Sorgulayan, düşünen, araştıran, kendi doğrularını bulmak çabasında olan özgür bireyler için kalabalıklar tarih boyu bir engel olmuştur.
Hatta yığınlar bireysel iradenin düşmanıdır. Çünkü yığınların kendine ait üzerinde düşünülmüş, sorgulanmış, muhakeme edilmiş, evrensel insan hakları ölçütlerine uyan doğruları, yanlışları olmaz. Yığınların dayatılmış, kabul ettirilmiş düşünceleri vardır. Bu düşüncelerin gerektirdiği davranış kalıpları içinde hareket ederler.
Araştıran, okuyan, adalete önem veren özgür bir zihin kalabalıkların düşünce ve davranışlarını benimseyemez. İnsan ancak mümkün olduğu kadar objektif bir düşünme, araştırma varsa adaletli, özgür ve yaratıcı bir zihne sahip olabilir.
Konuyla ilgili olarak kalabalıkların düşüncesini betimlemek maksadıyla Yunanlı filozof Sokrates, kalabalığın düşüncesine aynı çocukları korkutan büyücüler anlamına gelen ‘Lamia’adını vermiştir.
Sokrates bu düşüncesiyle aslında kalabalıkların, ezberlenmiş, dayatmacı ve baskıcı düşüncelerinin bireylerin yaratıcı ve özgür zihinlerine karşı baskı ve korkutma aracı olarak görmüştür.
Yüzyıllar önce bu gerçeği ne kadar çarpıcı betimlemiştir. Yığınlar kişinin hayat yolunda kendini gerçekleştirmesine, özgür düşünmesine ve hareket etmesine düşmandır.
Çünkü yığınlar gücünü mevcut dayatılmış sistemden, baskıcı erklerden alır. Ve kendilerinden farklı düşünen, söylem geliştiren kendi gibi olmaya çalışan aklı hür, vicdanı hür bireylere tahammülü yoktur. Onlar için tehdit gibidir.
Kalabalıkların duygu ve davranış şekilleri genelde onlara aktarılan aldatmacı hayaller ve aklıselim olmayan çocuksu kahramanlık söylemlerine dayanır. Bu tip söylemler de genelde ayrıştırıcı, üstünlük taslayan kişilerin egosunu okşayan söylemlerdir.
Eğer kişi yeterince sorgulamıyor, düşünmüyor, araştırmıyorsa bir süre sonra kalabalıklar sesini yükselttikçe, sayıca çoğaldıkça ezici ve yıkıcılıktan beslenen bu düşünce ve davranış kalıpları karşısında teslim olur. Farklı bir görüş ve ses olmaktan çekinir ve korkar.
Sorgulamaktan yoksun, muhakeme yeteneği olmayan, özgür düşünmeyen yığınların düşünceleri, gelişmek isteyen bir insana ve topluma ışık olamaz. İlimden, irfandan beslenmeyen düşünce ve davranışlar toplumun her açıdan ilerlemesine engeldir.
İnsanın bu noktada kalabalıkların sesine artık kulaklarını tıkaması lazımdır. Çünkü gelişmek, yeni bakış açısı geliştirmek, özgür düşünmek isteyen birey bu noktada biraz yalnız kalmalıdır. Unutmayalım ki kendi özgün bakış açısı olan bireyler her zaman kalabalıklar tarafından dışlanacak, etiketlenecektir.
Kalabalıklar genelde insana ezberlenmiş içinde sorgulanmış bir vicdan olmayan ahlakçılık taslarlar. Kendinde olmayan ahlakı kendini geliştirmeye çalışan özgür ruhlu bireylere kanun maddesi gibi dayatmaya çalışırlar. Bu baskıcı söylemler genelde gücünü dini kullanmaktan, geleneklerden ya da hakim otoritelerden alır. Söylemler ne kadar baskıcı, buyurucu olursa kalabalıklar tuhaf bir şekilde kitle psikolojisi içinde kendini birey olarak da daha güçlü hissetmeye başlarlar.
Önyargılı olmamak adına hayatta belki herkesten öğrenecek bir şeyler vardır. İnsan insanın aynasıdır denir. Bunu bile anlayabilmek için kişinin aklını, muhakeme yeteneğini kullanmasını öğrenmesi gerekir. Böyle bir zihne ise ancak gelişime açık, çok yönlü bakan bir kafa yapısı ile erişmek mümkündür.
Özgür bir zihin, sorgulayan bir akıl ve kendi vicdanının sesini dinlemek isteyen birey için en güzel liman kendi sükutunun ışığıdır zannımca. Oraya hiçbir kalabalığın dayatmacı, baskıcı, zihni gürültüye boğan sesi ulaşamaz.
Burada kast ettiğim sükût pasif bir hal değildir. Aksine insanın kalabalıkların ezberlenmiş söylemlerine karşı geliştirdiği içsel dinamik bir yöntem. Belki de sığınaklı bir liman. Kendimizi derinden dinleyerek, sorgulayarak içsel zenginliklerimizi, yaratıcı farklı düşüncelerimizi ortaya çıkarabileceğimiz bir içe dönme halidir.
Bu anlamda biz kendimizi iyice anlamaz, yaratıcı yönlerimizi açığa çıkaramazsak kim bize ışık olabilir? Elbetteki gerek kendi topraklarımıza gerek tüm dünyaya ilim, irfan, düşünce yolunda ışık olmuş insanlara kulak vermeliyiz. İyi dinlemeliyiz. Ama onları iyi anlamak ve eyleme geçebilmek için de özgür düşünen, kendi içsel zenginliklerimizi keşfetme merakı olan bireyler olmalıyız zannımca.
İşte ancak o zaman kendimizle ve toplumla yüzleşebilen, dayatılanlara olduğu gibi inanmayan, sorgulamayı, aklı, vicdanı baş tacı eden bireyler haline dönüşebiliriz.
Sükutun ışığı hep bizimle olsun. Olsun ki içimizde nice keşfedilmemiş yollara, nice zengin düşüncelere, yaratıcılığımıza ve bizi bu dünyada kendimizden uzaklaştıran, kendimizi ve hayatı sorgulamamıza, en derinden duymamıza engel tüm ezberlere, baskılara karşı yolumuzu aydınlatsın.