Bu yıl, geçtiğimiz yakın günlerde, üst üste yaşadığımız iki büyük Güneş ve Ay Tutulmasından sonra dikkatlerimizi, çok şükür nihayetinde, unutulmaya yüz tutmuş Gökyüzü’ne çevirmemizi, bir bakıma doğanın tekrar hatırlanması açısından bir gelişme olarak da ele alabiliriz…
Gün ortasında, gizem dolu seyriyle aniden ortaya çıkan kısa süreli ‘karanlık’, antik çağlardan beri günümüze kadar cazibesini korumuştur, tek bir farkla; eski’nin insanı, doğayı daha kaale alıyor ve yakından takip ediyordu…
Aşırı teknolojik günümüz insanı, bu tutulma’lar sırasında günlük rutin işine, canhıraş ve robotik şekilde devam ederken, bilmediği diğer canlıların o anlarda, daha farkında ve hassas davrandığıdır. Örneğin, ‘hayvanlar ve böcekler’… Onların algılarına göre ‘karanlık’, geceyi çağrıştırdığından, gündüz uyuyup gece uyanan, ya da tam tersi, gece uyuyup gündüz uyanan hayvanlar, böcekler, bu ani değişime bağlı olarak davranış biçimlerini değiştirirler ve yine insanın fark etmediği şekilde bu hassas canlılar, normal akışa kadar bir süre kafa karışıklığı içinde kalırlar. Tutulmalardan çok bahsedenler, ne gariptir, insan dışındaki varlıklara pek değinmezler…
Astrolojik burç yorumları, sayfa sayfa yayınlanıp rağbet görürken Gezegenimizin hayat kaynağı Güneş’imiz ve rotasında dengede tutan sevgili Ay’ın normal seyri dışı ‘Tutulma’ fenomenlerinin, bizleri ve dünyayı etkilememesi mümkün mü? Hayır…
Yüzyıllardır değişik kültürlerin, ‘Tutulma’lara dair inanç ve gelenekleri sayılamayacak kadar çok ve çeşitlidir. Evlilik tarihi, doğum, işe başlama, karar verme, yolculuğa çıkma vs. sosyal hayat ile ilgili fiil ve eylemlerin ‘tutulma’ zamanlarına denk düşürülmeme çabası bile o esrarengiz bilinmez enerjinin etkilerinin gücüne olan inancın göstergesidir…
Hatırladığımız yakın geçmişte de, ‘Tutulma’lar sonrası bir takım doğa olayları, sosyal, ekonomik ve politik denge değişiklikleri, bitişler, düşüşler meydana gelmiştir. Peki, ‘karanlığın aurası’ buna etkili midir? Muhtemeldir. Bu noktada Hermetik prensiplere şöyle bir göz attığımızda, ‘sebep-sonuç’ prensibini bu konuya örnek gösterebiliriz. Büyük bir ‘karanlık aura’ enerjisinin dalga halinde gezegenimize yayılması ve bazı büyük çapta ve bireysel açıdan -makro ve mikro da diyebiliriz – olumlu ya da olumsuz sarsıcı değişimlere yol açması, etki-tepki kanununa göre hiç de şaşılacak bir şey olmasa gerek diye düşünüyorum…
Manyetik etkiler de hesaba katıldığında merkezi tutulma’nın meridyeninde olan ülkelerin de daha fazla etkilenebileceğini söylememiz doğru olur. Bu ‘tutulma’ların burçsal* durumları da var tabii ki… Ben dört elementte topluyorum bu grupları: Ateş, Toprak, Hava, Su…
Elementlerin kendilerine has doğaları ve özelliklerine göre tutulma’ların etki yaptığı durum ve alanlar da değişim gösterebilir. Örneğin; Hava grubundaki ‘Tutulma’; fırtınalar, ani hava değişimleri, ekili alanlarda böcek istilası gibi yankıları getirebilir. Toprak grubunda; depremler, maden kazaları, tarımsal sorunlar oluşabilir. Tutulma; Ateş Elementinde ise politik değişiklikler, savaş kararları, ateşli hastalıklar, boşanma artışı ya da yanlış evlilik girişimleri meydana gelebilir… Ve geçtiğimiz Tutulma, Su Grubu’na denk gelmiştir. Su, duyguların elementidir. Bu gruptaki tutulma sonrasında toplumda toplu görüş, inanç ve değerler değişimi, yükselişi veya kaosu yaşanabilir, aşırı yağmurları ve selleri de etkilerden sayabiliriz…
Birkaç dakikalık ‘karanlık,’ içinde tahminimizden çok daha fazla fenomeni barındırır: Geometri, Matematik, Fizik, Astroloji, Astronomi, Psişik ve Metafizik…
Hepsini bilmekte tabii ki fayda var, öğrenmenin sonu yok elbette, ama önemli olan bilginin gücüyle hareket edebilmek ve ‘Tutulma’lara tutunmadan, ‘tutulma’larla tutulmadan yaşamanın sırrına erişebilmenin bilgeliğinde olabilmek…
İyi seyirler… Gökyüzü’nü ihmal etmeyin…