Makamların gölgesindeki benlik: Olduğun gibi var olmak

Gösterişin ve unvanların parıltısıyla aydınlanan bir dünyada, her basamakta yükselirken alkış tufanının koptuğu bir diyarda yaşıyoruz. Bu diyar, makamları yüceltenlerin ülkesi. Burada değer, çoğu zaman bir sıfatın ağırlığı, bir kartvizitin kalınlığı ya da bir odanın büyüklüğü ile ölçülüyor. Peki ya elinde ne bir unvan ne de bir sıfat varken, yalnızca yalın ve çıplak kendin olarak bu coğrafyada nereye varabilirsin? Bu soru, modern insanın en büyük ikilemlerinden birini, otantiklik ile toplumsal başarı arasındaki kadim gerilimi fısıldıyor.

Makamların gölgesindeki benlik: Olduğun gibi var olmak
Belki de işin sırrı tam burada gizli: Varacağın yer değil, “kim olarak” yürüdüğündür mühim olan. Unvanın yoksa, adımların yankı olur; kartvizitin yoksa, sözlerin iz bırakır. Makamların gölgesinde değil, kendi özünün ışığında yürüyorsan zaten en yüksek makama çoktan varmışsın demektir. Çünkü insanın en hakiki mertebesi, kendine ihanet etmeden yaşayabildiği yerdir.

Makamların yüceltildiği yerde, başarı yolculuğu genellikle belirli bir rotayı takip eder: Eğitimin kapılarını arala, kuralları öğren, rekabet et ve hiyerarşide tırman. Bu rota bireye güvence, saygınlık ve bir “yer” vadeder. Ancak bu süreçte kişi, üzerine giydiği rolün kostümüne uyum sağlamak zorunda kalır. Makamın diliyle konuşur, makamın sınırlarında yürür, makamın ciddiyetini taşır. Ve zamanla, asıl benlik unvanın gösterişli gölgesinde silikleşmeye başlar.

İşte tam bu noktada bir kırılma olur: Rol büyür, insan küçülür. Kişi yükseldikçe kendine yabancılaşır; koltuğu sağlamlaşır ama iç sesi kısılır. Ve belki de en sessiz kayboluşlar, tam da bu geleneksel rotanın en parlak duraklarında yaşanır.

Kendin olmanın zorlu zirvesi

Bu düzene karşı durmak ve yalnızca kendin olarak var olmayı seçmek, sessiz ama köklü bir isyandır. Makamın sunduğu kolay kabul görme lüksünden vazgeçmeyi, alkışların rehavetine sırt çevirmeyi gerektirir. Çünkü sadece kendin olduğunda, varış noktan artık geleneksel haritalarda işaretli bir yer değildir; bir koltuk, bir pozisyon ya da unvan değil… çok daha derin bir varoluş alanıdır.

Bu yolculuk üç katmanlı bir zirveye benzer. İlki etki alanıdır: Unvanların geçici gücü yerine fikirlerin, tutkunun ve karakterin kalıcı etkisini bırakmak. Makamlar yıkıldığında bile dimdik ayakta duran bir duruşla, samimiyetin ve hakikatin filizlendiği bir gönül coğrafyası kurarsın.

İkincisi içsel zenginliktir: Makam peşinde koşanlar dışsal onayla beslenirken, kendin olarak yürüyen, kendi değerleriyle köklenir. Bu, başkalarının bakışına değil, kendi vicdanına yaslanmanın getirdiği sükûnettir; en görkemli makamdan daha kıymetli bir huzur.

Ve üçüncüsü özgürlüktür: Makamlar bazen zincirler taşır — beklentilerin, görünür olma zorunluluğunun, korunma reflekslerinin zincirleri… Kendin olmayı seçmek, bu zincirleri kırmak ve kendi hayatının tek hakimi olmaktır.

Bu zirveye tırmanmak kolay değildir. Ama bir kez ulaştığında, artık hiç kimsenin sana vereceği ya da senden alabileceği bir “makam” kalmaz. Çünkü en yüce makam, insanın kendine sadık kaldığı yerdedir.

Değerin kaynağı

Zirveye vardığında artık kimsenin sana vereceği ya da senden alabileceği bir makam kalmaz. Çünkü gerçek güç, unvanın ihtişamında değil, kendi özüne sadık kalabilmendedir. Ve bu sadakat, görünmez ama sarsılmaz bir kudret taşır.

Peki, makamları yüceltenlerin diyarında sadece kendin olarak nereye varabilirsin?
Belki en yüksek koltuğa değil, en gösterişli unvanlara da sahip olamazsın. Ama varacağın yer, kendi hayatının merkezidir. Başkalarının sana biçtiği değeri değil, senin özünden filizlenen değeri taşırsın; kökleri derinlere uzanan bir ağaç gibi… Fırtınalarla sarsılsa da yerinden edilmez, çünkü değerin kaynağı dışarıda değil, içeridedir.

Bu, sana bakanların bir unvan değil bir insan gördüğü; dürüstlüğün ve tutkunun makamlardan daha güçlü bir mühür hâline geldiği bir varış noktasıdır. Makamlar yıkılabilir, unvanlar silinebilir ama hakiki benliğin izi kalıcıdır.

Ve belki de bu diyarda bir insanın varabileceği en yüksek yer; başkalarına da kendileri olma cesaretini aşılayabildiği yerdir.

Kendin olarak attığın her adım, o ağırbaşlı makamların çok ötesinde, özgür ve samimi bir yaşamın sessiz ama sarsılmaz manifestosudur.

Varış noktan; devredilemez, ölçülemez, yalnızca sana ait bir başarıdır.

Makamların gölgelerinden sıyrılıp kendi ışığında yürüdüğünde, bu diyar artık seni şekillendiren bir yer olmaktan çıkar; senin izini taşıyan bir toprağa dönüşür. Çünkü makamları yüceltenlerin diyarında, en yüce makam, kendin olmaya cüret edenlerin kalbinde kurulur.

ve
göz kamaştıran kürsüler arasında sessiz bir yolculuk bu… Her adımda gölgenden sıyrılıp, özüne doğru yürüdüğün bir sefer.

ve
en sonunda, makamların değil, kalbinin tahtında oturursun; kendin olmanın yüce zirvesinde.

 

Murat Tali

 

Yazar

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir