Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Rüyalar: İnsanın Kendine Yolculuğu

Rüyalar; eğlenceli, hüzünlü, tuhaf ve hatta kimi zaman rahatsız edici olabilir. Rüyanın yapılan genel tanımı; uyurken sesleri, görüntüleri ve diğer duyumları içeren bilinçaltı hayalleri olduğu yönündedir. Rüya, uykunun karakteristik bir özelliğidir ve göz hareketlerinin hızlı olduğu uykunun REM (Rapid Eye Movement) evresinde görülür. Bu aşamada vücuttaki tüm kaslar felçtir. Fakat bu evrenin en önemli özelliği beyin fonksiyonlarının uyanık durumumuzdaki kadar aktif olmasıdır.

Uykunun en erken evrelerinde, hala nispeten uyanık sayılırsınız. Beyin, küçük ve hızlı olan beta dalgalarını yayar. Daha sonra beyin gevşemeye başlar; bu sırada daha büyük ve yavaş olan alfa dalgalarını yaymaya başlar. Bu geçiş sürecinde ise bazen, “hipnogojik halüsinasyonlar” olarak bilinen garip ve aşırı canlı duygular yaşayabilirsiniz. Mesela; sanki düşüyormuş gibi hissedebilir ya da birisinin adınızı seslendiğini duyabilirsiniz. Bu süreçte bir başka yaygın olay, “hipnogojik sarsıntı” (Hypnagogic Jerk) olarak tanımlanan kişinin uykuya dalmaya başlaması sırasında meydana gelen ani, güçlü ve istemsiz kas seğirmesidir. Aynı fenomen, uyanırken meydana gelirse, “hipnik sarsıntı” olarak adlandırılır. Her ikisi de genellikle uyku başlangıcı olarak bilinen evrede gerçekleşir. Kol veya bacak gibi vücudun sadece bir bölümünü ya da tamamını etkileyebilir. Bazı durumlarda, çığlık veya ağlama görülebilir. Bu gibi durumları deneyimlediyseniz; siz de hipnogojik sarsıntı yaşıyor olabilirsiniz. Bunun yanında uyku felci dediğimiz bir durum da vardır. Uyku felci korkutan bir deneyimdir. Kişi uykuya daldığında ya da uyandığı sırada gerçekleşir. Bilinci yerine gelir, fakat bedeni hala REM uykusundaki gibi kilitlidir. Bir nevi felçlidir. Bu deneyim sırasında bazı insanlar sanrılar görür ve halk arasında bu sanrılar “Karabasan” olarak da adlandırılır. Bu sanrılar işitsel olabildiği gibi görünüm şeklinde de gerçekleşir. Bu sanrılara “hipnogojik sanrı” da denmektedir. Uyku felcinin başlıca nedenleri arasında; uykusuzluk, uyku düzeninde değişiklikler, anksiyete, kalıtsal problemler, sırt üstü yatmak ve madde bağımlılığı görülüyor. Ama maalesef gerek filmler, gerekse söylemler yüzünden uyku felci ile ilgili korku hikâyeleri insanları bu durumla mücadele etme konusunda daha da zorluyor. Normalde uyku felci ölüme neden olmaz ya da zarar vermez. Tıpkı panik atak gibi, yaşandığı anda bunun farkına varıp, size zarar vermeyeceğini idrak etmeniz ve en önemlisi tekrar ne zaman uyku felci gelecek diye düşünmemeniz gerekir. Gördüğünüz sanrılar ayrıca yorumlanabilir, fakat yine de yardım almanız en sağlıklısı olacaktır.

Antik Çağlarda Rüyalar

MÖ 3. yüzyılda Mezopotamya kralları rüyalarını balmumu tabletlerine kaydeder ve yorumlatırlardı. Eski Mısır’da rüya dünyası; yaşayanlar dünyası ile öteki dünya arasında yer alırdı. Bu dünyada tanrılar yaşardı ve ölülerin ruhları da bu dünyada yer alırdı. Rüyalar bu varlıkların iletişimiydi. Mesela; genç Thutmose IV. bir gün Sfenks’in dibinde uyuyakalır ve rüyasında Sfenks’in ona eğer üzerindeki kumları temizlerse, firavun olacağını söylediğini görür. Nitekim daha sonra Thutmose IV. Sfenks’in istediğini yapmış ve Mısır’ın 8. firavunu olmuştur. Hatta Sfenks’in iki ayağının arasına Rüya Steli’ni (Dream Stele) dikmiştir. Burada mesaj açık ve nettir. Thutmose rüyasına önem vermeseydi, belki de Sfenks’i göremeyecektik.

Rüyaların çok önemli olduğunu düşünen Mısırlılar rüyalarını kaydederdi. Ayrıca rüya konusunda kâhinlere ya da tercümanlara rüyalarını danışır ve yorum alırlardı. Gerek Mezopotamya, gerek Mısır, gerek Yunan, gerekse diğer antik medeniyetler genelde rahipler ve seçilmiş bazı kişiler aracılığıyla tanrılardan tavsiye veya mesaj almak istediklerinde rüya yolunu denerlerdi. Bugün istihare rüyası da dediğimiz bu rüyaları görmek için bir tapınağa ya da başka bir kutsal yere gidip tapınağın koruyucularına ödeme teklifinde bulunurlardı. Ardından belirli yiyecekleri, içecekleri yemeyi ve/veya oruç tutmayı içerebilecek bir ritüeli takip eder ve geceyi tapınaktaki “tanrıların huzurunda”, genellikle bu amaç için ayrılan özel odalarda uyuyarak geçirirlerdi. Böylece rüyalar aracılığıyla tanrılardan mesaj alırlardı. Onların tabiriyle buna “Kuluçkaya Yatmak” da denirdi.

Eski Ahit, rüyalar aracılığıyla tanrılarla haberleştiğini söyleyen peygamberler, krallar, rahipler ile ilgili hikâyelerle doludur. Diğer pek çok kültür gibi, eski İbraniler de uykunun yaşayan dünya ile şeytanlar, melekler ve ruhlar dünyası arasındaki perdeyi azalttığına, hatta bazen de Tanrı’nın insanlarla rüyalarında konuştuğuna inanıyorlardı. Mukaddes Kitabın en ünlü rüya tabiri hikâyelerinden biri de belki de kıskanç kardeşleri tarafından kuyuya atılan Hz. Yusuf’un rüyasıdır. Hz. Yusuf bir gün babası Yakup’a bir rüyasından bahseder. Rüyasında on bir yıldızın, güneşin ve ayın kendisine secde ettiklerini görür ve uyanınca bunu babasına anlatır. Hz. Yakup bu rüyanın, Yusuf’un gelecekte büyük bir adam olacağına işaret ettiğini anlayıp, rüyadan kimseye bahsetmemesi için Yusuf’u tembihler. Hz. Yakup’un büyük oğulları bu rüyayı öğrenir ve toplanarak Yusuf’u öldürmeye karar verirler. Ardından da onu kuyuya atıp, gömleğini de kana bulayıp, onu bir kurdun yediğini söylerler. Strasbourg Üniversitesi dinler tarihi profesörü olan Jean-Marie Husser, Eski Ahit dünyasının halkının rüyaları “ilahi bilgeliğe tanınmış bir erişim aracı olarak gördüğünü” belirtmiştir. Diğer birçok antik medeniyet gibi, Amerikan Yerli kültürü de rüyaları önemsemiş ve rüyayı bir kişinin sıradan varoluş bağlarının dışına çıkıp, daha evrensel bir bilinçle bağ kurulabilen “kutsal bir yer” olarak görmüşlerdir.

Antropolog, eğitimci ve yazar Michael James Harner rüyaların Şaman anlayışındaki yerini merak etmiş ve araştırmalarının sonucunda aşağıdaki 10 kuramı yazmıştır:

Birinci Kuram: “Ruhlar Gerçektir.” İlk kuram tüm diğer dokuz kuramın temelidir. Basit olarak ruhların gerçekliğini işaret eder ve Şaman uygulayıcılarının, doğrudan deneyimlerinden zaten bildikleri bir şeydir. Bu Şamanik çalışmalarda başarılı olmanın temel bilgisidir.

İkinci Kuram: “Rüyalara Ruhlar Neden Olur.” Bu ruhlar kişinin ruhu ile kaynaşmış ve onu koruyan başka herhangi bir ruhu da kapsamaktadır. Bir diğer deyişle; rüyalara neden olan sadece kişinin ruhu değil, pek çok ruhtur.

Üçüncü Kuram: “Bu Ruhların Farklı Özellikleri, Farklı Çeşit ve Derecede Güçleri Vardır.” Örnek olarak; kişinin sağlığı ve esenliği ile ilgili olan rüyalar, kişinin kendi ruhu veya rehber ruhu tarafından yaratılanlardır. Eğer kişiler sağlık ve esenliklerinde kaygılı ise; endişelenmemeleri için, kendi ruhları ve rehber ruhları tarafından bu olumsuz duygular durdurulur. Tüm bu ruhlar, doğrudan veya sembolik ikaz içeren rüyalar yaratabilirler.

Dördüncü Kuram: “Rüya Yaratan Ruhlar; Kişinin Kendi Ruhu, Rehber Ruhu da Dâhil Olmak Üzere; Zararlı, Istırap Çeken veya Diğer Davetsiz Ruhlar Olabilir.” Burada “Istırap Çeken Ruhlar” olarak tanımlananlar, aniden veya sarsıcı bir şekilde ölen ve genellikle öldüklerinin farkında olmayıp, çoğunlukla şaşkın ve mutsuz olan, buradaki dünyada amaçsız ve yolunu şaşırmış olarak dolaşan insanların ruhlarını tanımlamaktadır. Zaman zaman, yaşayan kişilere bağlanarak, halen yaşadıkları hükmüne varan yanılsamalarını beslerler. Bu şartlar altında ölü varlıkların rüya hatıraları, yaşayan kişilerin rüyaları ile karışır ve neticede yaşayan kişi, bu rüyaların yanlışlıkla kendi geçmiş yaşam deneyimi olduğunu sanır.

Beşinci Kuram: “Kâbuslar; Birinin Ruhu veya Rehber Ruh Tarafından Yapılan Yararlı Uyarılar Olabildiği gibi, Zararlı Bir Ruh Tarafından da Gösterilebilir.” Bu kuram bir öncekinin devamıdır. Zarar görmüş veya korkmuş varlığın neden olduğu rüyalar, kişinin ruhu veya rehber ruh tarafından yaratılan rüyalar gibi yararlı ikazlar içerebilir ve yardım edebileceğine işaret edebilir. Kâbuslar ise; her zaman yararlı ikaz içermeyebilir. Bazı kâbuslar, zararlı ruhlar tarafından üretilmiş ve onlara ait olan rüyalar olup, bağlantı kurduğu kişinin rüyaları ile karışabilir.

Altıncı Kuram: “Önemli Ruhsal Güçleri Olan Kişiler, Zararlı Ruhların İstenmeyen Rüyalarını Almama Eğilimindeler.” Ruhsal olarak güçlü olan kişi, davetsiz ruhlara ve istenmeyen obsesyonlara karşı korunmuştur. Bu güç bir tür koruma alanı gibi olduğundan, davetsiz girişimler kişinin rüyasını etkilemeden genellikle geri çevrilir.

Yedinci Kuram: “Rehber Ruhlar Önemli Rüyalar Bildirebilir ve İlahi Mekanizma ile İlgili Yüksek Bilgiler İletebilirler.” Karakteristik olarak “Önemli Rüya” rehber ruh tarafından verilen koruyucu ve bilgilendirici bir bildirim gibidir. Genellikle iki türde olurlar:

(1) Uzun bir süre tekrarlayan bir rüya ile

(2) Tek seferlik bir vizyon ile

Vizyon yaşam için önemli yol gösterici bilgiler içerebilir veya bir rüya da bu tür bilgileri verebilir. Şamanizm’de bu tür rüyalar genelde hak edildiğinde gelir ve büyük bir önem taşırlar.

Sekizinci Kuram: “Yukarıdaki Kuramlar Her Türlü Rüya için Geçerlidir. Uykuda, Gündüz ve Vizyon Görmeler de Buna Dâhildir.”

Dokuzuncu Kuram: “Rüyalarının Anlamını Öğrenmek için; Kişiler, Rehberlerinin de Yardımlarıyla Rüyalarını Geri Çağırabilirler veya Bilgi Almak için Ruhlarına Şamanik Yolculuk Yapabilirler.”

Onuncu Kuram: “Bu Yolculuklar Geniş Anlamda Spiritüel Çalışmalarını Kapsamalıdır. Özellikle Ruhsal İletişime ve Bu Nedenle de Rüyaların Anlamına Uygun Olmalıdır.”

Şamanizmde rüyaların anlamı keşfetmek için kişi istemli rüyayı kullanabilir. Genellikle kullanılan iki yol ise; “Rüyayı Geri Çağırmak” ve “Şamanik Yolculuk”tur. Her ikisi de rüyayı gören tarafından uygulanır ve çoğunlukla en iyi yorumu rüyayı görenin kendisi yapabilir. Her ikisinin neticesi de gerçekçi veya sembolik olabilir. Şaman inisiyasyonu ve eğitimi haricinde sembollerin anlam ve benzerlikleri başkaları ile paylaşılmaz; çünkü bu ruhların iletişimidir. Aynı zamanda kutsal ve kişiseldir.

Avustralya yerli inancında da rüyalar ataların ruhları ile bağlantı kurulan bir yer olarak görülür. Bu özel rüyalarda kişiler, atalarının ruhları ile buluşup konuşabilirlerdi. Ayrıca rüya görmek onlar için toprağın ve atalarının ruhları ile bağ kurmanın bir yoluydu.  Tasavvuf kültüründe de rüyaların önemi büyüktü. Rüyalar manevi ilerlemenin, yükselişin göstergelerinden biriydi. “Sufilere göre rüyalar; fenomenler ve numenler dünyasında (yani hissedilir âlem ile akledilir âlem arasında) köprü olan berzahta/misal âleminde görülür, dolayısıyla rüyaların dili semboliktir.”(Alıntı: somuncubaba.net) Ayrıca kişi uyanıkken ruhu bedenine hapsolmuştur; ancak uykuda ruhu bedenden özgür kalır ve asıl kaynağına (ledünnî/ ilâhî) döner. Ruhu, dünya (gayb) ile öteki dünya (mânâ) âlemlerini tanır; oradaki ruhlarla konuşur ve dinlenir. Melekût denilen daha yüksek âleme çıkan kişiler ise; orada daha büyük ruhlarla karşılaşırlar. Bunu daha çok insan-ı kâmil dediğimiz insanlar yapabilir. Tasavvufa göre; insan uyanıkken faaliyette bulunur, uyurken de bir nevi iç hesaplaşmaya girer.

Özellikleri ve dini inançları kültürden kültüre değişse de pek çok toplum rüyaları, gerek kendimizle, gerekse dünyayla ve içindeki her şeyle olan ilişkimizi daha derinden kavramaya yarayan bir araç olarak görmüşlerdir. Bilim, bu bağlantıların tam olarak nasıl olduğunu açıklamakta zorluk çekse de, genetik, travma ve paylaşılan kültürel tarih üzerine bazı teoriler geliştirmiş ve araştırmalar yapmıştır. Mesela; atalarımızdan miras aldığımız travma hatıraları, kuşaktan kuşağa genlerde aktarılıyor bilgisi (epigenetik) son zamanda oldukça yaygındır. Bu araştırmalara göre genlerimiz, vakti geldiğinde açılıyor ve rüya şeklinde atalarımızdan almamız gereken bilgileri/dersleri aktarıyor. Bu tarz rüyalarda tam da olayın ortasında ve birinin gözünden görüyoruz. Ama asla kendimizi göremiyoruz.

Neden Rüya Görürüz?

“Biz uyurken Tanrı melekleri aracılığıyla genellikle kalplerimizle doğrudan konuşur.”  Eileen Elias Freman

Neden rüya gördüğümüzü açıklamak için pek çok bilimsel teori geliştirilmiş olmakla birlikte, henüz tam somut bir açıklamaya ne yazık ki ulaşılamamıştır. İlk olarak 1900’de Sigmund Freud, ünlü rüyalar teorisini yayınladı. Rüyaların deşifre edildiğinde kişinin gizli arzularını açığa çıkaran karmaşık psikolojik süreçleri içerdiği teorisini ortaya koydu. 1950 yılına kadar rüya ile ilgili çalışmalarda Freud’un kuramı bir temel taşıydı; ama bundan 3 yıl sonra 1953 yılında Aserinsky ve Kleitman, REM (Rapid Eye Movement) uykusunu keşfetti. O zamandan beri rüya kuramları yön değiştirmeye başladı. Hala kesin cevaplar olmasa da, bazı teoriler mevcut.  Bunlardan bazıları:

  1. Yukarıda da bahsettiğim gibi rüya analizinin temeli Freud ile atılmıştır. 1900’lü yılların başlarında, ünlü psikiyatr ve psikanalizin kurucusu Sigmund Freud, kâbuslarımız dâhil tüm rüyalarımızın günlük bilinçli yaşamlarımızdan bir parça olabileceği gibi, bilinçaltı arzularımızın yerine getirilmesiyle ilgili sembolik anlamlara da sahip olduklarını ileri sürdü. Freud, bir rüyadan uyandığımızda hatırladığımız her şeyin bilinçdışı, ilkel düşüncelerimizin, dürtülerimizin ve arzularımızın sembolik bir temsili olduğu teorisini ortaya koydu. Freud, bu hatırlanan unsurları analiz ederek, bilinçsiz içeriğin, bilinçli aklımızla açıklanacağına ve psikolojik sorunların bu şekilde ele alınabileceğine ve hatta çözülebileceğine inanıyordu.
  2. Zihinsel işlevlerimizi arttırmada uykunun faydaları yadsınamaz; ama rüya görmek çok daha faydalıdır. Araştırmacılar, bazı hafıza işlemlerinin yalnızca uykudayken gerçekleşebildiğini ve rüyaların bu konuda çok yardımcı olduğunu söylemişlerdir.
  3. Beynimizin mimarisi içinde yaklaşık on bin trilyon sinirsel bağlantı vardır. Bu bağlantılar, düşündüğümüz ve yaptığımız her şey tarafından üretilirler. “Ters öğrenme” olarak adlandırılan Nörobiyolojik Rüya Teorisi; uyurken ve çoğunlukla REM uyku döngüleri sırasında duyu algılaması, motor emirlerin oluşumu, uzaysal muhakeme, bilinçli düşünme ve dil gibi yüksek fonksiyonların yürütülmesinde görev alan beynimizin neokorteks denilen kısmı, edindiğimiz bu sinirsel bağlantıları gözden geçirir ve gereksiz olanları atar. Rüyalarımızla sonuçlanan bu öğrenme süreci olmadan, beyniniz işe yaramaz bağlantılar tarafından istila edilebilir ve parazit düşünceler uyanıkken yapmanız gerekenleri bozabilir.
  4. Sürekli Aktivasyon Teorisi; rüyaların beynimizin düzgün çalışması için “birleştirme” ve “uzun süreli anılar yaratma” ihtiyacından doğduğunu söyler. Bu nedenle dış girdi belirli bir seviyenin altına düştüğünde; uyurken olduğu gibi, beynimiz otomatik olarak, rüyalarımızdaki deneyimler ve düşünceler biçiminde görünen bellek depolarından veri oluşumunu otomatik olarak tetikler. Başka bir deyişle, rüyalarınız beyninizi açar ve böylece tamamen kapanmaması için bir ekran koruyucu işlevi görür.
  5. Tehlikeli ve tehdit edici durumları içeren rüyalar çok yaygındır. İlkel İçgüdü Prova Teorisi; tüm rüyaların içeriğinin amacına uygun olduğunu iddia eder. İster ormanda bir ayı tarafından kovalanın; ister karanlık bir sokakta bir ninja ile savaşın… Bu rüyalar uyanık yaşamınızda ihtiyaç duymanız halinde mücadele veya geri çekilme içgüdülerinizi tatbik etmenizi sağlar. Ancak her zaman tehlikeli olmak zorunda değildir. Mesela; bir adam veya kadının cinsel içerikli rüyalar görmesi aslında üreme içgüdülerine de biraz pratik yaptırabilir.
  6. Stres seviyesi yüksek ve travmatik deneyimler sonucu problem yaşayan kişilerin, REM uykularında bu durumları çok az aktif olur. Bazı araştırmacılar rüya görmenin bir amacının da psikolojik iyileşmeye destek olduğunu dile getirmişlerdir.
  7. Rüyalarımız ve geleneksel mantık kuralları ile sınırlandırılmamış olan aklımız, sorunları kavramanıza ve uyanıkken göz önünde bulundurmayacağımız çözümleri formüle etmemize yardımcı olabilir. John Steinbeck buna “Uyku Komitesi” adını vermiş ve araştırmalar, problem çözme üzerine rüyaların etkinliğini kanıtlamıştır. Aynı zamanda ünlü kimyager August Kekule’nin de benzen molekülünün yapısını keşfetmesi rüya yolu ile olmuş ve bazen bir problem için en iyi çözümün “uyumak” olduğunu dile getirmiştir.

Bu teorilerin dışında bahsetmeden geçmek istemediğim iki bilim adamının rüya hakkındaki teorilerini de paylaşmak isterim:

Jung: Arketipler ve Kollektif Bilinçdışı

Carl Jung, Freud ile rüyalar konusunda bazı noktaları paylaşırken, bazı noktalarda ayrılmıştır. Ona göre rüyalar; sadece bastırılmış arzular değildir. Jung, rüyaların hem kişisel hem de “kollektif bilinçdışı” (İnsanların uzun dönemler boyunca karşılaştığı benzer olayların ve bir süre sonra belli tecrübe edilmiş davranış kalıplarının kuşaklar boyunca aktarılmasıdır.) olduğunu iddia etmiş ve rüyaların kişinin yaşamında az gelişmiş olan yanlarının telafisine hizmet ettiğini dile getirmiştir. Jung ayrıca Anima, Gölge ve Animus gibi arketiplerin rüyalardaki sembolik nesneler veya figürler olarak temsil edildiğini söylemiştir. Bu sembollerin, bilinçli zihin tarafından bastırılan tutumları temsil ettiğine inanmıştır. Belirli sembollerin özel bilinçdışı düşünceleri temsil ettiğini sık sık öneren Freud’un aksine, Jung rüyaların oldukça kişisel olabileceğine ve bu rüyaları yorumlamanın rüya gören hakkında çok şey bilmenin bir parçası olduğuna inanıyordu.

Hall: Bilişsel Bir Süreç Olarak Rüyalar

Calvin S. Hall rüyaların, kişisel hayatımızın unsurlarının birer kavramları olarak hizmet eden bilişsel bir sürecin parçası olduğunu ileri sürdü. Hall, katılımcılarından binlerce rüya günlüğünü analiz ederek, temaları ve kalıpları araştırarak, sonunda rüyalarımızda bulunan kavramları çeşitli kategorilere ayıran bir kodlama sistemini yarattı.

Hall’ın teorisine göre rüyaları yorumlamak şunları bilmeyi gerektirir:

İnsanlar Kaç Tip Rüya Görür?

Rüyalarımız asla tek tip değildir ve kesinlikle sadece psikolojik ya da bilinçaltı teorileri ile açıklanamaz. Bir bütün olarak değerlendirilmeli ve her alandan bilgi alınmalıdır. Rüyalarımız ne türde olursa olsun önemlidir. İşte birkaç rüya çeşidi:

  1. Bilinçaltı Rüyaları: Freud’un da ifade ettiği gibi kişinin psikolojik bilgilerinin depolandığı rüyalardır. Bunlar genelde; heyecanlar, korkular, bastırılmış dürtüler, sıkıntılar vb… kaynaklanır. Zihni fazlasıyla meşgul eden düşünceler, maddi ve manevi sorunlar ayrıca uyumadan önce konuşulan konular, izlenen filmlerin çoğunlukla sembolik olarak gözüktüğü rüyalardır. Hatta bu semboller diğer rüyalara da parazit olabilirler.
  2. Fiziksel/Kimyasal Kaynaklı Rüyalar: Fiziksel kaynaklı rüyalar; genelde kişinin bedenindeki rahatsızlıkların (boyun ağrısı, mide ağrısı vb…) veya bulunduğu ortamdan kaynaklanan ses, ışık, koku gibi beş duyu organının algıladığı etkilerin rüyasına yansımasıdır. Mesela; uyuyan birinin aşırı sıcağa maruz kalması, rüyasında da kendisi çölde görmesine ya da yüzüne doğru çakmak tutulduğunda kendisinin yüzünün yandığını görmesi gibi… Kimyasal kaynaklı rüyalar ise; kişinin kullandığı ilaçlar, aldığı alkol miktarı, uyuşturucu kullanımı sonucunda vücudunun nörofizyolojik ve kimyasal yapısındaki değişiklerin sonucunda oluşan rüyalardır.
  3. Astral Seyahat: Kişinin ruhunun bedeninden gevşemesi ile astral beden denilen süptil bedeniyle bilinci yerinde olarak, başka mekânlara yaptığı yolculuktur. Teozofi ve spiritüalizme göre ruh, astral seyahat sırasında bedene “perispri” denilen bir kordon ile bağlıdır. Böylece kişinin ölümü gerçekleşmez. Hatta bu tarz deneyim yaşayan kişilerin hiç görmediği ülkeleri astral bedeni aracılığıyla gezip, daha sonra o ülkeyi gerçekten ziyarete gittiğinde gezdiği yerleri hatırlaması mümkündür.
  4. Bilgilendirme Amaçlı Rüyalar: En önemli rüyalardandır. Yüksek seviyeli ilahi mekanizmadan alınan bilgilere dayanır. Semboliktir. Bu semboller genelde ezoterik semboller olmaktadır.
  5. Prekognisyon Rüyaları: Henüz gerçekleşmemiş bir olayın rüyada görülmesidir. Mesela; 1999 depremini önceden rüyalarında gören insanlar buna örnektir.
  6. Bedensiz Varlıklarla İletişim Kurulan Rüyalar: Özellikle kişilerin ölmüş yakınlarıyla iletişim kurduğu rüyalardandır.
  7. Lusid Rüya: Bilinçli rüya olarak da adlandırılır. Kısacası kişinin rüya görürken, rüya gördüğünün farkına varmasıdır. Terimdeki “berrak” anlamına gelen lüsid sıfatı “bilinçli” (Fr. conscient) sözcüğüyle eşanlamlı olarak ilk kez 1867’de Fransız sinolog Léon d’Hervey de Saint-Denys tarafından “Rüyalar ve Rüyaları Yönetme Araçları” adlı eserinde kullanılmıştır. Ayrıca bu rüya konusunda ustalaşmış kişiler rüyalarını yönetebilirler. Bu, yalnızca kendi davranışları üzerinde değil; rüyanın içeriği üzerinde de olabilmektedir.
  8. Uyarı Rüyaları: Spiritüalistlere göre; bu rüyalar kişinin rehber varlığı tarafından yanlış yola sapmasını önlemek adına gösterilen rüyalardır.
  9. Şifa Rüyaları: Bu rüyalar kişinin sağlıklarına ilişkin mesajlar şeklinde gelir. Birçok rüya analisti, rüyaların potansiyel sağlık sorunlarını fark etmemizi ve hasta olduğumuzda iyileşmemize yardımcı olabileceğine inanıyor. Vücudumuz, herhangi bir fiziksel semptom ortaya çıkmadan önce bile, bir şeylerin doğru olmadığını bize “söylemek” için rüyalarımızı kullanabilir. Bu doğanın rüyalar ile doktora gitmemizi söylemesi gibi bir şeydir.
  10. Kâbuslar: Gerçek hayattaki travma ve yaşanılan durumlara bir cevap niteliğinde olabilir. Kâbuslar, travma sonrası stres kabusu (PSN) adı verilen özel bir kategoriye girer. Kâbuslar belirli bir durumu kabul etmeyi reddettiğimizi de gösterebilir. Araştırmalar, sık kâbus gören kişilerin ailesinde psikiyatrik problem öyküsü, uyuşturucu deneyimleri, intihar düşünen insanlar ve/veya ilişkilerinde problem yaşadığını göstermektedir. Kâbuslar, kabul edilmesi ve yüzleşilmesi gereken bir korkunun göstergesidir. Bilinçaltımızın bunu bize fark ettirmesi için denediği bir yoldur. Onun “Dikkat!” deme şeklidir.
  11. Tekrarlayan Rüyalar: Tekrarlayan rüyalar, hikâyedeki küçük farklılıklar ile kendilerini belli zamanlarda tekrar ederler. Bu rüyalar olumlu olabildiği gibi, olumsuz da olabilir. Kişi rüyada gösterilen çatışmayı çözmezse; bu tekrar etmeye devam edecektir. Çözüldüğü zaman ise sona erecektir.
  12. Epik Rüyalar: Destansı, çekici rüya olarak da bilinirler. Çok büyük, çok çekici ve çok canlıdırlar; onları görmezden gelemezsiniz. Bu rüyalar, sanki dün gece görülmüş gibi yıllarca taze kalır ve birçok arketipsel sembol içerir. Böyle bir rüyadan uyandığınızda, kendiniz veya dünya hakkında derin veya şaşırtıcı bir şey keşfetmiş gibi hissedebilirsiniz. Hatta keşfedebilirsiniz bile !
  13. Telepatik Rüyalar: Herhangi bir yerde meydana gelmekte olan ya da daha önce meydana gelmiş olan bir olayın uykumuzda telepatik olarak algılanmasından doğan rüyalardır. Mesela; bu tarz rüyaları sık gören kişiler – genelde medyumlar- Amerika’da cinayet soruşturmalarında kullanılır.
  14. Yaratıcı Rüyalar: Bu rüyalara bilim adamı ve sanatçı rüyası da diyorum. Zira çoğu bilim adamı ve sanatçının rüyaları böyledir. Bir buluş, bir icat veya bir müzik eserini rüya yoluyla alan nice sanatçı ve bilim adamı vardır. Mesela; Paul McCartney “Yesterday” parçasını çalmadan önce rüyasında dinlemiştir.
  15. Gündüz Düşleri: Gündüz düşü ya da rüyası, uyku ile uyanıklık arasındaki bir bilinç düzeyi olarak sınıflandırılır. Hayal gücümüzün bizi uzaklaştırmasına izin verdiğimiz ve uyanık olduğumuz saatlerde meydana gelir. Rüya gibi hissedilir, ama aslında küçük bir trans halidir.

Neden Bazılarımız Rüyalarını Hatırlamaz?

Hepimiz rüya görürüz, fakat bazılarımız bunu hatırlamayabilir. Aslında burada rüya görmeme gibi bir durum söz konusu değildir. Görme engelli insanlar bile rüya görürler. Bu sebeple “Ben rüya görmüyorum ki!” diyen kişiler de muhakkak rüya görürler.  Rüyaların hatırlanmamasının birkaç nedeni vardır. Bunlar:

Genel bir kural olarak, uyandıktan sonra rüyalar hızla kaybolur. Rüya deneyimini oluşturan elektriksel sinyaller ve kimyasal imzalar; buharlı bir aynaya yazılan bir yazı gibi, uyanıklık ortaya çıktıkça yok olur. Fakat rüyamızı günün ilerleyen saatlerinde hatırlamamız ya da uyandığımız an hatırlamamız da mümkündür.  Uyandığınızda rüyanızı hiç hatırlamıyorsanız; rüyayı yaratan beyninizin aynı alanını “yeniden etkinleştiren” bir deneyim ile tetiklenmesi ve rüyanızı hatırlamanız mümkün olabilir.  Mesela; arkadaşınızın bir sözü ya da gördüğünüz bir olay, bir anda “Aaa, ben buna benzer bir rüya görmüştüm!” dedirtebilir. Rüyayı başka birine anlatmak da rüya hafızasını dengelemeye ve hatırlamaya yardımcı olabilir.

Korku da dâhil olmak üzere yoğun duygularla ilişkilendirilen rüyalar veya kâbuslar akılda daha fazla kalır ve hatırlanır. Bunun da nedeni amigdaladır. Amigdala; başta korku olmak üzere duyguların denetiminden, işlenmesinden ve duygusal hafızadan sorumlu, beynin medial temporal lobunun derinlerine yerleşmiş nöronların oluşturduğu bir bölümüdür. “Nörobilimsel çalışmalarda, REM uykusunda amigdala ve hipokampal formasyon adı verilen, duyguların ve anıların yeniden işlenmesiyle ilgili olduğu ileri sürülen bölgelerin aktivitesindeki artış, özellikle duygusal regülasyon ve emosyonel anıların düzenlenmesi süreçlerinin rüya sırasında gerçekleştiğini destekliyor.” (Alıntı: psychologies.com.tr) Nörogörüntüleme çalışmaları, hızlı göz hareketi (REM) uykusu sırasınd amigdala aktivasyonunu kanıtlamıştır.  Sonuç olarak; amigdalanın aktivasyonu, duygusal ifadeye, rüyaların duygusal içeriğine ve REM uykusu sırasında duygusal anıların yeniden etkinleştirilmesi, birleştirilmesi ayrıca ertesi gün için düzenlemelerinin yapılması için fizyolojik olarak destek sağlamaktadır.

Rüyanızdan uyandınız ve ne anlama geldiğini merak ettiniz. Belki bir arkadaşınıza ya da ailenizden birine anlattınız ve rüyanız hakkında birlikte teoriler ürettiniz.  Hatta çoğumuzun yaptığı gibi internete yazıp, anlamını aradınız. Bazen çıkan anlamlardan tedirgin oldunuz, bazen de mutlu oldunuz. Pek çok rüya analisti rüyaların, kişinin ruhu ve zihni hakkında zengin bir bilgi kaynağı olduğu konusunda hemfikir. Fakat çok da dikkatli yorumlanmalıdır; çünkü rüya analizi geniş bir terapötik (tedavi) sürecinin de parçasıdır.

1970’lerden Ann Faraday gibi yazarların çalışmaları sayesinde rüya tabiri giderek popüler hale geldi. Ann Faraday, 1974 yılında “Rüya Oyunu” (The Dream Game) adlı kitabında; herkesin kendi rüyalarını yorumlaması için rehber olarak kullanabileceği bazı teknikler yazmıştı. Günümüzde bunun gibi rüya sözlükleri, rüya tabirleri, sembol rehberleri, rüyaları yorumlamak ve anlamak için ipuçları sunan çok çeşitli kişisel gelişim kitapları raflarda yerlerini almıştır.   Kuşkusuz, rüya analizi ya da yorumlaması; rüyaların anlamını çözmek isteyen insanlar tarafından ilgi görmeye ve büyümeye devam edecektir.

Rüya analizi hem terapötik bir araçtır; hem de terapötik bir işlemdir. Rüya analisti, rüyaların açık içeriğini ve gizli içeriğini ayrı ayrı inceler. Açık içerik; direkt rüyadaki olayları temsil ederken, gizli içerik ise; rüyanın kişideki temsil ettiği umutlar, korkular ve öfkelerdir. Kısacası tüm duygulardır. İşte bu hem gizli hem açık bilgileri birleştirip yorumlama işlemine rüya analizi denir. Her rüyanın duygusal bir alt yapısı hemen hemen vardır ve bu anlamda rüyayı görene ve analiste birçok bilgi verir.

Rüya analistleri, rüyaların bir kişinin en derin isteklerine ve kişisel travmalarına bir nevi “iç görü” sağladığına inanmaktadırlar. Rüya analizini destekleyenler ve uygulayanlar; bu sürecin, insanlara kendilerini daha iyi tanımalarına yardımcı olmak için yararlı bir yöntem olduğunu düşünmekteler. Yani rüya analizi gerçek ve alanında uzman bir analistle ile birlikte yorumlandığında bizim hem psikolojimiz için faydalıdır, hem de kişisel gelişimimizi desteklemektedir. Ayrıca tekâmül yolunda önemli bir rehberdir.

Bir Rüyanın Anlamı Önyargılarınıza Bağlı Olabilir

“Bir çocuğun rüyası bir yetişkininkinden farklıdır; tıpkı eğitimli birinin rüyasının, eğitimsiz birininkinden farklı olması gibi. Rüyada kişiye özel bir şeyler vardır. Rüya, öznenin psikolojik durumuyla uyum içindedir.” C. G. Jung

Araştırmacılar Carey Morewedge ve Michael Norton, Amerika Birleşik Devletleri, Hindistan ve Güney Kore’den 1.000’in üzerinde insanın rüyalarını incelediler. Keşfettikleri şey, insanların rüyalarına verdikleri önemin büyük ölçüde önyargılarına bağlı olduğuydu. İnsanlar rüyalarını kendi ve çevrelerindeki insanlar hakkındaki mevcut inançlarını destekleyecek şekilde yorumlamaya eğilimliler. Mesela; kendini Jüpiter gezegeninin uzaylı prensesi olarak gören bir kadının, gördüğü rüyaları bu minvalde yorumlayabileceğini düşünebiliriz. Ya da daha derinde yatan anlamlarını tarafsız bir şekilde değerlendiremeyeceğini de. Bunu bir nevi perde gibi düşünün. Fakat bu her alanda geçerlidir. Bir insanın öz farkındalık dediğimiz, kendisi hakkındaki duygusal farkındalığı düşükse; kendisini ve davranışlarını taraflı yorumlaması beklenen bir şeydir. Ayrıca kişinin yetişme tarzı, sosyo-kültürel çevresi ve tabi ki psikolojik rahatsızlıkları da bunda rol oynarlar. Araştırmacılar, “onay yanlılığı” ve “kendi kendine hizmet yanlılığı” gibi şeylerin insanların kendi rüyalarına nasıl tepki verdiğini bile etkilediğini tespit etmiştir.

Kendi Kendimize Rüya Analizi Nasıl Yapabiliriz?

Bizler de bazı pratiklerle rüya analizini kendimiz gerçekleştirebiliriz. Peki, neler yapabiliriz?

  1. Rüyalarımızı Not Alabiliriz: Psikoterapist Jeffrey Sumber, rüyalarımızı analiz etmenin ilk ve en önemli adımının onları not almak olduğunu söylemiştir. “Not almak, hatta rüyadan kaba hatlarıyla bahseden birkaç cümle bile, tam anlamıyla bilinçaltının içeriğini somut dünyaya çeker,”demiştir. Sumber, rüyalarını hatırlamayanlar için yatağın yanında bir günlük tutmayı ve her sabah “Kayıt yapacak bir rüya yok.” cümlesini yazmalarını önerir. İki hafta sonra, kişi rüyalarını hatırlamaya başlayacaktır. Rüyalarını hatırlayanlar ise zaten direkt yazabilir. Böylece daha sonra çalışmak için kullanabilir.
  2. Rüyalarımızın Bize Ne Hissettirdiğini Tanımlayabiliriz: Uyandığınızda gördüğünüz rüyanın size ne hissettirdiğini tanımlayın. Ertesi gün bu hissin geçip geçmediğini takip edin. Ayrıca bu hissin sizin için ne anlama geldiğini düşünün.
  3. Rüyalarımızdaki ve Günlük Yaşamımızdaki Düşüncelerimizi Tanımlayabiliriz: Rüyanızda “Beni öldürecekler!” veya “Kimse beni anlamıyor.” gibi düşüncelerinizin farkına varıyorsanız; bir de günlük hayatınızda bu düşünceleri ne kadar sık aklınıza getirdiğinizi takip edin ve tıpkı duygularda olduğu gibi bu düşüncelerin sizin için ne anlama geldiğini ve devamında hangi duyguyu da hissettirdiğine bakabilirsiniz. Çünkü duygular, düşüncelerden kaynaklanır.
  4. Rüyalarımızın Tüm Unsurlarını Dikkat Etmeliyiz: Çoğu zaman, kendimizi, kişiliğimizi, rüyanın birçok öğesinde, aramızdaki ve rüyadaki başka bir karakter arasında bulabiliriz. Bu soruları kendinize sorabilirsiniz. Mesela; rüyanızda kötü adamsanız, kendinize şunu sorabilirsiniz: “Rüyadaki kötü adam olmak nasıl bir şey? Bu durum bana ne hissettirdi?
  5. Rüya Sözlüklerini Bırakmalıyız: Hepimiz rüya sözlükleri ile karşılaşmışızdır. Bu semboller evrenseldir önemli olan rüyanın sizin için ne anlama geldiğini bulmaktır. Kişisel gelişimimiz üzerinde etkisi olan bazı evrensel semboller bize ışık tutsa da, asıl önemli olan rüyayı gören kişinin o gördüğü sembolle arasındaki bağlantıyı bulmaktır. Dolayısıyla, bazı evrensel öğeler olsa da, sembollerin farklı insanlar için farklı anlamları vardır. “Hepimizin eşsiz olduğuna, belirli bir rüya hikâyesi veya olayla ilişkilendirdiğimiz sembol, nesne, tat ve kokuları etkileyen çok özel bilgiler taşıdığımıza inanıyorum,” demiştir psikoterapist Jeffrey Sumber.
  6. Kendimizi En İyi Sezgilerimiz Bilebilir: Ne kadar uzmanlar bizlere destek olsa da, aslında kendimizi, ruhumuzu en iyi yine kendimiz biliriz. Bu yüzden kendi iç sesinize ve sezgilerinize güvenin.
  7. En Basit Rüyalarımızdan Bile Bir Şey Öğrenebiliriz: Rüyanda sadece yemek yediğini bile görebilirsin. Ama bu onu yorumlamayacağın anlamına gelmez. Mesela; psikoterapist Sumber, rüyanda yulaf ezmesi yediğini görsen bile ona bir takım sorular sorabilirsin demiştir. Bunlar: “Yulaf ezmemle yalnız mıyım? İçeride miyim yoksa, hafif bir esinti ile verandada mı yulaf ezmemi yiyiyorum? Yulaf organik mi? Yakınımda ne var? Yulaf hakkında ne hissediyorum? Yulaf tipik olarak neyi sembolize eder? Yulaf ezmesi yemeye bağlayabileceğim herhangi bir hatıra var mı? İlk ne zaman kahvaltıda yulaf ezmesi yediğimi hatırladım?

Uyku, her gün beynimizi ve ruhumuzu dinlendirmek için yapabileceğimiz en etkili şeydir. Uykunun ötesinde, rüya görmek temel duygusal ilk yardım ve eşsiz bir bilgi simyasıdır. Mümkün olduğunca sağlıklı, mutlu ve yaratıcı olmak istiyorsak, bunlar dikkate değer gerçeklerdir. Ayrıca tekâmül yolunda rüyalarımız asla yalan söylemeyen ve bize yol gösteren rehberlerimizdir. Bu yüzden siz, siz olun rüyalarınızı önemseyin.

Ey insan! Kulak ver! Derin gece yarısı ne söyler? Uyudum, uyudum, uyandım derin rüyalardan: derindir dünya. Daha derindir gündüzün düşündüğünden.”Friedrich Nietzsche

Not: Makale okunurken dinlenmesi tavsiye edilen müzik: “Hans Zimmer- Time”

©Yazının tüm hakları tarafımıza aittir. İzinsiz veya yazarın adı kullanılmadan kopyalanamaz, alıntılanamaz ve paylaşılamaz.

Kaynaklar:

https://www.sleep.org/articles/dreams/

https://greatergood.berkeley.edu/article/item/why_your_brain_needs_to_dream

https://www.verywellmind.com/dream-interpretation-what-do-dreams-mean-2795930

https://www.healthline.com/health/what-is-lucid-dreaming#risks

https://www.healthline.com/health/why-do-we-dream

https://blog.ed.ted.com/2016/01/25/why-do-we-dream-7-theories-from-science-in-ted-ed-gifs/

https://dreamtending.com/blog/what-do-dreams-mean-ancient-cultures/

http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/saglik/amigdala-nedir-amigdalanin-islevi-nedir-41238074

https://www.gzt.com/lugat/hz-yusufun-hayati-ve-mucizeleri-3422768

https://www.gnoxis.com/temel-saman-kuramina-gore-ruyalar-michael-harner-59256.html

https://somuncubaba.net/dergi/129-sayi/sufi-gelenekte-ruya/

https://cafeausoul.com/dreams/inspired-by-dreams/dream-expert-kari-hohne/types-dreams

https://facthacker.com/different-types-of-dreams/

http://kosmosmacerasi.com/v1/2015/06/ruya-turleri/

https://gizemlervebilinmeyenler.com/ruya-cesitleri/

https://psychcentral.com/lib/how-to-analyze-your-dreams-and-why-its-important/

https://www.depressionalliance.org/dream-analysis/

http://the-lucid-dreamer.com/History-of-Lucid-Dreaming.html

https://aklinizikesfedin.com/uyku-felci-korkunc-fakat-zararsiz/

 

Exit mobile version