Genelleme içeren gelişime inanmıyorum. Çünkü genellenen gelişim topluma seslenir. Benim favorim bireysel gelişimdir. Çünkü eğer hepimiz eşsiz ve biricik bireyler isek kendi ruh ve beden haritamıza uygun bir plana ihtiyacımız var değil mi?
Tüm topluma seslenmiş olan cümlelere uyma zorunluluğuna değil.
Kıyafetler bile beden beden, renk renk, çeşit çeşit zevklere göre ayrılmış durumdayken cümleleri herkes için aynı şekilde kurmaları sana da garip gelmiyor mu?
İçimizdeki sesi yeterince dinlemediğimiz için giderek paslanıyor, kendini önemsiz hissede hissede, kendini diğerinin sözleri zannede zannede başkalarına benzeme çabası insanı çürütüyor. Daha kendi ruhundan bihaber kimseler sizin üzerimizde söz sahibi olmaya çalışıyor, cümleler kuruyor, yargılıyor, sizi tanıdığını söyleyerek bir şeyleri yapıp yapamayacağınızı etrafa savuruyor, ahkam kesiyor. Kimse kendi kapısının önünü süpürmeden etrafın ne kadar kirli olduğundan şikayet ediyor.
Önüne bakan yok ama diğerini araştıran merak eden o kadar çok ki insanlar biriyle o kadar meşgul ki kendi içlerine bakmak akıllarına gelmiyor. Gelse de bu zor ve zahmetli girişimde bulunmak zor geliyor tabii ki çünkü başkalarının üzerinde konuşmak kolay insanın kendi kendini inşa etmesi zordur. Uzun zaman ve emek gerektirir. İnsanın kendini sıkı tutması, kendine sahip çıkmasını ve saygı duymasını gerektirir.
Kişisel gelişim kitaplarından kendine uygun olan kısımları kırparak alabilirsin. Sana mükemmel olduğunu yazanlara ve söyleyenlere inanma. Mükemmellik düşüncesini düşüncenden düşür artık. Mükemmellik beklentisinde olanlardan da uzaklaş. Onlar sana kusurlarını işaret eden, seni hayata küstüren şeytanlardır. Kendi içindeki pisliğe yaren arayanlar. Onlar senin kanını, enerjini emerek karnını doğuranlar. Mükemmel diye bir şey yok. Olmak zorunda da değilsin ve insan kendisi olduğunda da mükemmel olamaz zaten
Diğerine zarar vermeyen iyi huylu kusurlarınla sen zaten oldukça parlaksın. Diğerine zarar veren kötü huylu kusurlarını da törpüler, fark eder ve dönüştürürsen mükemmellik gitsin, sefan gelsin.
Her sıfat kendi içinde iyi ve kötü niyetli diye tıpkı insanın içi ve diğer her şeyin içi gibi ikiye ayrılır.
Şayet kötü niyetliysen sözlerin içindeki en derin anlamlarla silahlanarak dilediğin kavgada başarı sağlayabilirsin. Bu seni o an kazanan yapar. Kimlik sahibi oluverirsin bir anda, resimlerin çekilir yüce ve büyüksündür. Lakin gün gelir o sahteliğinin içinde öyle bir hata yaparsın ki yüzün dökülür. İşte o kimlik zannettiğinin ardından kişiliksizliğin boy verir.
Kişi kendinden bilir işi yi biraz açarsak; kendi gözünden gördüğün kadar bilgi ile diğeri üzerinde söz söyleme marifetin olduğunu zannediyorsun.
Üstelik kendinden bihaberken yaptığın bu hareketin farkında bile değilsin.
Görmüş ve geçirmişliğinden ibaret oluşu insanı zavallı yapar.
Zavallı yapar çünkü henüz daha ne kadar gelişeceğinden ve değişeceğinden o an haberi yoktur.
Kendini yonta yonta zamanla inşa eden kişi. Hatalarından sonuçlar çıkarır tekrarlamaz. Hayatın zeki bir matematiğinin olduğunun farkındadır, ıskalamaz.
Hayat bir papatyanın yaprakları gibi seviyor sevmiyor, iyi kötü, güzel çirkin, kusurlu kusursuz şekilde devam eder. Ve şöyle açıp içine iyice dikkatli bir şekilde bakarsan senden mükemmellik beklentisi içerisinde olan kişilerin en büyük kusurlara sahip olanlardan olduğunu görürsün
İnsan olmaktan nasibini almamıştır bu tipler. Onları hemen tanırsın her şeyi onlar bilir, çok akıllı olduklarını, çok yakışıklı ve güzel olduklarını davranışlarıyla ve giyim tarzıyla gösteriler. Gösteremedikleri zaman önemsiz hissederler, acı çekerler. Her daim ilgi çekmek için çabadadırlar.
Bir köşesine çekilmiş tek başınalığında mutlu olamayan insanlardır bunlar. Her zaman kusur görmek için yaşarlar. Ruhları huzursuz ve dengesizdirler. Beslenme şekilleri sana kendini değersiz hissettirmekten geçer. Sürekli karşıdaki kişiyi ezer ve bir beklenti içerisindedir ona “beceremiyorsun, bir işe yaramıyorsun’ Sen kimsin ki?” gibi sözlerle konuşurlar.
Bu kişiler aynaya baktıklarında ‘çok güzelim ya çok mükemmelim, gerçekten dünyada bir eşim yok’ bakışı atarlar. Ama unuttukları bir şey vardır bu cümleleri aynaya baktıklarında kendi kendine söylememeleri, başkalarından duymaları gerekir. Aslında gerçek ayna; karşıda gördüğü ve kendi kendine böbürlendiği değil etrafında onun hiç ummadığı anda onu takdir eden, erdemli, iyi niyetli, dostane kişilerin varlığıdır. Bu insanların gerçek dostları da olmaz.
Çünkü kendileri nasıl gerçek dost olunduğunu bilmez samimiyetten yoksundurlar.
Ama şöyle bir durum daha var bu kadar mükemmeliyetçi olmaları onların da suçu değildir. Çünkü çocukluklarında aileleri onlara çok büyük baskılar, sözlü ya da davranışsal şiddet uygulanmıştır. Çocukken bu duyguyu ailesinden öfkeyle aldığı için dünyaya karşı da öfkeyle veriyor. İnsanlara karşı öfkelidir ve ancak bu şekilde acısını dindirebileceğini zanneder. Böyle insanların pek değişeceğini ve değiştiğini görmedim. O yüzden bu tür insanları hayatınızdan çıkartmayı kendinize bir borç bilin birincil göreviniz bu olsun.
Dostluk samimiyet ve içini açma duygusu gerektirir
Birinin sana içini açmasını istiyorsan sen de ona içini açmalısın ve iç içe geçmelisiniz
Böylece dostluğun kapısını el ele tutuşarak açabilirsiniz.
Ve unutulmamalıdır ki saygı sevgi zorla alınmaz. İnsanlar seni buna layık görürlerse zaten saygı duyarlar.
İyi niyetli olduklarını görürlerse de sana karşı sevgi beslerler. Sana doğru çekilirler bu aslında senin sevgi ışığındır. Seni tanımadan severler. Kimseyi seni sevmeye zorlayamazsın eğer hayatında seni seven birileri yoksa demek ki sen sevmeyi gerçekten bilmiyorsun, ya da yanlış insanları seviyorsun sevdiklerinin listesini tekrardan gözden geçirmen gerek.
İç sesinizi dinleyelim evet ama sağlıklı beslenmemiş bir iç ses bize ancak anda yardımcı olabilir. Ama bize herhangi bir birikim sağlar mı orası tartışılır.
O sebepten sağlıklı kitaplar okumalı, sağlıklı filmler izlemeli, sağlıklı araştırmalar yapmalıyız. Bu sayede sözcüklerimiz değişir hayata bakış açımız değişir kendimize verdiğimiz değer değişir oturup kalktığınız kişiler etrafınızdaki insanlar değişir, dönüşür.
İnsanın gerçekte kim olduğunu etrafındaki insanlar, okuduğu kitaplar ve diğer sevdiği her şey belirler. Şu an en yakınında kim var?
Şu an hangi kitabı okuyorsun?
Şu an en çok neye yatkınsın?
Kendi hakkındaki düşüncelerin diğerinin davranışını belirler. Kendinle ilgili ne düşünüyorsun bunu düşün önce. Hayatın bolluğu ve iyiliğinden ne kadarına layıksın? Sahneyi beğenmiyorsan değiştir. Yeniden yarat, hayal et, imgele. Duygunun içine gir çık. Senin yerine kimse bunu senin için yapmaz. Senin bunu yapmaktan daha önemli bir işin olamaz. Değer ek değer bul. Güzel düşün değil güzel inan. İnanmak düşünceden üstündür. Düşünceler de inançlar da kendi içinde iyi huylu ve kötü huylu diye ikiye ayrılır. Neresinden bakıyorsun kendine?