Şefkatle kucakla doğayı

Dışarıda kalabalıkların sesinden ruhumuzun fısıltısını duyamaz olmuşuz nicedir. Zihnimizde avare düşüncelerin gölgesinde kalmış en derin hislerimiz. Yüreğimizi sızlatan acılarımızın sorumluluğunu yükleriz boş yere birbirimize. Oysaki hangi duyguları ekersek dünya tarlasına, onu hasat ederiz yine hakkımızca. Kendimize şefkatli olamazsak eğer, birbirimize ne verebiliriz. Kendimizle olan kavgamızı bitiremezsek eğer, ezeli mücadelemizden nasıl vazgeçebiliriz.

Şefkatle Kucakla Doğayı

Bizler düşlerimize inip, deneyimlerimizle öğreniriz dünya sahnesinde. Düşleyen de izleyen de yine BİZ. Neler saklı düşlerimizde, düşünmez miyiz hiç. En derin korkularımızın esaretinde kaybolmuşuz nicedir. Düşlerimize sevgi tohumları ekmek yerine, korkuyla kök salan tohumları ekmek niye… Neşeyle tarlamızdan güzellikleri biçmek yerine, umutsuzluk içinde kaygıyla bekleyişimiz niye. Şefkatle yaralarımızı sarmak yerine, acılarımıza ısrarla tutunuşumuz niye.

Yüreğimizde dinmeyen bir sızı. Dökülmez dilimizden sevgi dolu hikâyeler. Dışarıda nicedir sönmeyen yangınlar. Gönlümüze kor gibi oturmuş, ateşin karanlık yüzü. Doğanın merhametli ruhunu hissedemez olmuşuz nicedir. Toprağın sessiz feryadı, kulaklarımızda çınlar ne yazık ki. Nice ulu çınarlar devrilir birer birer… Uzak geçmişin kadim bilgileriyle bize veda edercesine. Doğa ananın şefkatli eli, koparılır hoyratça bizden. Kuş seslerinin cıvıltısıyla süslenmez artık düşlerimiz. Bir sincabın cevizle olan neşeli oyununa, şahit olmaz artık gözlerimiz. Yüzümüzü göğe kaldırdığımızda, dikili sütunlar selamlar artık bizleri ne yazık ki…

O vakit etraflıca düşünelim. Hangi düşleri ektik dünya tarlasına? Hangi deneyimlerimizin karmasıyla bugünlere geldik? Hangi değerlerimizle bahçemizi güzelleştirdik? Hangi Can’ın en derin acılarını yüreğimizde hissettik? Doğaya ne kadar sorumluluk duyabildik? Ya kendimize ne denli şefkat gösterebildik…

O vakit biraz yavaşla! Hisset yüreğini sızlatana en derin acılarını. Şefkatle kucakla incinmiş tüm yanlarını. Belki düşlerinle… Belki düşüncelerinle… Belki dilinden dökülen sözcüklerinle… Belki de tutumlarınla inşa ettiğin tüm deneyimlerinle… Kendini nasıl da incittiğini hatırla. Kendine nasıl da haksızlık ettiğini hatırla. Ve şefkatle affet kendini, incittiğin öz benliğinle.

İçinde saklı o incinmiş çocuğu taşırsan eğer bugünlere. Bırakabilir misin tutunduğun en derin acılarını. Kalbinde taşıdığın yüklerinden özgürleşmek için halen neyi beklersin oracıkta. Kendinle olan amansız kavganı bir an evvel bitirip… Tüm acılarını dindirmeye ne dersin? Nezaketle önce kendini affetmeye ne dersin? Şefkatle elini… Dokunabildiğin tüm canlılara uzatmaya ne dersin?

Öyleyse affet tüm hatalarınla kendini. Değiştir boş yere kendine anlattığın hikâyeleri. Zihninde taşıyıp, sana ait olmadığını bildiğin tüm fikirlerinden özgürleş. Dünya sahnesinde seyirci olduğun tüm hikâyelere, başka gözlerle bakmaya başla. Sen farkında olursan, görürsün her şeyin hakikatini. Gönül gözünle izlersen olanları, anlarsın yalanla gerçeğin saklı yüzünü.

Şimdi kalabalıklardan özgürleşip kendine dönme zamanı. Kalbinde barındırdığın tüm engelleri fark et sessizliğin koynunda. Seni aşağıya çeken tüm korkularından özgürleş cesaretle. Ruhunu acıtan tüm kederlerini bırak geride. Seni derinden inciten tüm deneyimlerini affet şefkatli yüreğinle. Parlat ruhunun ışığını sevgiyle. Karanlığa inat, aydınlat özünde saklı kudretinle bu yaşam sahnesini.

SEN, tene bürünen ruhsal varlığınla yürüyensin bu zorlu yolda. Hatırla! Yaşam yolculuğunda hangi hislerinin gölgesinde kaldı ruhun. Hangi dünyevi rollerinin gerisinde kaldı düşlediklerin.  Öyleyse biraz yavaşla! Ve hisset ruhunu sarmalayan duyguların ağır yüklerini. Odaklan nefesine yeniden. Kucakla nefesinle sana sunulan yaşamın kudretini. Yavaşça aldığın her nefesle, köklen toprak anaya huzurla. Sonra yavaşça verdiğin her nefesle, özgürleş tüm yüklerinin esaretinden. Ve ardından sabırla, nezaketle ve içtenlikle yürü ışığınla bilgelik yolunda.

Sen önce kendini affettiğinde, tüm acılarından özgürleşirsin. Doğaya ve tüm canlılara şefkat gösterebildiğinde ise, bilgelik yolunda ilerlersin.

Unutma! Sen ruhsal varlığınla, karanlıkta kaybolmuş tüm ruhları da şifalandıracak kudrettesin. Önce kendine şefkatli olabilirsen, doğanın şefkatli ruhunu da yüreğinde her an hissedersin.

O vakit şefkatle kucakla doğayı. Düşlerini güzel kılabilmen için, doğanın ruhuyla derin bir bağ kur. Doğanın muhteşem kucağında varlığını onurlandırırsan eğer… Doğanın sana sunduğu güzellikleriyle, düşlerini de deneyimlerini de güzelleştirirsin.

Doğayı ve doğadaki tüm canlıları sevgiyle ve şefkatle kucaklamamız dileğiyle…

www.senayzuhur.com

 

Yazar

Benzer yazılar

3 Yorum

  1. Şenay

    Değerli dostum Murat yine anlamlı satırlarınla yorumun değer katmış yazıma. Gönlüne ve kalemine sağlık. Doğa ananın bize cömertçe sundukları karşısında, bize düşen de şefkatla kucaklayabilmek doğanın ruhunu. Doğayla kurduğumuz bağ ne kadar güçlüyse…. Kendi özümüzle de o kadar güçlü olur bağımız. Doğa candır ….

    Yanıt
  2. Murat Tali - YY

    Sevgili Şenay, sözcüklerin, ruhuma bir meltem gibi dokundu. Hem nazik hem derin. Doğadan özür dilercesine yürekten dile getirdiğin o davet, “kalabalık seslerini susturup içimizin fısıltısıyla buluşalım” çağrısı… İşte bu, içsel bir uyanışın müjdecisi. “Düşlerimize sevgi tohumları ekmek” ifaden, sanki kalp tarlasını yeniden filizlendirmeye dair bir sihir taşıyor. Senin satırlarında doğa yalnızca bir sahne değil; terapist, öğretmen, yoldaş… Köklerimizle, nefesimizle, varlığımızla yeniden buluşmak… Meğer bu kadar da yaşamsalmış. “Şefkatle kucakla incinmiş tüm yanlarını” dediğinde; orada bir farkındalık çanının sesi var. O ses, “önce kendine şefkat göster” derken aslında tüm canlılığı şifa yoluna çağırıyor. Kalemine selam, yüreğine sonsuz şefkatle dostum…

    Yanıt
  3. Murat Tali - YY

    Sevgili Şenay Buhur (Zuhur değil ruh bulur ya hani!), Bu yazıya öyle bir kalp kondurdum ki… Dış dünyadaki gürültüye inat, doğanın şefkatli fısıltısı ruhumu okşadı. Kendimize şefkatle baktığımızda, doğa bize kendi bilgelik eliyle sarılıyor. O sessiz yeşillikte, o nazik rüzgâr esintisinde, kaybettiğimiz içsel dengeyi yeniden bulduk. Yazın, öyle bir davet ki: “Şefkatle kucakla doğayı” önce kendini kucakla, sonra sevgiyle doğayı.

    Yanıt

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir