Yeryüzü cennetini bize sunmaya çalışan kadın kaşifler
İnsanoğlu, yeryüzü üzerinde varolduğundan bu yana yaşadığı mekanı hep merak etmiş ve daha yakından tanımak istemiş. Muazzam bir esneklik, hareket kabiliyeti ve uyum yeteneği, ona bu dünyayı keşfetme yolunda hep yoldaşlık etmiş. Son buz çağının sonlarında, Bering boğazını geçip Amerika’ya göç eden kabilelerden tutun da, günümüzün modern kaşiflerine dek, insanoğlu hep benzer motivasyonlarla hareket etmiş bu yerkürenin üzerinde.
Cesaret, kararlılık, merak ve bilme arzusu, dostluk, tehlike ve riske girmenin heyecanı, yarışmanın zevki, bağımsızlık, hayal gücü, egonun tatmini, yüksek amaçlara hizmet etme duygusu gibi motivasyonlar, hemen hemen tüm kaşifler de değişik ölçeklerde gördüğümüz itici güçlerdir.
Keşifler tarihine baktığımızda, erkeklerin arasında hiç de azımsanmayacak ölçüde kadınlara rastlarız. Hemen hemen aynı duygularla yollara düşen kadınlar, bazen eşlerinin yanında bazen de tek başlarına, yeryüzü dediğimiz bu cenneti bize sunmak için uzun ve zorlu yolculuklara çıkmışlar.
Tarihte yüzlerce örneği olan bu cesur kadınlar, fiziksel açıdan erkeklerden zayıf olmakla birlikte, uyum yetenekleri, esneklikleri ve yüksek motivasyonlarıyla hiç de erkeklerden aşağı kalmamışlar.
Madam İsabelle Godin, her ne kadar kendi isteğiyle bir kaşif olmasa da, koşullar onu Amazon’da sağ kalmayı başaran en önemli kazazedelerinden biri yapar.
Madam Godin, dünyanın tam şeklini hesaplamak için 1730’larda düzenlenen bilimsel araştırmada çalışan eşi ile birlikte Amazon’a gelir. Ancak beklenmedik hamileliği dolayısıyla, Amazon’dan çıkmak için yapması gereken zorlu ve uzun yolculuğu ertelemek zorunda kalır. Jean Godin bu yolculuğu eşini almadan yapar. Madam Godin uzun zaman sonra, bir Portekiz gemisinin, kendisini eşine götürmek üzere beklediğini öğrenince iki kardeşi, küçük yeğeni, biri doktor üç Fransız, üç hizmetçi, bir zenci köle ve otuz bir yerli taşıyıcı ve kürekçiyle yolculuğa başlar.
Her şey ters gider, buluşacakları gemi çiçek hastalığı salgınından dolayı gelemez, taşıyıcılar kaçar, kanolarını kaybederler. Sonunda gruptan yalnızca yedi kişi kalır. Bir raft yapmayı denerler, fakat o da batar, yürüyerek nehir boyunca ilerlemeye çalışırlar, ancak Amazon söz konusu olduğunda bu hemen hemen imkansızdır, ormanda kaybolurlar. Sonunda teker teker hepsi ölür. Günler sonra Madam Godin perişan halde nehri tekrar bulur ve iki yerli tarafından kurtarılıp tekrar kocasına kavuşur.
1800’lerin sonlarında, araştırmaları için Afrika’ya giden kadın antropologların sayısı erkeklerden fazladır. Bunlardan biri de Mary Kingsley’dir. Gezgin ruhunu babasından almış olan bu idealist genç kadın, Afrika kültürü ve gelenekleri üzerine yaptığı araştırmalarını, Batı Afrika kabileleri arasında geçirdiği yıllarda sürdürür ve bu kültürler hakkında çok önemli bilgiler verir. Güney Afrika savaşında esir düşen Boer’lere hemşirelik yaptığı dönemlerde, genç yaşında bu dünyadan ayrılır.
Orta Doğu’daki gezileri ve cesaretiyle adını duyurmuş olan gezgin Gertrude Bell, bu yüzyılın başlarında Arap kabilelerini ziyaret ederken Araplar, “Eğer bu bir İngiliz kadınıysa, İngilizler’in erkekleri nasıldır acaba” demekten kendilerini alamazlar.
Çocukken Jules Verne’in romanlarına hayran olan Alexandra David-Neel, bir gün herşeyini bırakıp Hindistan’a, Çin’e, Tibet’e, Himalayalara doğru yola çıkar. Onbeş yıl buralarda hayatını sürdürür, Tibet’li bir Lama’yı çocuk yaşta evlat edinir ve dünyanın bu bölgesini birlikte gezerler. Onu diğerlerinden ayıran en önemli özelliği gezginliği, kaşifliği değil de, Tibet kültürünü, Budizm’i çok iyi öğrenip çok az batılının öğrenebildiği iç bilgilerine ulaşması ve bu etkileyici kültürleri, inanılmaz bir akıcılıkla batı dünyasına tanıtması olmuştur.
İhtiyar dünyamızda olağanüstü yolculuklar yapan, inanılmaz tecrübeler yaşayan cesur kadınlar, farklı bakış açılarıyla yepyeni ufuklar açmışlar ve açmaya da devam ediyorlar.
Zaten dünyaya en çok gereken şey farklı bakış açıları değil mi?
CESARETSİZLİĞİMİZ ŞEYLERİN ZOR OLMASINDAN DOLAYI DEĞİLDİR, ASLINDA ŞEYLER BİZ CESARET EDEMEDİĞİMİZ İÇİN ZORDUR.
Seneca