Zafer deyince aklınıza ne geliyor?
İsterseniz başka bir şekilde sorayım: Hayatta uğruna savaştığınız ve kazandığınız en büyük en önemli zafer nedir?
Sanırım zafer deyince aklınıza öncelikle tüm dünyanın şahit olduğu, adını tarihe yazdırmış zaferler gelir değil mi?
Mesela tarihimize altın harflerle yazılan Çanakkale zaferi. Bu zaferde beni çok etkileyen bir kahraman vardır; Koca Seyit…
Koca Seyit: Birinci Dünya Savaşı sırasında Çanakkale Boğazını geçmek isteyen sekiz bin Avustralya ve Yeni Zelanda askerine karşı, büyük bir direniş ve güçle savaşan “beş yüz” Türk askerinden biridir.
Savaş sırasında taraflar arasındaki güç dengesizliğinden dolayı, bütün gücü ve inancıyla savaşan çok değerli askerlerimizden biri…
Çanakkale Savaşı’nın en kilit noktalarından birinde, kulağa en imkansız gibi gözüken şeyi yapmış ve 276 kg olan bir mermiyi, o an için çalışabilir vaziyette olan tek top arabasına, sırtında taşıyarak, götürmüş bir askerdir…
Koca Seyit, bu sayede savaşın kaderini değiştiren bir adım atmış ve Ocean Savaş Gemisinin durdurulmasını sağlamıştır.
Tarihte bana göre benzeri olmayan bir şeyi gerçekleştirmiştir; 276 kiloluk bir mermiyi taşıyabilmiştir…
Zafere ulaşmak için kazanmaktan başka hiç bir seçeneği tanımamış ve aslında daha iyisini yapabileceğine, sonrasında daha iyisine sahip olacağına inanarak, imkansız gibi görünen şeyi yönetmiş ve başarmıştır…
Peki, ya bizler?
Kendi hayatlarımıza baktığımızda daha iyi bir hayat, daha iyi bir iş, daha iyi bir aile, daha iyi bir yaşam ve daha iyi bir ömür için neler yapıyoruz?
Öncelikli olarak dünyaya, başkalarının kuralları, doğruları, yanlışları, sınırları ve müdahaleleriyle geliyoruz…
Bütün bunlar, önceleri anne ve babamız, ailemiz, sonrasında çevresel faktörlerle birlikte okulun ve sosyalleşmenin hayatımıza girmesiyle, arkadaşlarımız, öğretmenlerimiz, işimiz, gücümüzün belirlediği normlar dahilinde oluverir.
Bunların hepsine uyum sağlayabildiğimiz sürece, sağlıklı “normal” birer birey oluveriyoruz…
Normal birey, bireyler…
Normal nedir sizce?
Bana göre; görülmesi, yaşanması, duyulması, söylenmesi, hissedilmesi herkes tarafından olağan görülen şeyler normal; olağan şeylerken, bunları gerçekleştiren kişiler de normal kişilerdir.
Dolayısıyla eğer bir şeyleri diğerlerinin belirlediğinden daha farklı yapmak istiyorsak, bu farklılık çoğu zaman çevremizdekiler tarafından “normal değil” tanımlamasıyla damgalanmamıza neden olabilir…
Hemen aklınıza Koca Seyit’i getirin…
Size göre öyküsünü yukarıda kısaca okuduğunuz Koca Seyit o dönemler için “normal” insanlar olarak mı değerlendirilmeli?
Koskoca 276 kiloluk mermiyi taşımış Koca Seyit…
Düşünüyorum da o durumda ben olsaydım 276 kiloluk mermiyi taşımaya cesaret eder miydim diye…
Bence zor…
Dolayısıyla eğer hepimiz; her zaman herkesin yapabildiği, söyleyebildiği, cesaret edebildiği, düşünebildiği,
Adım atabildiği, konuşabildiği, girişimde bulunabildiği, bakabildiği, görebildiği, anlatabildiği, ulaştırabildiği gibi hareket edersek,
Bu hayatta farklı neyi yapabilir ve yaşayabileceğiz ki?
Eğer genele uyarak hareket edenleri ‘koyun” genelin dışına çıkıp, kendi doğrusunun peşinden giderek diğerlerini yönetenlere “çoban” dersek;
Geçerli ya da makbul olan “koyun” olmak mı, yoksa “çoban” olmak mıdır?
Koyun olarak değerlendirilen kişi, istemese de, herkes gibi yaşayan; herkesin evet dediğine boyun eğen kişidir.
Çoğunluğun yediğini, tereddüt etmeden afiyetle yiyen, herkesin sevdiği müziği severek dinleyen, herkesin oy verdiğine oy veren kişidir.
Kısacası, toplumun ve genelin arkasına saklanıp, kalabalığın içinde kaybolduğu için, kimsenin suçlayamayacağı korunaklı bir yerlerde yaşadığını düşünen ve aykırı durmayan kişidir…
Çoban olarak nitelendirilen kişi ise, bazen dokuz farklı köyün, dokuzundan da kovulacağını bilse de, inatla kendi doğrularının arkasında duran kişidir.
Herkesin yemeyi tercih ettiği yemeği yiyen değil de, kendi sevdiği yemeği saygıyla yiyerek, kendi sevdiği müziği dinleyen, kendi doğru bulduğu kurallara uyup, kendi sınırlarında yaşayan kişidir. Dolayısıyla, toplum içinde tepki almaktan korkmadan, bireysel duygularını ifade edebilen kişi, her şeyden önce kendisine saygı duyan ve inanan kişidir…
Bir soru; bu hayatta çoban ruhlu olanlar mı yoksa “koyun” ruhlu insanlar mı zafer kazanır?
Her insanın kendine özgü, güçlü ve orijinal yönleri vardır. Zamanla ve çevremizdekilerin de etkisiyle, bazen bu özelliklerimizi bastırıp yok sayarız, bazen de olup, bitenin farkında oluruz, ama ne yapacağımızı bilemeyiz.
Lütfen her zaman olmasa da “çoban” olmayı, arada bir de olsa deneyiniz.
Sizi güçlü ve özel kılan yönlerinizle kendi farkınızı yaratabileceğiniz hedefler seçerek, o hedefe ulaşmak için mücadele ediniz.
Yeterli sabrı ve özveriyi gösterdiğiniz sürece biliniz ki, er ya da geç hedefinize ulaşacaksınız.
Zafer sizin olacaktır.
Yeter ki kendi özgür iradenizi, çevrenizdekilerin bilgi ve tecrübelerinden alacağınız dersler dışında, hiçbir şey etkilemesin.
Kendinize olan inancınız ve azminiz, her şeyin üstesinden gelmeniz adına size gerekli motivasyonu zaten verir…
Gerçek zafer; bireysel özgürlüğümüz adına, elimizden geleni yapmaktır…
Haberiniz olsun; bu hayatta daha önceden yapılmış ve denenmiş bir şeyi deneyerek yapmış, çok fazla insan vardır.
Önemli olan kimsenin önceden denemediğini deneyerek, bir “ilki” gerçekleştirebilmektir.
Kendinize gerçek anlamda inandığınız, mantık ve akıl fenerinden uzak kalmadan, ne yaptığınızı bildiğiniz sürece, kimsenin size inanmasına ihtiyacınız yok…
Siz, zafere ulaştığınızda, onlar zaten gene herkes gibi, size inanacaklar ve onay vereceklerdir. Önemli olan, mücadelenize devam etmeniz ve başarmaktan başka seçeneğinizin olmadığını bilerek, inançla devam etmenizdir.
Çağdaş ve özgür bir hayat geçirmeniz dileklerimle, saygılar sevgiler…