Hislerimi gizlemeyi başarırım, en kötü halimde bile hiçbir şeyi belli etmem, neşeli bir tavır arkasına gizlenirim. Huzursuzluk çıkmasın, sorun olmasın diye uyum sağlarım, kendi isteklerimi geri plana atarım.
Yüzleri her koşulda gülmeyi başarır ama bu içten ve samimi bir duygu hali değildir, başkalarına kendileri hakkında fazla bir şeyler konuşmazlar. Genellikle başkalarının sorunlarına destek olmaya çalışırlar. Kendilerini iyi hissetmediklerinde, alkol ya da sigara gibi bağımlılıklara sığınırlar. Neredeyse kendilerinden bile sakladıkları derin üzüntüleri vardır ve bu anksiyetenin çoğu farkında bile olmaz. Zaman zaman küçük panik ataklar yaşarlar. Çoğunluğu hareketli yaşamaktan hoşlanır, sık sık arkadaş toplantıları, yemekler ve eğlence aktiviteleri ile aklını dağıtmaya, içinde ki mutsuzluğu kaldırmaya çalışır. Ağrıları, acıları küçümseyerek atlatmaya çalışırlar, oysa acıları çok fazladır.
Bazılarımızın yüzünde her ne kadar gizlemeye de çalışsa derin bir hüzün vardır. İşte onlar, çevresinde ki insanların mutluluk tablolarını görmeye bayılırlar. Dışarıya karşı hep eğlenceli ve yardım sever olurlar. Birçoğu kendini sevmez, kompleksli ve kıskanç olur, başkaları ile kendilerini mukayese yoluna giderler. İçlerinde gizledikleri bu hüzün onların bir parçası gibi olmuştur. Nasıl mı?
Geçen yaz, kafamı bir kaç günlüğüne dinlemek için Kabak Koyu’na gitmiştim. Henüz Haziran ayının başı olduğu için fazla insan kalabalığı yoktu. Güneş, koy ve deniz gözlerimi dinlendiriyor, küçücük çadırımın içinde, bir başıma nasıl da eğlendiğimin farkına varıyordum. İstediğim gibi bir tatilcik olmuştu. Üç dört gün bile olsa bazen evden uzaklaşmak insana iyi gelir. Serin geçen geceye eşlik eden kocaman sahil ateşi hepimizi etrafına topluyor, değişik sohbetler ve arkadaşlıklar kazanıyorduk.
Elbette ki ben de sorunlarımı uzaklardan daha iyi görebilmek ve yıldızlarla dolu bir üç gece geçirmek için gelmiştim. İlk gece oldukça hareketli ve bol sohbetli geçmişti. Hindistan da iki yıl geçiren bir yogi arkadaşım ve harika taşlardan, harika takılar tasarlayan İstanbullu bir dostum olmuştu. Bana çok benzeyen bu kadın hemen yüz metre ileride ki eğlenceli çadırı ile belli ki eğlenmeye gelmişti. İkinci günün sabahında derinleşen sohbetimiz, bir kahve, bir kahve daha derken saati akşam etmişti. Çocukluğunu Almanya’da geçirmiş, lise yıllarında Hollanda’ya teyzesinin yanına okumak için gitmiş. Tüm yaşamında mühendislere karşı hep hayranlığı olmuş, küçük çadırından bana taşıyıp taşıyıp gösterdiği olağan üstü tasarımcıların dergileri ile hoş zaman geçiriyoruz. Yüzü hep gülümsüyor ama arkasında bilemediğim bir hüzün perdesi vardı. O gece sabahladık. Uzun yanan ateşimize, sabaha kadar bir o bir ben odun attık, anlatacaklarımız meğer ne çokmuş…
Gökyüzünde yıldızları ancak çok karanlıkta net görebilirsiniz, enerjilerinin ta uzaklardan geliyor olmasına rağmen, onlara dokunacakmış gibi bir hissiyata kapılırsınız, işte ben de tam bu haldeydim. Sahilin birçok köşesinde minik minik ateş başı gurupları oluşmaya başlamıştı. Bendir ve gitarın ritminde, bir yandan sohbet ediyor, bir yandan da Masala çaylarımızı yudumluyorduk. Tüm gece takıları ve bizim aramızda mekik dokuyan bu heyecanlı hali ile bu kırk yaşlarında ki tatlı kadın, şimdi elinde bana doğru uzattığı siyah incilerden özenle dizilmiş bir bilezikle ve kocaman siyah gözleri ile bana bakıyordu. Saatler sabaha doğru ilerliyor, hepimiz güneşin doğuşunu selamlamak için bekleşiyorduk. “Siyah incilerimi Tayland sahillerinden almıştım, beyaz incinin gözyaşı getirdiğine, siyah incinin ise maneviyat ve huzur getirdiğine inanıyorum, sana bu bileziği hediye etmek istedim. Huzur hep yanında olsun arkadaşım…”Gözlerinden bocuk gibi dökülen yaşlarla, boynuma sarılmıştı, tuhaf bir kucaklaşmaydı. Sevinç ve mutluluk değil, veda ve matem kokuyordu. Genelde hediyeler verilirken ağlanmaz ama neyse. Sarılıyorum sımsıkı, teşekkür ederken hıçkırık sesleri yükseliyor. Onu sakinleştirmek için sıcak bir çay ve titreyen bedenine bir battaniye örtüyorum, ateş tam önümüzde, hıçkırık sesleri diniyor ama gözlerinden boncuk gibi damlalar akmaya devam ediyor. Ona neyi olduğunu soruyorum, şaşkın gözlerle; “Bilmiyorum?” diyor. “Bana çok sık oluyor bu durum, tuhaf bir hüzün çöküyor üzerime, güneşin doğuşu bile hüzünlü bende. Çocukluğumdan beri böyleyim, nedeni yok işte, huyum kurusun.” diyor. Daha iyi görünüyor, yerinden doğrulup, soğuyan çayını yudumluyor ve anlatmaya devam ediyor. “Üzdüm seni de Ayşegül, lütfen kusura bakma.” Ona hemen Agrımony’den söz ediyorum. Senin gibi birini tanıyorum, hem de çok yakından. Adı; AGRIMONY. Onunla ne zaman tanışmak istersen beklerim Kaş dağlarına.
Vedalaşma zamanı gelip Kabak’dan ayrılalı iki ayı geçmemişti ki, bir gün sabah Bayan Tasarımdan bir telefon geldi. Kaş’a geliyormuş. Bana da uğramak istediğini söyledi ve akşamına yanıma, İzne’ye geldi. Güzel enerjilerimiz birbirini kucakladı, maharetli ellerinden yine çok güzel işler çıkmıştı, tek tek bana onların hikayelerini anlattı. Hindistan’a taş almaya gideceğini söyledi. Bu sefer uzun bir süre kalmayı düşündüğünü ve belki Kamboçya’ya geçmeyi de planladığından söz etti. Yola çıkmadan önce senden yardım almaya geldim, bana yardım eder misin Ayşegül? Konuyu yakından biliyordum, çok sık değişen ruh hali, yaratıcılığında ona yeni üretimler yaşatırken, bir yandan da bu ruh hallerinin artık yorucu gelmeye başladığını düşünmüştü. Bu gel-git hallerinden kurtulmak için hazır ve kararlıydı. Agrımnoy ile buluşmaya hazırdı artık. Bazen karşınızda ki insan, yüksek algıda, sorununun oldukça farkında olarak gelir size, beklenti ve istek o kadar nettir ki, fazla bir şey konuşmaya gerek yoktur. Çiçeklerini neredeyse birebir tarif eder kendini anlatırken. Yolculuğu sırasında ona eşlik edecek olan çiçek kombinasyonlarını hazırladım. Liste başında Agrımnoy Hanım vardı. Ona uzun süre dayanması için 100ml lik bir kür hazırladım. Bu ona yaklaşık 2 aydan da fazla gidecek bir şişeydi. Bilgisayar ortamından yazışmak üzere sözleştik, bana olup bitenleri yazacaktı. Onu ertesi sabah yolcularken, Agrımony Hanımın da bana göz kırptığını gördüm, işler yolunda gidecekti hayırlısı ile. Agrımony bu yolculukta ona en büyük arkadaşlığı, kılavuzluğu yapacaktı. İyi yolculuklar arkadaşım..