Varoluşta her varlığın sahip olduğu, onsuz hareket etmesinin mümkün olmadığı dürtüler vardır. İnsanlara bahşedilmiş en güzel dürtü; sorgulayabilen, düşünen ve özgür iradesi olan varlıklar olmamızdır. Evrende her şey, ilerlemek ve gelişmek üzerine programlanmıştır. Biz düşünmeyi ve sorgulamayı bıraktığımız anda gelişmeyi, değişmeyi, yenilenmeyi durdururuz. Sadece kendimizi değil, etrafımızda insanları da etkileriz. Dolayısıyla bu da topluma yansır.
Günümüzde artık bilgi bombardımanına fazlaca maruz kalmaktayız ve bu bilgileri bir insanın tek başına özümsemesi beklenemez. Buna karşılık toplumsal sorunlarımız da, artık öylesine karmaşık bir yumak haline gelmiştir ki, bunu da tek başına bir insanın çözebilmesi mümkün değildir. Kısacası bu sayısız bilgiler ve sayısız sorunlar zihinlerde çatışmaya yol açmakta ve toplumsal kargaşaya neden olmaktadır.
Dünyada yaşanan olaylar insanların ve toplumların birbirine uyumlandığını, kelebek etkisiyle birbirimizi etkilediğimizi açıkça ortaya koymaktadır. Oysa ki bilinçli aklımızla çoğumuzun en büyük özlemi; mutlu, refah, huzur ve barış içinde yaşamak. Fakat bilinçaltlarımızda bu kadar karmaşa, nefret, korku, çıkar, öfke vs. varken bu mümkün müdür? Gelen yeni bilgilerle, zaten karışık olan zihinlerimizin alt üst olduğu, çatıştığı bu dönemde değişim ve gelişim için artık zihinlerimize format atma zamanı gelmedi mi ?
Din, dil, ırk gözetmeksizin hepimiz uygar ve medeni insan toplulukları olma yolunda ilerleyen insani varlıklarız ve bu dünyada bizim beraber yaşadığımız evimiz. Hepimizin birbirimize bağlı olduğumuzu ve etkilediğimizi düşünürsek, başlatacağımız en küçük bir dalga, kelebek etkisiyle yayılarak geniş kitlelere ulaşacaktır. Eğer gerçekten sevgi, barış, özgürlük, mutluluk, refah istiyorsak önce kendimizde olmak üzere bunu toplumsal akıl olarak doğru değerlere odaklanarak başlatmalıyız. Odağımız kin, öfke, nefrette ve çıkar da olduğu sürece savaşlar kaçınılmaz. Oysa ki insanlara ve topluma etki edebilecek en büyük silah sevgidir. Sevginin olduğu yerde kin, öfke, nefret barınamaz.
Betonlaşan, makineleşen, maddeleşen, ticarileşen, rantın ve çıkarın en üst seviyede olduğu, maddiyatın maneviyattan daha üstün tutulduğu, karmaşa halindeki bu dünyada, hayal gibi görünse de; sevginin hepsinin de üstün olduğunu, bunları ancak sevgiyle çözebileceğimizi inanmalıyız. Gönüllerde ekilen sevgi tohumları bir gün fidan olup meyve vermeye mahkumdur. Zaten yaşadığımız bu hayat, sevginin ve aşkın arandığı bir misafirhanedir.
Bu yazımı sevginin gücünü en iyi anlatan Yunus Emre’nin sözleriyle bitirmek istiyorum.
Benim işim sevi için
Ben gelmedim davi için
Gönüller dost evi için
Gönüller yapmaya geldimAdımız miskindir bizim
Biz kimseye kin tutmayız
Kamu alem birdir bize
Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım
Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz.
YUNUS EMRE