Görsel Düşünce ve Görsel Bellek
Biz algılama anlamanın DİL le ilgili olduğu kanısındayızdır genellikle. Biz sözcüklerle iletişim kurduğumuza göre, sözcüklerle düşünüyoruz. Fakat daha doğrusu, sözcükleri kullanarak görsel imajıyla düşünüyoruz. Görmek, anlamak demektir. İngilizce ‘see’, Fransızca ‘voir’ ‘anlamak’ demektir. Algılama şekilleri aynıdır. Sözcük, imaja bağlamak için bir şanstır. İnsan, hiç sözcüğü kullanmadan düşünebilir. Fakat imajı kullanmadan düşünemez.
Anlamak; harfleri /sözcükleri görsel imajıyla canlandırmak demektir.
Düşünmek; o canlandırılmış görsel imajı işlemek (taşıma/şekil değiştirme/ karşılaştırma/çağrışım gibi somutsal işlemi yapmak) demektir. Fakat görsel imajını canlandırma ve işleme, sadece beyin içinde yapıldığı zaman kişisel yeteneğiyle alakasız çok miktar enerji tüketilmektedir. O yüzden canlandırma ve işlemeyi resim-şekli çizerek gereksiz enerji harcamadan tüm enerjisini düşünmenin kendisi olan görsel imajını işleme için kullanabilir.
Resim-şekli çizdiği zaman kolayca cevaba ulaşabilmenin, değişik çözümlerin aklına gelmesinin sebebi, sınırlı enerjisini düşünmeye toplanabildiğindendir.
Sanatsal faaliyet bir akıl yürütme biçimidir yani algılama ve düşünmenin iç içe geçtiği bir süreçtir. Resim yapan yazan besteleyen dans eden biri duyularıyla düşünüyor demek zorundayız o halde. Bilme yetisinin hangi alanında olursa olsun gerçekten üretken düşüncenin imge dağarcığında gerçekleştiği yönünde birçok kanıt vardır.
Duyular ve düşünce arasında yapay olarak yaratılan ayrım modern insanda kusurlar ortaya çıkaran bir ayrımdır öyleyse.
Akıl yürütme dişil bir doğaya sahiptir diyor Shopenhauer. Ancak aldıktan sonra verebilir. Zihin dünya ile baş edebilmek için iki işlevi yerine getirmesi gerek. Bu ikisi teoride birbirinden ayrılmış ama pratikte de aynısı mı acaba?
Görüntü sözcüğü öylesine kolay hazmedilebilecek bir sözcük değildir, çünkü birçok açılıma tabidir. Çevremizde hemen her türden görüntüye ulaşabildiğimiz söylenebilir. Yaşam, doğduğumuz günden itibaren öncelikle kendimiz için görüntüler üretmeye başlayarak, bizi bir izleyici olarak bu görüntülerle baş başa bırakır. Bu noktada bilincimizdeki görüntüler varken, diğer taraftan bilinçaltı, hatta bilinçüstü görüntülere de sahip oluruz. Her insanın bir yaşamı ve bu yaşama ait görüntüleri vardır.
Şimdi bu noktaya geldiğimize göre eidetik terimiyle tanışmamız lazım.
Eidetik (Eidetische) özelliği; bir görsel belleğe sahip olma, bu belleğin biriktirici, hatta koleksiyon yapıcı karakteri yoluyla meselenin özüne inmek için yoğun çaba koyması durumuna işaret eder.“Eidetik” kelime anlamı itibariyle, genellikle görsel, bazen de işitsel olan ve gerçek algıyla büyük benzerlik gösteren bir belleğe dayalı imaj olgusudur. Bu belleğe dayalı imajlar, olağandışı ölçüde canlı ve ayrıntılı bellek imajlarıdır.
Öncelikle şunu ortaya net şekilde koymak gerekir ki, eidetik felsefenin temel özü en genel olarak “görüntü” kavramından güç bulur. Eidetik boyutun istediği görsel bellek, mutlak surette “görüntü”yü kendine özne olarak alırken, diğer taraftan “görüntü”yü zaman zaman fiil olarak da yorumlar.
Ne olursa olsun görüntü biz ve çevremiz için bir akış halindedir. Bu akışa hâkimiyet, ancak tutarlı bir yöntemle aşılabilir. İşte bu, eidetik yöntem veya felsefeye sahip olmakla olanaklıdır. Sözünü ettiğimiz hâkimiyet, öyle bir durum da ortaya koyar ki, tutarlı olma adına, bir görüntünün tüm ön ve arka bağıntılarını ondan böyle eidetik bellek üstlenir. Bu bellektir ki en işlevsel olanın açığa çıkmasını sağlar. Belki şunu bile söyleyebiliriz; eidetik bellekler dünyayı yönetmiştir, yönetmektedir, yönetmeye de devam edecektir. O nedenle biz böyle bir iddia içinde olmasak da, söz konusu bellekleri tanımlayabilme, yaşamla onların bağını kurabilme adına eidetik felsefeye yakın olmak durumundayız.
Eidetik felsefede birinci şart, yaşamdaki ilk görüntüye gitmek ve daha sonra bu görüntüden başlayarak, bu görüntünün yanına başka görüntüler de koyarak yaşamı anlamlandırma çabasına yönelmektir. Söz konusu ilk görüntünün yanına ne denli bağıntılı görüntü koyabiliyorsanız; bağıntılı diyoruz, siz o denli kendinize ve çevrenize yönelik bir eidetik kurgu- teknolojik olmayan insan zihninin montajına dayalı– yapıyorsunuz demektir. Sözünü ettiğimiz ilk görüntünün, içinde bulunduğunuz derinleşmede olduğunuz görüntü gerçekliğiyle örtüşmesi, konunun sağlamasını yapmak açısından önemlidir. Eğer bu sağlamada sonuç pozitifse, bir eidetik bağlam oluşturabilmiş ve bu yönde mutlak surette eidetik bir belleğe sahipsiniz demektir.
Kişisel gelişimde ve ruhsallık alanlarında en sık kullanılan tavsiyelerden biri ‘hayal et’ ve ‘imajinasyonunu yarat’ tır. Neden bu işlemler bu kadar önemlidir? Bu işlemi içsel olarak kendinizin anlamlandırdığınız durumunu bir kenara koyalım. Başka yandan ‘dışarıda’ durum nasıldır? Size gösterilen her görüntü onu size sunan tarafından yüklendiği anlama sahiptir. Fakat sizin ona yükleyeceğiniz herhangi anlam bir yorum olarak kalır ve konuyu bir yere bağlamak çabasıdır.
Aslında her görüntüye, gerçekte yokmuş gibi yaklaşmak ve bu yaklaşımdan elde ettiklerimizle eidetik bir bellek oluşumuna gitmek en tutarlı yollardan biri olarak gözükmektedir. Düşünün ki bir nesnenin görüntüsünü görmek ile aynadan bize yansıyan görüntüsünü görmek arasında bile büyük bir fark vardır. Öyleyse eidetik bellek şunu bilir ki görüntü denen şey bir yerden bize yansıyandır. Örneğin onca sanat yapıtının görüntüsü de birer yansımadan ibarettir. Bunun nasıl bir yansıma olduğu konusunda da en azından şu dile getirilebilir ki, bunlar ait oldukları sanatçılarının bellek ürünleridir.
Görüntüleri kendi içinde temel olarak ikiye:
1-“belleğe dayalı görüntü”
2-“popüler görüntü”
olarak adlandırabilmek olasıdır. Her iki görüntü türü de mutlak surette eidetik belleği besler. Denilebilir ki eidetik bellek, tüm görüntülerin bileşimci–umumlaştırıcı-birleştirici halidir.
Buradan eidetik felsefeye sahip olan ve bu meseleyi irdeleyecek olanların kendi içinde birleşimci bir boyuta sahip oldukları sonucuna da gidebiliriz.
Eidetik felsefe, görüntüler üzerinden bileşime yönelirken, tekçi bakıştan sürekli kaçar. Çünkü Tekçilik analojiyi ortadan kaldırdığı gibi, duyumsama gücünü zedeler ve bu güçten insanı mahrum kılarak çoğul düşünebilme, dolayısıyla düşünce üretebilmenin önünü keser.
Güçlü görüntüler vardır; bellekte kalıcıdır, fakat güçsüz görüntüler vardır; çabuk unutulur. Eidetik bellek, yeri gelir güçsüz bir görüntüden elde edeceği bir anlamı, çok önemli bir yerde değerlendirebilir. Önemli olan ne kadar görüntüden belleğe uygun görüntü ve popüler görüntü algısına ulaşabiliyoruz? sorusunu sorarak, eleme yapmak, kalanları yan yana getirip ve onları bileşimci ruhlara dönüştürmek meselesinin esas boyutlarını yakalamaktır. Bu da zaman isteyebilir.
Görüntüler bize sunulanlar ve bizim yarattıklarımız; hem bellek, hem de somut aşamada olmak üzere bir varlık ortaya koyarlar. İnsanın var olduğunu bildiğimiz zamanlardan bugüne, hatta bilemediğimiz ve bir açıklama yapamadığımız çok geri zamanlardan bize hem somut anlamda, birçok yorumla beraber, hem de genetik anlamda, fark etmeden gelen birçok görüntünün egemenliği altındayız. Bunların çok azına hâkim olmamız bir tarafa, bu yönde çok az şey bildiğimiz de kuvvetli bir gerçek. Bunlar derin ve titiz araştırılması şart olan alana aittir. Bu durumda, emin olduklarımızdan hareketle elde olan verimli bir üretime gitmenin tek yolu eidetik felsefenin sağladığı eidetik belleğe sahip olabilmektir. Bu da zaman ve gerekli bilimsel altyapı hem de koşullar isteyebilir.
Dile getirdiklerimizin ardından görüntünün bellekle olan ilişkisi veya görüntünün zihne kaydedilip, kaydedilmemesi konuları da bulunmakta. Görüntünün zihne kaydedilme aşamasına gelmesi, bir anlamda sırasıyla en basit anlamda eleme, bileşime götürme anlamında analojiye sürükleyebilme ve buna anlam katabilme, en azından bellekte kalıcılığını sağlayabilecek bir anlam yükleyebilme aşamalarından sonra olabilecektir. Eidetik felsefede belleğe kaydedilen ne olursa olsun çıkmaz, çıkar gibi olsa da mutlak surette bambaşka yer ve zamanlarda kendini bir yerde, çoğu zaman bir analojik ortam veya bileşime yönelme esnasında gösterir. Kayıt edilenler, sıkça bir film makinesi gibi ileri-geri sarımlara yönelir ve bu sarımlar sırasında istenilen yerlerde istenildiği kadar durularak, bu durma ve hareket etme gerçekliklerinden de anlamlar üretmeye yönelir eidetik bellek. Böyle bir belleğin ait olduğu beden, enerjik bir bedendir.
Belleğe dayalı hareketliliği sağlamak için bedensel boyutun da karşılık vermesi, eidetik yapının temel özelliklerinden biridir. O nedenle bu yönde düşünen filozoflar “beden”, “ruh” ve “irade” sağlığının bir bütün olarak eidetik felsefe ile olan ilişkilerine de yeri geldikçe değinirler.
Depolanan görüntülerin, yaşam ve eidetik belleğe sahip kimsenin sürekli kepçelediği görüntülerle ilk zamandan bugüne genişleyen bir mekâna ihtiyaç duyması diye bir durum da söz konusudur ki, bu deponun, eidetik belleğin belirlediği bölümlerden oluşması, bölümler içinde olduğu kadar bölümler arasında da en kısa bağıntıları yaratan başka görüntülerin sırası gelince ortaya çıkması ve tümden bunlar arasındaki her türden bağıntıların hepsi, depo edilmiş görüntülerin ne halde olduğu hakkında eidetik bellek sahibi başta olmak üzere, bir de bu belleğe sahip olanla ilişkiye geçen benzer belleklerin eidetik felsefe adına zenginleştirmelere neden olması açısından önemlidir. Depolanan görüntüler, onu depolayan bellek için değerli oldukları için depolanırlar ve bunların her birini harekete geçirecek olansa yine depolanmaya layık olan bir başka görüntü olacaktır; yeri ve zamanı gelince.
Bu depolama olayı, göz üzerinden düşünülünce “gözün koleksiyoncu yapıda olması” tanımlamasıyla da açıklanabilir.
Eidetik belleğin bu depolanan görüntüler üzerinden bir zenginliği bulunmaktadır ki, bu da tüm yaşamını ve yaşamı doğru anlamlandırma veya doğru yaşama boyutuna kolayca ulaşabilme şansına sahip olmayı sağlar. Burada konu ettiğimiz görüntülerin gerektiği zamanlarda ortaya çıkması konusu da depolamanın getirdiği bir olanak olarak vurgulanabilir. Bu gerektiği zamanlarda ortaya çıkma durumu, söz konusu deponun zenginliğiyle de mutlak bir bağıntı içerir. Gerektiği zaman saptaması da eidetik belleğin bir özelliği olduğu kadar, eidetik felsefenin de ulaşmayı hedeflediği sonuçlardan biridir. Burada varlığın zaman saptaması yapması durumu belirmektedir ki, işte işin en çetrefil hallerinden biridir bu. Fakat eidetik felsefe belli bir belleğe dayalı deneyimden sonra bu çetrefil hali kolayca aşmasını bilecektir.
‘Eidetik felsefe en öz noktasında hep yeniden inşa önerir[1] ve bu özelliğinden dolayı ait oldukları bellek ve ruhları taze, diri tutar. Bu canlılığa sahip olanlar ve olmayanların yer aldığı dünyada, sahip olanların zenginliği paha biçilmezdir. İşte eidetik felsefe sahiplerinin insan olma, dahası insan felsefesinin de çok ötesinde belleğe dayalı ve ruhsal derinlikli algılara sahip olmaları önemli bir konudur ve bugün dünya insanlığını da yakından ilgilendirmektedir.’
Derleyen ve sadeleştiren: Nodira Güçsav
Kaynaklar:
1.Rudolf Arnheim. ‘Görsel düşünce’ kitabı. Metis yayınları 2004
2.Dr. Özkan Eroğlu. ‘Görsel bellek’ . Philosophie der Kunst
- Bu konuda kapsamlı bilgi ve görüş için; Ö. Eroğlu, Sanatın Yeniden İnşası, İstanbul, Tekhne Yayınları, 2014 isimli kitaba bakılabilir.