İnsan erdem, onur, sevgi ve özgürlükten oluşan bir varlık. Nihai olarak bu unsurları da yaşamın içinde açığa çıkartması gerekiyor. Ama o karanlığı, intikamı, nefreti, tutsaklığı ve yoksunluğu dayatıyor kendi yaşam alanına ve çevresine. Böylece karanlık büyüyor ve her yeri sarıyor.
Gökyüzü mü büyük? Fabrika bacasından çıkan duman mı? Sorusuna hep birlikte gökyüzü deriz değil mi? Ama bir köyün ortasına diktiğiniz fabrika bacasından çıkan zehirli duman, tüm köyü sarar ve gökyüzünü engeller, insanları hasta eder, ölümler başlar. İşte yozluk da böyle bir şey. Bir iki kişiyle başlar, tüm köyü sarar… Yoksunluk başlar sonra o yoksunluk yozluğa ve yobazlığa dönüşür. Herkesi sarar hasta eder… Bugün dünya tam olarak bu yüzden hasta… Sadece dünya değil, gökyüzü, denizler, nehirler, ormanlar, ağaçlar, bitkiler, hayvanlar yani özetle varoluş hastalandı…
Düşünceler dünyayı kirletir mi? Kirletiyor. Düşünceler insan öldürür mü? Öldürüyor. Düşünceler karanlığı getiriyor mu? Getiriyor. Peki düşünce dediğimiz şey sadece kötülüğü mü besliyor? Tabi ki hayır! Ama ona inananlar bu uğurda daha fazla mücadele ediyor ve birçok şeyi gözden çıkartıyor. İyiliği düşünen ve bunun için mücadele edenler hiçbir şeyi gözden çıkarmıyor. Onlar sadece iyilikle, güzellikle, onararak ve düzelterek ilerlemeyi seçiyor. İşte bu iki bakış açısı ve düşünce işleyiş şekli arasındaki fark, kaosu yaratıyor ve yozluk haliyle kötülük daha kolay yayılıyor.
Kelebek etkisinin ne olduğunu az çok biliyoruz, bilmeyenlerimiz için kısaca, ” bir kelebeğin kanatlarını çırpması ile ortaya çıkan o hafif rüzgarın mesafeler ve zaman ilerledikçe büyümesi ve katlanarak kasırgaya dönmesidir” şeklinde yapabiliriz. İşte insanın çok umursamadığı ve yere attığı bir sigara izmariti ile başlayan kirlilik, diğer bütün sigara içip yere izmaritlerini atanlarla birleşip çevresel bir kirlilik ortaya çıkartıyor. Kelebek etkisini anlaşılır ve görünür bir tanımı bu olabilir. Peki düşüncenin kelebek etkisi nasıl oluyor ve nelere yol açıyor gelin onu biraz irdeleyelim.
Bundan yıllar yıllar önce, işten eve dönerken toplu taşıma aracında yanımdaki arkadaşıma, yol kenarındaki bir benzin istasyonu inşaat alanını göstererek “Biliyor musun? Burası Tanju Çolak’ın yeri” demiştim. Aradan çok yıllar geçti, bir gazetede o benzin istasyonunun sahibi “Nasıl oldu bilmiyorum ama yıllardır insanlar buraya Tanju Çolak’ın yeri diye geliyor.” şeklinde bir habere konu olmuştu. Kelebek etkisi yapması gerekeni yapmış ve kasırgaya dönmüştü. Tek bir sözün, eylemin ve davranışın ne kadar hızlı büyüdüğüne dair basit bir örnektir bu durum.
İyiliğin, iyilerin, dünyayı güzelleştirme arzusu içinde olanların kelebek etkisinin gerçekliğini fark edip eylemlerinin arkasında durmasının zamanı geldi. Bir baca sadece bir köyü değil bir yaşamı yok ediyor, bir insan sadece bir bacayı değil bir yaşamı doğuruyor. İnsanlık, tarihinin hiçbir döneminde kötüye, kötülüğe bu kadar inanıp teslim olmadı. Belki de her detay daha erişilebilir, daha çekici daha cazip göründüğü içindir fakat, suyu kirletmek değil, temiz tutup diğer canlı türlerinin de bundan faydalanmasına aracı olmaktır esas amaç. Onurlu, erdemli ve kanat çırptığında tüm dünyaya güzel kokular saçan, çiçeklerin tohumlarını arıların ayaklarına bulaştırıp renkleri arttıran, kelebeklerin düşleri ile insanlığın düşlerini birleştirip devasa ormanlar büyüten insanlardan olmak dileğiyle. Kelebeğin narinliği ile sarıyorum, buraya kadar sabredip gelen yüreğini..
Hiçbir şey göründüğü kadar iyi değil. Neyse ki; her şey göründüğü kadar da kötü değil. Tam da bu nedenle çok sevdim yazınızı Murat Tali. Hâlâ varsa bir ümit kelebek kadar olsun etkisi. Yeter de artar bile.
Benim için kelebeğin kanat çırpmasının aşkına dönüyor dünya… İnsanlığın kendisi için yapacağı çok şey var buna inanıyorum. Ama ben insanlığa dair beklentilerden özgürleşip, yağmurun yağmasını, karın serpiştirmesini, nehilerin akmasını, denizlerin dalgalanmasını, göllerin kurbağa sesleri ile gecenin sessizliğini bozmasını, çiçeklerin açmasını, ağaçların kah yeşermesini kah tüm yapraklarını döküp çıplak kalmasını bekliyorum. Bekletim o kelebeğin kanat çırpmasındaki rüzgarın esintisi kadar sessiz ve derinlerde artık…