İnsanların çok ama çok büyük bir kısmı sevmeyi bilmez. Sevdiğini sanır sevginin ne olduğunu bilmeden.
Küçük yaşlarda aşılanmıştır insana o bildiği sevgi, ama aslında bilmediği o gerçek sevgiyi tatmadan seviyorum der. Neyi seviyorsun peki? Diye sorarlar insana cevabı ne olur diye başlamadan önce, bir ayrıntıya değinmek istiyorum.
Haydi çocuğum teyzeye çirkin ol, sana şeker vereceğim. Haydi bir gülücük at seni atta götüreceğim. Başlamıştır vermeye dayalı sevgisi insanın. Üstelik daha emeklerken, yürümeye ve ufaktan birtakım şeylere anlam vermeye başladığı anda gerçekleşir bu.
Oraya dokunursan kızarım sevmem seni! Gittiğimiz yerde uslu durursan ödül var! Dediklerimi yapmazsan dayak var! “Ben en iyisi biraz dişimi sıkıp uslu durayım işin içinde ödül var.”
Zorunlu sevgi gösterisi daha küçücük yaşta insanın karakterine oturmaya başlar.
Okul çağı gelmiştir eyvah.
Başarılı isen ne ala, başarılı olduğun için sevilirsin. Sıkıyorsa notlardan biri düşük gelsin, anında verilen sevgi geri alınır. Kıyaslama başlar.
Onun çocuğu yaptı, bunun çocuğu başardı sen nasıl yapamazsın?
Daha çocuk yaşta sevginin bir şey karşılığında alıp verilen, bir madde bir nesne gibi kullanıldığı düşünülmeye başlanır.
Artık büyüdük, genç olduk sevgi sandığımız sevgisizliğin içinde.
Bir taraf bir tarafın öncelikle, kaşına gözüne, boyuna posuna, endamına, fiziğine bakar. Beğendimi, çaktırmadan, alttan alttan cebindeki parasına, banka hesaplarına ince ince ulaşmaya çalışır. Yani mantık devreye girmiştir, sevgi oyun dışı, zaten mantığın olduğu yerde sevginin ne işi var! Kariyerde uygunsa; seviyorum seni, en çok da seni seviyorum, ben seni çok seviyorum, sen benim biricik aşkımsın, seninle bir ömür boyu varım. Sevgiyi tanımlarken de şaşırıp kalıyoruz, bakalım bu iş nereye gidiyor. Bu saçma sapan aşk oyunlarınıza beni alet etmeseniz ne güzel olur diye bağırıyor oysa, Sevgi…
Bir taraf bir tarafın isteklerine karşılık vermediği anda
Sen beni sevmiyorsun…
Çok değiştin sen…
Onun, bunun kocası ya da karısı, onun için şunu bunu yapmış sen ne yaptın benim için…
Yaşanılan bütün güzel anılar unutulur ki aslına bakarsanız yaşanılan tek bir anı yoktur. Çünkü sevgiyi bir nevi ticaret gibi kullanmıştır bir taraf .
Bazıları da seviyormuş gibi davranır. İnsan nasıl seviyormuş gibi davranır ki? Ama insan dedim değil mi? Zaten bunu sadece insan yapabilir. Kaç maske taktın şekerim, boğulmadın da o maskelerin altında. Bunca yıl anlamadım. Bende ne kadar sevgiye açmışım son maske çıkana kadar yıllar geçmiş ömrümden şimdi anlıyorum sevilmediğimi. Hay ben kafama…
Soğudum senden. Niye?
Artık anlaşamıyorum. Sebep? Daha düne kadar gayet iyiydik. O dünde kaldı, dün seviyordum, bugün sevmiyorum… Sen bana layık değilsin yok öyle değildi ben sana layık değilim…
Dönüp bakıyor insan kendine Allah Allah, ben tek başıma mı değiştim, demek ki suç bende, ben sevmeyi bilemedim. Karşı taraf masum ve kurban ayağında aklınca başarı elde etti ve haklı konuma geçti, sevgisizliğin terk ediş yolculuğunda.
Ay çok sıkıldım, yazmakla bitmez valla insanın dalavereleri.
Sen ruhunla seversin, gerçekten seversin o alır bu sevgiyi koyar bir yerlere. Sonra da “ben ne yaparsam yapayım o beni sever”, der. Kendi sevgisine değil, senin onu sevme şekline o kadar güvenir ki, kendini vaz geçilmez sanır. Bilmez ki sevgi sevgiyle büyür.
Kimi sevgiyi çıkar olarak kullanır, kimi bulunduğu ortamdan kaçış olarak.
Kimi daha iyi bir hayat yani iyi hayat derken, paralı zengin hayat. Kimi göz yaşının altına sığınır, kimi sevgide kurban rolü oynar ve bunları ortalamaya vurduğumuz da yazık ki dünya nüfuzunun %98 i sevgiyi böyle yaşar.
Yahu altı üstü seveceksin, öylesine sadece var olduğu için seveceksin, seni sevenin sevgisini hor kullanmayacaksın, toprağın ağacı, çiçeği sevdiği gibi seveceksin. Yağmurun bulutları sevdiği gibi seveceksin. Bir insanın ruhunu o ruhtaki ışığı seveceksin. O senin onu sevdiğini bilmese de sen onun varlığını seveceksin. Su gibi seveceksin, yıldızlar gibi seveceksin.
Bu dünya madde dünyası, bedeninin içinde ışıktan bir ruh var. Para gider, mal gider belki bedeninden bile çok şey gider ama o ışık her daim oradadır.
Sevgiyi doğadan öğrendim ben. Börtü böcekten, çiçekten, hayvanlardan, topraktan, yağmurdan, rüzgardan, yıldızlardan, bunlarla bir oldum, tek parça oldum. Eğer ki sen ruhunla severken, senin sevdiğin kişi bu sevgi karşısında dağıtıyorsa, o seni hiç sevmemiştir. Sevgi gibi değerli kutsal bir duyguyu kimse oyunlarına alet etmesin
Kaleminize sağlık ne içten ve ne güzel bir yazı olmuş.
Sevgi o kadar ilahilikten uzaklaştı ki koşullardan, giymediği elbise, takmadığı maske kalmadı.
Oysa çok mu zor sevmek?
Doğduğunda insan Sevgi olarak Sevgiden doğuyor.
ilahi bir durum, ruha ait olan.
Dediğiniz gibi o kadar güzel anlatmışsınız ki koşullardan sevginin ne hale geldiğini.
Zamanla özümüzü, sevgi olduğumuzu unutuyoruz hayatın içinde. Sahte sevgilerde kayboluyoruz.
Aslolan özümüzü yeniden anımsamak.
Yeniden O Kutsallığımıza bağlanmaktır.
Uyanışımız olsun
Sevgi’nin ilahiliği sarsın daha çok
Öz’ümüze doğalım yeniden yepyeni bir Ben ile…
Şifa olsun yazınız.
Sevgiyle
Bütün insanlığın çabası ve emeği SEVGİ’yi bilmekten yana olsa, sonra da bunu hayatına geçirse ve tüm dünyaya yaysa, bizlerde oturup bu güzelliği izlesek, ne güzel olurdu… Teşekkürler
Olsun o vakit dilekleriniz
Sevgi yayılsın.
Evet çok güzel olurdu