlandırmayı hayal ediyorsunuz…. Başarırsanız –ki çoğunlukla onlarca denemeden sonra başarılı olunuyor– bir sonraki oyuna geçiyorsunuz. İnsanlık tüm varoluşu içinde tam olarak bunu deneyimliyor.  Level atlayamadan aynı oyunu defalarca ölerek deneyimliyor…

Ouroboros’u duydunuz mu? Kuyruğunu yiyen yılan olarak resmedilen Ouroboros, yaşam ile ölümün döngüsünü anlatır kısaca. Bu sembolün çok derin ve felsefik yorumlarını internette bulabilirsiniz fakat konumuz şu anda, oyun… “Varlık olarak açığa çıktığınız andan itibaren döngünüz oyun gibi sonsuza kadar devam ediyor” cümlesi biraz ürkütücü oluyor değil mi? Gerçi kutsal kitaplarda, tek hayat ve tek ölüm ile sonsuz ceza ya da sonsuz ödül olayından bahsedildiği söylense de bundan daha fazlasını yaşıyoruz insan çocuğu olarak.

Sistem bir matrix değil onu belirteyim. Ya da günümüz sistemi bir matrix haline gelmiş olabilir fakat tüm döngü bir varoluşsal mücadele içinde geçmiştir. Varoluşçu Sartre, insanın yaptığı seçimler ile özünü ortaya çıkardığını, bu özün önceden belirlenmemiş olduğunu söyler. Ona göre doğarız ve yaşam denilen bu oyunu deneyimlerimizle şekillendiririz. Bu bir bakıma doğru fakat bütünsel olarak baktığımızda pek de öyle değil. Atalardan getirdiği ve kendisini şekillendiren bir sistemin içinde, özgür iradeden uzak yaşıyor insan çocuğu…

Terazinin darasında günahlar ve sevaplar yok aslında, acılar ve mutsuzluklar var. Acılardan ve mutsuzluklardan beslenen kesim, mutluluk ve huzurdan beslenen kesimden sayıca daha fazla. Bu baskın tutum ise dünya genelinde kaosu yaratıyor ve kaostan kurtulmanın en kolay yolu ise –onu deviremiyorsanız– ölüm oluyor.

Oyunda kalmak ya da oyundan çıkmak

Bir insan neden ölümü seçer? Bu doğru bir soru değil aslında, bir insan kendi varoluş sürecini tamamlamadan, neden sürekli aynı oyuna yeniden başlamayı seçer? Daha belirgin ve net bir soru olabilir. Sorgulamadan, tam teslimiyet ile yolculuğunu devam ettiren insan çocuğu, yanıtsız ve çaresiz kaldığı yerlerde, şiddeti ya da içsel tükenişini besler. İnançları intiharı yasakladığından dolayı bunu gerçekleştirmeyenlerin yanında, sevdiği insanların acı çekmemesi için intihardan vazgeçenler var. Fakat vazgeçişleri, yaşama tutunmak ve döngüsünü kırıp hayatını değiştirmek şeklinde değil, o intihar sürecini zamana yayarak olmakta.  İntihar; tek darbeyle hayatına son vermek olarak görünse de asıl intihar; oyunda “son canı verip tekrar başlamak adına” ruhsal, fiziksel ve düşünsel şiddete maruz bırakıp kendisini, bedensel yıkımın olmasına izin vermektir.

İnsan çocuğu oynadığı oyun içinde o kadar yorulur ve başarısızlıklar sergiler ki oyundan çıksa ailesi, çevresi hatta dünya için daha doğru olacağını düşünür.  Oyunu kurallarına göre oynayarak devam etmeyi bilinçli düşünce seviyesinde kurgulayan insan, başarısızlığı ile cezalandırıldığı için, artık ceza verecek kimse olmadığında kendi yargısını yapar ve cezalandırma kararını verir. Tüm bu kararları alıp eylemleri gerçekleştiren insan, tüm yaşamları boyunca kaybettiği ya da kazandığı oyunları hatırlamaz. Her oyuna yeniden başladığı için, eski hamleleri, duyguları, yoksunlukları hatırlamaz. Yeni silahlar alır, yeni güçler edinir fakat tüm bunların gereksiz olduğunu düşünmez. Tank aldığında yenilmez sanır kendisini ama bir tanksavar mermisi ile yenilir. Bir savaş uçağı alır onu da kaybeder. Şehirleri yıkılır, evleri yakılır, surları devrilir ama tekrar tekrar inşa eder ve başlar. İnadından görmez geçmişin ayak izlerini ve ısrarla gelmemiş yarınların kavgasını verir yenilgiyi kabul eder. Oyuna teslim olur…

Oyunda kalmak ya da oyundan çıkmak

İnsan çocuğu; sahip olduğu yetenekleri ile sihirli bir dünya yaratma arzusu taşır fakat o sihri ile kurduğu dünyada farkında olmadan kendi cehennemini inşa eder. Tarih diye bir bilime sahiptir fakat onu okumak hiç aklına gelmez, bu yüzden döngüsünü de değiştirmez. Ölür, öldürür, acı çeker, mutlu olur, mutlu olmasına hayret eder, kazanır ve sonra kaybeder, kazandığına değil kaybettiğine tutunur, yıkımlarla inşa edilmiş tarihinde milyarlarca insanın ölümünü görmezden gelir ve reddettiği toprağı üzerine örter ve tekrar başlar oyuna.

Oyunun adı; Ouroboros… Kendi varlığını ve türünü yok eden bir türün hikayesinin anlatıldığı kurgusal olmayan bir başlangıcı ile raflarda yerini aldı. Son sürümün özelliği ilk çıkan sürümle ve aslında aradaki tüm sürümlerle aynı olması. Değişen tek şey, sahneler ve mekanlar oluyor. Roller aynı, acılar aynı, duygular aynı, doğumlar aynı, ölümler aynı, başlangıçlar aynı ve sevişmeler bile aynı…

Oyunu görebiliyor musun? Halen göremiyorsan, sonraki sürümlerde sana başarılar diliyorum. Oyundan çıkmak için neyi bekliyorsun, yeni bir ölümü mü? Şu anki varlığına doğ ve sınırsız can yükle mekanların dışına taşarak yaşa artık. Hayat seninle çok güzel.

Dokun ona…

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir