Geceliğimi giyer dolmuşa binerim ben, kime ne?

Son günlerde ülkemizde yaşanan olaylara şöyle bir baktığımızda gerçekten ilginç davranışlar, olaylar ülkesi olduğumuzu görüyoruz. Milyonlarca olay oluyor sadece birisi göze batınca hemen ayaklanır gibi olup tepki verme butonuna basıyoruz milletçe, hatta kınıyoruz devlet büyüklerince. Peki gerçekte kınamanın dışında elimizden neden bir şey gelmiyor? Sadece biraz tepki, araya biraz tuz, azıcık baharat, bir parça acı, iki tutam sancı, birkaç damla gözyaşı ve hüzün serpiştirip ardından pişirdiğimiz bu yemekleri kokutarak tadıp bizi anlaması gerekenlerin anlamasını sağlayamıyoruz? Yemekler pişiyor, planlar yapılıyor, sofralar kuruluyor ama kimse gelip yemiyor. Sonra sofra olduğu gibi kaldığı yerde kendi kendine kuruyor. Boşu boşuna konuşup kendimiz çalıp oynarsak kimse davete icabet etmezse ne yapacağız? Yemek pişirmeyelim demek değil bu, elbette pişirelim ki ruhumuzu doyuralım, sesimizi duyuralım gelsinler insan gibi oturup konuşalım ama gelmiyorlar işte, sesimizi duymuyorlar, duysalar da tamam geliyoruz deyip kandırıyorlar bizi. Gerçekte bizi oyalıyorlar biz ise sofralar hazırlamaya geleceklermiş gibi davranmaya tüm umudumuzu yanımıza alarak devam ediyoruz. Ne kadar da  iyi niyetliyiz!

Ülkemizde her gün belki de her dakika bir kadın cinayetten, tecavüzden öldürülüyor, şiddete maruz kalıyor. Örneğin binlerce cinayetin arasından Özgecan cinayetini duyduk. Toplum ve devlet olarak köpeklerin kulaklarını dikleştirdiği gibi bir süre olaya görüş, kınama, üzüntü kabarttık. Katilini bir yolunu bularak infaz da ettik. Vallahi büyük başarı. Biz bunları yaptıktan sonra olayı kökünden çözdük ve sonrasında hiç kadın cinayeti olmadı, bebeklere tecavüz edilmedi, küçük kızlar yaşlı adamlara satılmadı.

Peki ya geriye kalan Özgecan’lar ne oldu? Kadınlara çocuklara şiddeti ve tecavüzü önleyen doğru düzgün bir yasa çıkarıldı mı? Hayır. Çıkarılsaydı duyardık. Neyi duyardık? Karısını öldüren adamın aynı şekilde öldürüldüğünü, tecavüz eden adamın hadım edildiğini, çocuğa el kaldıran, el süren adamın ellerinin kesildiğini duyardık. Sizce bunlar yapılmadan bu yaratıklar bitip tükenir mi? Mademki cahillikle mücadele edeceksin ceza ve yaptırım şart olmalı. Şeriatı mı öneriyorsun? derseniz. Bu gelişmemiş koşullarda daha iyi bir fikriniz varsa onu önerelim.

Ülke bunca gelişmemişlik ile mücadele ederken sen tut İsviçre halkı gibi davranmaya kalk. İnsanların insan gibi yaşadığı her türlü zevke ve konfora doydukları ülkelerde, devlet tarafından sağlık, sigorta, yeme, içme, barınma ve geleceklerinin de garanti altına alındığı sonsuz endişe ve korkusuz haklar içerisinde şortla, tshirtle, birini öldürüp hakaret etmekle, sen neden bizim gibi düşünmüyorsun deyip inancına sövmekle işi olmaz. Çünkü insanlar çocukluktan başlayarak bizdeki gibi hayatın zorlu şartlarına çok da stresli atılmadıklarından çocuklukları itibariyle yüzlerini yetenek ve zevklerine dönebilmiş hedef ve amaçlarını o yaşlarda keşfetmişlerdir. Sen kendini bu gelişmişliğin içinde tangayla gezerek de pekâla ifade edebilirsin. İstersen külodun görünsün o kadar çok özgür ve külodu görünen insan var ki kimse dönüp sana bakmaz bile. Niye baksın? Elini tuttuğu endişesiz korkusuz yaşamının içinde senden çok var. Hal böyle olunca özgür ruhlar diğerinin özgürlüğüne de çelme takmazlar. Bu hem kendilerine eziyet hem de diğerlerine hakarettir. Çünkü onlar farkındalar ki bu hayata kendilerini keşfetmeye geldiler. Neden senin şortunla, türbanınla uğraşsınlar. Onlardan sana ne, senden onlara ne!

geceligimi-giyer-dolmusa-binerimŞimdi bir süreliğine bu ülke şartlarında sapık olayım. Bakalım neler hissediyorum;

‘Dürtülerimi kontrol edemiyorum, her yerim aç, bedenim aç, ruhum aç, boşalamıyorum, çirkinim, e organımda nicedir bir kadın sığın’ağı görmedi. Nasıl olsa birini tutup tecavüz etsem cezası da yok. Öyleyse şöyle bir kolaçan edeyim etrafı dişime göre körpe ve düşkün bir kuzu var mı? Kurdum ya ben, kaslarım da var, yani hayvanlarda da olduğu gibi, hatta toplum bana sonsuz beceri duygusu da yükledi hadi bakalım ava gidiyoruz. Tecavüz kaçınılmazsa – gerçi ben hiç yaşamadım Allah korusun ama- en iyisi zevk almaya çalışsınlar banane, ben matkabımı sokacak duvar arıyorum. Düşünün toplumun bize biçtiği özgüvenin büyüsünden sızan ettiğimiz tecavüzlerle ilgili destekçi sözlerimiz bile var. Yaşasın matkap kardeşliği!’

Görüyorsunuz biz sapık da olabiliyoruz, empatinin dibinde geziniyoruz. Şimdi daha fazla uzağa gitmeden gelelim yaşanan son olayımıza; o olayda da yine bir yobazımız iş başında hem de en sapığından, sapkınından. Bir hemşiremiz şort giydi diye otobüste herkesin içinde bu maganda tarafından şiddete uğruyor. Ne diyorduk? Hadi tepkiye doğru yürüyorduk. Ne yapacağız hadi millet hepimiz şort giyelim olayı çözelim. Belki bu sayede devlet büyüklerimize sesimizi duyurabiliriz. Kesin çözülür bakın hadi şu gün şu saatleri belirleyerek bu işi çözelim. Tepki var çünkü çözüm yok, ceza yok, olay çok. Yobazlık;toprağa kök salmış zehirli meyveler veren ağacın kökünden koparılması ve yakılması gereken o zavallı davranışlar bütünüdür. Gelişmemiş ülkelerde yobazlığı yok etmek ancak ciddi cezalar vererek mümkündür. Yobaz insan yobaz olarak doğmaz, kimse pislik olarak doğmaz, sonradan öğrendiği çevresinden gördüğü imkansızlık, korku, itilmişlik, çaresizlik çöplüğünden beslenişleri sonucu yobazlaşır.

Şimdi bu gelişmemişliğin içerisinde bir de şort olayına giyimde dengesini kaybeden kızlarımızın gözünden bakalım. Bana sorarsanız bu geri kalmışlıkta birazcık da olsa dengeli giyinmek zorundayız. Çünkü kıçına kadar şort giymek suretiyle pörtleyen uzuvlar medeniyet değildir. Hiç olmazsa bırakın kıçınız ve kıvrımları size özel kalsın, bir tutam  olsun edepli olmak  iyidir.
Göğüs çatalını pörtletip bunu güzellik diye gözlere sokmaya çalışmanın da kişilik bozukluğuyla kan bağı olabilir ancak. Her kıyafetin bir yeri ve miktarı vardır. Deniz kenarı başka konuşur, yatak odası başka, pazar alanı başka, alışveriş merkezi başka, mum ışığında yemek yediğin restoran başka. Şimdi sen yatak odası şortunla otobüse biner de kıvrımlarını sonuna kadar açarsan bir aça, kendini bilmeze, yobaza, abazaya, magandaya rastlaman mümkündür. Otobüsteki kadının saldırıya uğramış bunu elbette kınıyorum. Bu magandalar saldırmasalar ve sadece gözleriyle yeseler bile sonsuz rahatsızlık verirler. Gerek var mı oralara kadar tanımadığınız magandalar sizi incelesin? O yüzden dengeden bahsediyorum.

Kıçına kadar şort giydi diye saldırıya uğruyor olmak da medeniyet değildir, tıpkı kapananlara öcü diye bakılmasının medeniyet olmadığı gibi.Biraz daha dengenin ipinden tutmalı insanoğlu sallanırken, sallarken.
Diğerinin yaşam alanına saldıran hayvanları birinin tutup bağlaması gerek.

Şimdi bazılarınız diyecek ki ben şortumu giyerim çıkarım kime ne? Tabii ki giyip çıkacaksın kime ne? Ve diyebilirsiniz ki; burası Cumhuriyetle yönetilen bir ülke ben istediğimi giyerim baksalar da aldırmam, bana bir şey yapamazlar gebertirim, tarzımın arkasında ısrarla dururum, çok da önemli değildir geceliğimle otobüse de binerim kime ne diyorsanız o başka.

Ama şunu da unutma derim; burası senin kıçını açacağın kadar gelişmiş bir ülke değil bu notu da üzerine dikmelisin şortunu giyerken. Ülkede daha yeni doğan çocuklara, boşanan kadınlara, şiddet gören kadın ve çocuklara bakım alanları mevcut değil. Ülkemizde sağlıklı ilişki yolları tıkalı, ilişkiye aşka, sanata, gelene kadar insanların geçim sıkıntıları var. Birincil ihtiyaçları (yeme içme giyinme barınma) giderilmemiş insanlar eğitimden anlamazlar. Karınları aç, alamıyorlar, sığamıyorlar, yetemiyorlar. Düzen yok, çalan çırpan çok, koruyan kollayan yok. Nüfus giderek çoğalıyor, üniversitelerde yer yok, iş alanı az, işsizlik çok, kiralar pahalı, maaşlar az, prezervatif parayla satılıyor. Korunma yöntemlerinden yoksunuz ve hedefimiz cehalet, yoksullukla tam gaz ileri gitmek, neden? Çünkü en güzel yoksul ve düşkünler sorgulamadan itaat ederler yönetenlerine, işte zaten hedefte budur. Sonra da vay efendim nereden geldi bu sapık yobazlar? Bu sapıklar sokakta büyüyen dünün tinercileri, şiddet görmüşleri, yersiz yurtsuzları, beş parasızları, aç kalanları, köprü altında yatan çocukları, bazen de doğuştan ahlaksızları ve bunlara eğitim uğramadı hiçbir zaman. Eğitime gelene kadar karınlarını doyurması gerekti bu insanların. Ya da bu insanlar sonradan içimize sızdırılan düşman ajanları. Halka hizmet edemeyecek, aksine şiddet ekecek kadar kötü olduklarına göre geriye başka bir açıklama kalmıyor.

Şimdi bu sapıkları kucağımıza alıp sevelim mi dediğinizi duyar gibiyim. Hayır, gerekli önlemleri alalım ama devlet ve toplum olarak şu an geleceğin gelişmemişliğine, erken evlendirilenlerine, tecavüz edilenlerine, felsefeden sanattan yoksunlarına, sokak çocuklarına, eğitimi elinden alınıp parçalara ayrılanlarına, karnı doyurulmayanlarına, hastalarına el atarak onları topluma kazandıralım. Uyanalım, uyaralım neden ve sonuçlarını anlayalım. Buna toplumca destek verelim.

Doğuda bazı köyler biliyorum edepsiz, ahlaksız, insanlık dışı davranışlarda bulunanların başka diyarlara sürüldüğü, ne güzeldir o köyler o insanlar. Dolmuşta şort giydi diye el kaldırılan kadına vuran magandayı tekme tokat aşağı indiren asil gençlere, zararlı böceklere gereken cezaların uygulandığı geçerli yasalara ihtiyacı var bu güzel ülkemizin. Ne demiştir Hacı Bektaş-i Veli; dünyada iki tür insan vardır, iyiler ve kötüler. Öyleyse hiçleşmeden uyanalım ve birleşelim.

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir