“Her zorluğun içinde uygun olan yolu bulmalı; yolda olmalı ve aklı mutlaka rehber almalı insan. Bu yol; doğruluğun dürüstlüğün, kardeşliğin, paylaşımın, ahlakın, vicdanın, saygının, itibarın, şefkatin, onurun, erdemin yolu olmalı. Bu yol böyle olmalı ki, değerler yükselsin, insanlık yücelsin ve insan kendine layık olanı yaşayabilsin.” (s:49) – Küllerinden Doğmak
Fernando Baez, “Kitapların Yok Edilmesinin Evrensel Tarihi” metninde “Ateş” elementi hakkında şöyle demektedir:
“Ateş, arındırıcı bir element olduğundan neredeyse tüm dinler kendi Tanrılarını yüceltmek için ondan yararlanırlar. Ancak hayatı koruyan bu gücün aynı zamanda yok edici bir güç olduğunu unutmamak gerekiyor. İnsanoğlu ateşi yıkım amaçlı kullandığı zaman Tanrı’yı oynar ve ateş yoluyla hayat ve ölüm üzerinde hakim olmaya çalışır. Böylelikle arındırıcı güneş kültüyle ve hemen her zaman bir patlama yoluyla gerçekleşen büyük yok oluş mitosuyla özdeşleşir.”
Freud’a göre ise ateşi kontrol altına almanın şartı, “onu, üzerine işeyerek söndürmenin zevkinden, dolayısıyla da içgüdüsel hayattan vazgeçmektir.” Yanmaya başladığın ateşin üzerine işemekten vazgeçmelisin ey talip; içgüdülerin seni tek boyutlu hayatın tutsağı kılmaktadır. Tüm cesaretini topla ve senin tek boyutlu hayatını yine sana dört boyutlu anlatan metinleri anlamaya çalış!
“Küllerinde Doğmak” kitabı, Tanrı’yı oynamayan yazarının ölüm ve hayat hakkında gerçek bir farkındalık yarattığı metinlerden oluşmaktadır. “Yaşamak, izlemek, anlamak, hissetmektir hayatı. İz sürmektir, olanlar arasında bağlantı kurmaktır. Hiçbir şeyi ayırmamaktır; parçada boğulmamak, bütüne ulaşmaktır. En önemsiz gördüğünüz konu, olay, durumun bile önemini görme bilinciyle bakmaktır. Yaşamak, anlamaktır hayatı…” (s: 51). Nimet Erenler Gülkökü, kitabındaki metinlerinde okurunu tüm tabularını bir tarafa bırakarak hayatı anlamaya çağırmaktadır. Bu çağrıyı kabul eden okur, yazarın metinler arasında açtığı yolu cesaretle tamamlayabilecek midir? Yanmayı talep edip, küllerinden doğabilmenin bilincine varabilecek midir?
Yüzünün insana benzediği söylenen Simurg, her canlıdan izler taşımaktadır. “Ömrünün bir aşamasına geldiğinde, ‘Bilgi Ağacı’ ile birlikte kendini ateşe vererek, kül olana kadar yanar ve sonrasında küllerinden yeniden doğar; bu nedenle ölümsüzdür. Daha önce kuşlar diyarında yaşamış ve başı her sıkışan kuşa yardım etmiştir. “Onun varlığı, yanında bulunana tarifi mümkün olmayan bir mutluluk, sükûnet, huzur ve güven vermektedir,” (s:14). Kaybolan Simurg’un, Kaf Dağı’nda yaşadığına inanan diğer kuşlar (okur), “Bilge Kuş”un (yazarın) rehberliğinde (metinlerinde) yola çıkarlar.
Bilge Kuş’un peşinden, Kaf Dağı’nın eteklerine vardıklarında, talibin, unutmaması gerekenler vardır: Dağın etekleri korkuludur. Yeterince yükselmekten korkup geri dönmeyeceksin. Yorulup dinlenmeyi düşünmeyeceksin, sonra gidenlere yetişemezsin. Vadinin güzelliklerine aldanıp, yolunu kaybetmeyeceksin. En önemlisi ise geride bıraktıklarını düşünerek hüzünlenmeyeceksin yoksa asla ileri gidemezsin. Bildiğin diyarı bilmediğine tercih etmeyeceksin. Öfkene, kibrine yenilip Bilge Kuş’un peşini bırakmayacaksın; çünkü o, “geldiği noktada artık kimseyi kararından döndürmek için bir çaba harcamayacaktır.” (s:15).
Aşk, marifet, istiğna (tok gözlülük) vadileri geçilir. Taliplilerin sayısı oldukça azalır. Vahdet vadisine gelindiğinde ise pek çoğu son noktanın orası olduğunu zanneder. Yurtları akıllarından çıkmayan taliplilerin ise Hayret Vadisi’nden çıkması olanaksızdır.
Kalan taliplilerin ulaştığı son kapı Yokluk Vadisi’dir. Kapı açıldığında “Bilgi Ağacı” karşılarında durmaktadır. Bilgi ağacının karşısında otuz gerçek talipli bulunmaktadır. Ağacın üstünde de otuz tablet (Gerçi kitap otuz üç bölümdür) bulunmaktadır. Tablette şu yazmaktadır: Burası “Si” (otuz) murg (kuş)un evidir. İçlerinde oluşan duygu giderek fiziksel bedenlerini sarmaya başlar ve tarifsiz bir titremeye dönüşür. Bugüne kadar zannettikleri her şey, hakikat karşısında yanmaya yok olmaya başlar. Aynı anda Bilgi Ağacı da yanmaktadır. Sonunda yanacak hiçbir şey kalmadığında o küllerden yeniden doğmaya başlarlar.” (s:16).
Kül nedir? Ateş tüm dönüşümlerin aracıdır. Hayatımızın en temel çelişkileri ateşle ortaya çıkar. Ateş hem hayat, hem de ölüm, yıkım, ıstırap veren elementtir. Bir yandan saflık ve arınma, bir yandan da pisliğin simgesidir, çünkü dışkı olarak “Kül” bırakır. Ateşin bıraktığı dışkıyı Buda, “Ateş vaazı”nda şöyle tasvir eder:
“Ey keşişler, her şey yanıyor! Yanan nedir peki? Yanan görüş, ey keşişler, yanan biçimler ve renkler, yanan görsel bilinç, görsel temas ve gözlerin iz düşümleriyle temasından doğan tüm duyular – zevkli, tatsız ve nötr olsun- onlar da yanıyor. Nasıl mı yanıyor? Bağlanma ateşi yoluyla yanıyor. Doğumdan, yaşlılıktan ve ölümden, ıstıraptan, üzüntüden, kederden ve umutsuzluktan dolayı yanıyor. Duyma duyusu yanıyor, sesler yanıyor. Koku alma duyusu yanıyor, kokular yanıyor. Dokunma duyusu yanıyor, ey keşişler. Zihin yanıyor, ey keşişler!” Kendilerine verilen hayatı yaşadığını zannedenler ne kadar çok gereksiz yük taşıyıp kendini tüketmektedir.
Gereksiz yüklerinden kurtulup, küllerinden doğmayı başarabilenler için Buda, “Ey keşişler, öğretileri benimsemiş olan asil müritler bunu gördükleri zaman görüş, biçimler ve renkler, duyma hissi ve sesler karşısında kendini huzurlu bir şekilde kayıtsız hissediyor. Kokular karşısında, dilin nesnelerle teması sonucunda ortaya çıkan -zevkli, tatsız veya nötr olsun- her şey karşısında kendini huzurlu bir şekilde kayıtsız hissediyor.” Bu kayıtsızlık aydınlanmadan/yeniden doğmaktan başka ne olabilir ki?
Nimet Erenler Gülkökü, kendini izleyen taliplileri “Bilgi Ağacı”na götürmek için hangi vadilerden geçirmekte, hangi kapıları açmaktadır: “Mutluluk diye öğretilen şeyler gerçekte mutluluk mudur? Sevgi diye öğretilen şey gerçekte bir çıkar alışverişinden öte değilse bu sevgi midir? Seçim hakkı kimindir? Özgürlük nerededir? Yaşadığımız hayat kimlerin hayatıdır?” (s:21). Yaşadıklarımızla içimizdeki sesin uyumsuzluğu ve sürekli kaosla ortaya çıkan huzursuzluk içinde yaptıklarımız ve yaşadıklarımızı sorgulamaya başlamamız; “Uyanışla” birlikte başlayan arayışımız ki, bu “Bilge Kadın”nın açtığı ilk kapıdır.
“Küllerinden Doğmak” yolundan dönmeyenlerin, yanmayı kabullenenlerin kitabıdır. Nimet Erenler Gülkökü’nün dediği gibi; “Her zorluğun içinde uygun olan yolu bulmalı; yolda olmalı ve aklı mutlaka rehber almalı insan. Bu yol; doğruluğun dürüstlüğün, kardeşliğin, paylaşımın, ahlakın, vicdanın, saygının, itibarın, şefkatin, onurun, erdemin yolu olmalı. Bu yol böyle olmalı ki, değerler yükselsin, insanlık yücelsin ve insan kendine layık olanı yaşayabilsin.” (s:49)
Kitap: Bayram SARI
indigobayram@gmail.com
Küllerinden Doğmak; Nimet Erenler Gülkökü; Eylül 2017; Sayfa sayısı: 169; Cbn Yayıncılık