Bireysel ve kolektif görünenin Öz’ü

İnsan bedeninde var olduğumuz bu mekana doğduğumuz andan itibaren bir eğitime alınırız. Beş duyu ile deneyimlemeye başladığımız bu yaşamda ilk dersimiz varlıktır. Varlığı tanımak. Ne ye benziyoruz? Nasıl bir biçimimiz var? Kendi varlığımız, başka cisimler, varlıklar, gözümüzle gördüğümüz ve dokunabildiğimiz her şey eşliğinde, somut yaşam planımızı yaşarız. Bir birey olmaya doğru evrilen bu süreç, bizi türlü oluşlarla yüzleştirir.

Bireysel ve kolektif görünenin Öz'ü

Birey olmak kişinin kendi değerlerini, yeteneklerini, sınırlarını ve amaçlarını keşfetmesini içerir. Kendine yeten ve ne istediğini bilen bir ‘ben’ in inşasıdır bu. Oluşturulan bu bilgi, deneyim, yetenekler bir olgunluğa erdiğinde oluşan bilinç ile, birey artık bu yaşama dair özgün niyetini kurabilme farkındalığına erişir. Ve artık kendin için yaptığın her şey bir doyuma ulaştığı noktada, yayılma başlar. Bu yayılma önce soyut düzeyde, enerji ve frekans açısından bir bağ kurar evrende…Ve dünyaya iner. Bu bağın dünyaya ve varlığımıza inişi bazen bir baskı ve kaos olarak hissedilebilir. Aslında bir şey doğmak ister senin niyet kanalınla.

Kolektif hizmet aşamasında birey, kendini gerçekleştirdikten sonra sahip olduğu edinimler sonucunda ulaştığı niyetini işlemeye, ortak iyilik adına bu sorumluluğu üstlenerek başlar. Bu bir zorunluluk değil özgür irade ve bilinç ile olur.

Özetle kolektife hizmet dediğimiz şey aslında, gruplar toplayıp, etkinlikler hazırlayıp, bir olayı yönetmeye çalışmaktan çok daha başka bir şeydir. Bu çabasız çabanın oluşturduğu, kendiliğindenliğe izin vermemiz gereken, daha derin bir hakikattir -ki temeli varlığımızı kabul ve değere dayanır.

Tüm bu anlattıklarımıza soyut bir pencere açarsak, aslında bireysel ve kolektif tanımları anlamını yitirir. Her kavram kendi içinde birbirini eriterek bütünleşir. Yaşamsal bir örnek verecek olursak; kişisel kaygılarla ( beğenilme, onay, rütbe…) yapılmayan bir sanat, iş ya da herhangi bir şey, tüm evreni saran bir tesir haline dönüşür ve yankılanır. Sadece diktiğin bir fide, söylediğin bir kelam, yazdığın bir şiir, bir ses, bir renk, bir gülümseme tüm bu yankılanma için doğada, doğamızda hazır bekler. Yapmamız gereken tek şey olgun, farkındalıklı, iyicil ve kapsayıcı bir bilinçle yapılan niyetin ayırdına varabilmektir. Yaşam, sen ne isen ve/veya neye evrilmeli isen onu verir sana.

Okyanusta bir damla değil, damlada bir okyanus olduğumuz hakikatine uyandığımızda çabasız çabanın, varoluşumuzun zaten buna yeterli olduğunu görürüz.

Bu yolculukta, farklı yerlerden gelsek de her zaman buluştuğumuz yer; özdeğer ve kabulümüzdür. Sınırsız bir derinlik ve değerdeyiz. Bireysel varoluşumuz, tüm kolektif bilginin ve potansiyelimizin yansımasıdır ve kolektifte hizmet edebilmek, o damladaki okyanusu keşfetmek için; aklımız, kalbimiz ile tüm ikilemelerden azade olup bize istikrarını hiç kaybettirmeden kendini gösteren varlığımızın, en kutlu hakikatimiz olduğunu bilmek kalıyor geriye…

Özlem Demirkan Özcan

 

Yazar

Benzer yazılar

2 Yorum

  1. Murat Tali - YY

    “İnsan bedeninde var olduğumuz bu mekâna doğduğumuz andan itibaren bir eğitime alınırız…” cümlesiyle başladığın yazın, görünen ile öz arasında sessiz bir köprü kurdu. Görülenin ardındaki öz’e işaret etmen; bireysel ile kolektifin yalnızca ölçü değil, aynı zamanda ruh alemi olduğunu düşündürdü. Kalemine, bu derinliği taşıdığın için teşekkür ederim.

    Yanıt

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir