Benden bütüne armağan olmasına niyet ettiğim bu önemli cümle, belki de hayatını dönüştüren o ilk domino taşı olacak. Ya sen, bu keşfe hazır mısın?
Sıkça vurguladığım bu cümle bir sır değil, ama anlamı içindeki sırrı ortaya çıkarmanın en temel adımı olacak bugünden sonra.
Hayat çoğumuz için hızla akan bir film gibi. Bazen o kadar hızlanıyor ki ne zaman, nerede, ne olduğumuzu ve ne düşünüp, hissettiğimizi fark edemiyoruz. Zaman içerisinde mutsuz ve keyifsiz olduğumuzu anlasak da içimizdeki o çocukla nerede kopuyoruz, görüntüler ne zaman birbirine giriveriyor bilmiyoruz.
Sahi nerede koptun içindeki, korkusunu, öfkesini, sevgisini anında görüp gösteren o çocuktan?
Kim senden nefesini ve hissettiğin her şeyi, içinde öylece tutmanı istedi? İşte şimdi yıllardır biriktirdiklerini sevgiyle bırakmanın zamanı geldi.
Hayat yolculuğunun başında o küçük halinin duygularını nasıl da uçlarda deneyimlediğini hatırla. Ya da bu zorsa bir bebeği, çocuğu gözlemle. Onlar için ne kadar da kolay;
onu istiyorum,
hayır bunu istemiyorum,
bu yemeği yemeemmmm
demek. Annen büyümen için ihtiyacın olduğunu söylese de ne kadar kendinden emin ve nettin o bir tabak yemeği yememe konusunda. Şimdi ise misafirlikte, normalde ağzına koymadığın o yemeği yedikten sonra bir de çok lezzetli olmuş dediğin oluyor mu? İşte bu kadar basit ve tam da burada gizli zihin-beden-ruh dengeni bozup seni kendi gerçeğinden koparan an. Varoluşunun mesajına kulaklarını tıkayıp toplumun kuralları gereği kendini bir şeyler yapmak zorunda bıraktığın küçük ve önemsiz anlar var ya hani, birike biriken kocaman bir yığın oldu. Hadi bugün bu yığını temizleyip dengeye gelmek için ilk adımı birlikte atalım. Ne de olsa birlikten kuvvet doğar…
Her şey sosyal bir varlık olan insanın kabul görme ve sevilme ihtiyacı ile başladı. Sevilip sarmalanmak, değerli olmak. Ancak zamanla öyle bir hal aldı ki adeta varlığını başkalarından sevgi, saygı, şefkat, değer görmeye adadı insan. Fark etmedi aradıklarının tam da kendi içinde gizlendiğini. Şimdi keyifle ve rahat bir pozisyonda otur ve gözlerini kapat. Hatırla, gözlerin dışarı her kapandığında aslında içindeki sana açılıyor.
Derin bir diyafram nefesi al ve ver,
Al ve ver,
Bir kez daha al ver,
Şimdi ayak parmak uçlarından başlayarak başının tepesine kadar her nefesle bir parçanı hisset. Bak bakalım nerelerde farklı bir his var, bu his bir duygu olsa ne olurdu? Rengi, kokusu var mı?
Beden taraman sonlandıysa gözlerini aç ve bana eşlik etmeye devam et.
Duyguların hislere dönüştüğü mabettir beden. Anlayarak, dönüşerek özgürleşmeyi bekleyen hisler haykırırlar; “gitme zamanım geldi.” Sen her kulak tıkadığında biraz daha güçlü seslenirler sana. Frekansı düşürmekten gelir bedenin sesi, ve artan her ton da beden o sesi duyabilmek için sessizleşir, adeta çalışmayı durdurur. Ah deriz beden hasta oldu tam da burada.
Sosyal bir varlık olan sen;
- Yalnız kalmaktan korktuğun,
- Sevilmemek fikri ile kendi sınırlarını ihlal ettiğin
- Gördüğün, duyduğun halde dile getirmediğin, hatta bastırdığın her duyguda
tüm bunları depolarsın. Bedenin daha uygun bir zamanda açığa çıkmayı bekleyen ve ona yük olan hislerle dolar. Kendinden, annenden, babandan, atandan, bin yıllık yolculuğundan gelen ne varsa depolanır kutsal mabedinde. Ta ki sen onları görüp, kabul edip, dile getirene kadar.
İşte bu nedenle duyguların pusulandır. Bedenine gizlenmiş binlerce mesajı, bilincinin hesaplayamadığı olasılıkları, onlar üst benliğinin bilgeliği sayesinde anlatırlar sana. Hayatta yönünü kaybetsen, hayat amacından kopmuş dahi olsan ya da dünyevi yaşantında zorlukları deneyimlesen de tüm bunları değiştirmek senin elinde. Yaradanın “OKU” emrini hatırla ve oku her ne geçtiyse eline. En başta da duygularını, hislerini oku tıpkı bir roman okur gibi. Canlansın gözünde varoluşunun her parçasına gizlenmiş hisler. Bastırmadan, yok saymadan oku ve anla. Peki bu pusulayı kullanmak seni nereye taşır? Yanıtlamadan önce dur ve düşün.
Onlar, sana kendini her yargılandığında, şefkatini esirgediğinde yönünü yeniden bulman için yol gösterici olurlar. Mutluluğun ve huzurun tohumlarıdır duyguların kabulü. Mabedine depoladığın ve karmaşa halindeki duyuların özgür bırakılmasıdır.
Hayat bir yolculuktur. Onu ister evine-ailene ada, ister kariyerine, istersen de savrulduğun bir hayat yaşa. Burada, bu holografik gerçeklikte varsan tekamülüne doğru ilerliyorsun. Her yolun menzile vardığı bu gerçeklikte esas olan yolda durmadan yürümeye devam etmektir. Bize verilen cüzi iradeyi kullanarak mutluluk ve huzuru deneyimlemektir.
Olayın özüne indiğinde ise kabul edemediğin anlayamadığın her duygu seni, kendini önemli hissetmek, değer görmek ve yargılanmamak adına, sana ait olmayan seçimler yapmaya zorlar. Halbuki ne zaman kişi öz şefkat, öz sevgi ve öz değerden yoksunsa o zaman duygularını bastırır. Sen bastırdıkça dengen şaşar, dengen şaştıkça huzur ve mutluluk senden uzaklaşır.
Değersizlik ve sevilmeme korkusu o kadar güçlü çalışır ki görmezsin bunun kendini sevmeden, sarılmadan, şefkat göstermeden değişmeyeceğini. Seçimlerini özünün değil korkularının yaptığı her an da sana ait olmayan, seni ait hissettirmeyen olasılıklar yaratırsın hayatta.
Bunların olmadığı bir gerçeklikte yaşaman için neler mümkün? Kendini koşulsuz sevmen, desteklemen ve ilahi bir huzur ile bir bütün olarak yaşaman için? Senden bu yazı hakkında 4 şeyi hep hatırlamanı istiyorum;
- Oku
- Anla
- Kabul et
- Sev
Sana katkı olması için aşağıdaki videoyu da izleyebilirsin:
Sevgi ve ışıkla,