Yemek “Doyumsuzluk, açlık, hırs, arayış”

Bedenin varlığını fark ettiren şeydir açlık… Ve açlık, hırsın, arayışın, doyumsuzluğun, savaşın, yok edişin başlangıcıdır. Açlık hem doğum ve büyümedir hem ölüm ve yok oluştur.

İnsanın yaşamını sürdürebilmesi yemek ile mümkündür. Yemeden 3-4 hafta yaşayabilen insan, su içmeden de en fazla bir haftalık bir yaşam sürebiliyor. Yemek, insanın tüm yaşamı süresince kimliğini de ifade eden bir ritüel olmuştur.

Yemek “Doyumsuzluk, açlık, hırs, arayış”

Aristokratların yediği yemeklere halkın erişebilmesi mümkün görünmüyorken, halkın yediği yemeğe aristokratlar yokluk dönemlerinde erişebiliyordu. Besin zincirinin en üst aşamasında yer alan insan, açlığını değil de doyumsuzluğunu bastırmak için, dünyada var olan tüm bitki ve canlı türünü yemek menüsüne eklemiştir. Yaprağından böceğine, balığından yosununa, ağacından hayvanına varana kadar dünya üzerinde kadar yaşam ve şekil bulmuş şey varsa, insanın tüketim zincirinde yer alıyor.

Tüketim zinciri dedim de bu zinciri kapitalist üretim ağı içerisinde birkaç adım öteye taşıyarak, depolama, dondurma, kitlesel tüketimi teşvik edici ambalajlara doldurma ve uzun süreli saklama koşulları ile gelecek zamanda tüketimi içinde kullanmaya başlamıştır. Sadece yemek, sadece doymak ve sadece beslenmek kadar doğal ve akışta olması gereken bir süreci; hırsı ve doyumsuzluğu ile bir savaşa çeviren insan, dünya üzerinde birçok türün sona ermesine sebep olmuştur. Sadece türlerin sona ermesi ile değil, doğanın tükenişi, toprağın bereketsizleşmesi, denizlerin kirlenmesi, nehirlerin ve ormanların yok olması, buzulların erimesi ve daha birçok kaotik dönüşüm, insanın yemek arzusunu tatmin edememesinden dolayı akıbetsiz bir yarına doğru silikleşerek ortadan kalkmaktadır.

Yemek, bir çoğumuz için ekmek arası katık olarak tabir edilirken, bir kesim tarafından bu bir ritüelden öteye geçiyor. Canlı hayvan yiyeninden, cinsel gücünü artıracak diye sadece bir parça uzvu için kocaman bir hayvanı öldürecek derecede vahşileşen bir boyuta doğru yol alıyor. Kansız ya da kanlı fark etmiyor, dudaklarının kenarından binlerce yaşamın yağ olup aktığı bu kişilerin beslediği ruhunda kuvvetle ihtimal ya dünyadan ya da insanlığın geleceğinden öç alma isteği baskın oluyor. Bir insan bilerek ve isteyerek, gelecekteki çocuğunun yarınını çalıp, bencilce bugün tüketebilir mi? O haz için binlerce canlıyı ortadan kaldırabilir mi? Kaldırıyor…

Yemek yemeyi sadece acıktım, bugün ne yesem olarak düşünen kitlelerin üstünde yer alan bu tüketim çılgınları günün sonunda, herkesi ikna edecek medya gücüyle, diğer insanları da kendi tüketim zincirlerine dahil ediyorlar. En alttaki daha düşük tutarlı bir seri üretim hayvansal gıdayı tüketirken daha yukarılarda olanlar kendi gerçekliklerine uygun bir tüketim yolunu seçiyorlar. Örneğin, Kobe bifteği ya da diğer adıyla Wagyu bifteği için kullanılan et Wagyu sığırlarından elde ediliyor ki Wagyu sığırları karanlık ve dar bir alanda, hemen hemen hiç kıpırdamadan 2,5 yıl boyunca besleniyor. Tabağı yüzlerce dolar eden Kobe eti bazılarına göre de dünyanın en lezzetli eti olarak tanımlanıyor.. Şimdi bu besin zincirinde, yemek adına yapılan ve bir hayvanı 2.5 yıl hareket ettirmeden besleyen sonrada kesip onu tüketen bir sistemin, alt tabakaya sunduğu kilosu 40-50 TL eden etin o tabakada yarattığı tatmin duygusu ile benzer duygulara sahip olmasının bedeli hangi eziyetli sürecin sonucudur bilinmez.

Ve soru şu, tarihte avcı toplayıcı topluluktan, tarım toplumuna geçtiğimiz söyleniyor. Bu gerçekten böyle midir? Daha kendi varlığının gerçekliğini bile öğrenememiş insanın, on binlerce hatta yüzbinlerce yıl öncesine ait varsayımlarda bulunarak fikir beyan etmesi ne kadar gerçekçi olabilir ki? İlk insanın ya da insanların beslenme alışkanlıklarına dair edindiğimiz tüm fikirler toprak altından çıkan taşlara ya da araçlara verdiğimiz anlamlar ve onları sıraladığımız tarihlerden ibaret ve hatırlayın, tarih onu yazanların ve anlatanların tarihleridir. Onların gerçekliğini bilimsel makaleler ya da içerikler ile bizlere gerçekten olmuşçasına aktaran bir sistemin içinde, yemek; avlanmak, üretmek, ekip biçmek, zamanın nefes nefese kalmış dışlanmışlığı içinde elitlere ve halklara özgü bir beslenme şekillerinin tarifinden öteye geçmeyen bir ifadeyi anımsatıyor.

Tarih kendisini yazmaya başladığından beri, yemek, barınma, kıyafet kendi içinde aşağısı ve yukarısı olarak ayrışmış ve yoluna devam etmiştir. Biriktiren, çoğaltan, tüketen, tekrar üreten, tekrar tüketen ve nefes nefese kalan insan, sonunda içine düştüğü boşluğu dolduramayarak, ölüme yol almıştır.

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir