Ne seçesim vardı yine pazar sabahı,
Ne de seçtiğim karşılığında, kazanmayı beklediğim, oyuncak zaferlerim …
Sıfır noktasında olup, sağımda ve solumda (+) ya da (-) gibi görünen, polariteyi kucaklamak istedim yine sadece… Kucaklayıp, o kocaman sıfırın içine alasım vardı herkesi ve her şeyi..
Kızmadan, şeytanıma yenilmeden, yarın ne olacak demeden..
Kendime en dürüst halimle, hiçbir stratejik plan yapmadan, buna artık gerek görmeden, yüreğimin götürdüğü yere gidesim…
Ya da o gün gelene dek, bir köşede sessiz, sedasız bekleyesim..
Seyirde, yorumsuz ve yargısız.
Tüm bu inişli çıkışlı duygulara rağmen; yine de görevimi yaptım.
Öncesinde ve sonrasında, her ne olursa olsun; “Olan hayırlıdır” diyerek.
Ne güzel bir kelamdır, Olan Hayırlıdır…
Olan hayırlıdır demek; sadece bazı durumlar için sığınılan bir teselli, bir boşvermişlik sözü değil .
Olan hayırlıdır demek; sadece mana aleminde yol alan sufilerin ya da kendini spiritüel sınıfına koyanların, bazı çaresiz anlar için kullandıkları bir öğreti de değil…
Zira; dünyevi işlerle, uhrevi işleri birbirinden ayırdığımız bir dünya da yok gerçekte.
Eğer öyle dersem, yine ikiliğe düşerim, yine dualitenin dipsiz kuyularında kaybolurum…
O vakit nerede kaldı “birlik bilinci”?
Birlik Bilinci; seminerlerde bir araya gelip üzerinde ahkam kestiğimiz ya da eşimizi, dostumuzu, sevgilimizi, çocuğumuzu, annemizi, patronumuzu affedebilmek için meditasyonlar yaptığımız bir çalışmanın çok ötesinde bir hal, bir oluş…
Başlangıç noktası orası belki ama, bir sonraki adımda artık;
Birlik Bilinci, bilge Anadolu’mun mozaiğine bakıp, içindeki “öz” ü görebilme yetisi .
Birlik Bilinci, bölücü zihniyetin tuzaklarına düşmeden, birbirimizin elini tutabilme becerisi.
Birlik Bilinci, seçimin sonucuna, yani, o mozaiğin özgür iradesine saygı duyup, olmuşa sahip çıkabilme gücü..
Ve birlik bilinci; belki de tohumunun bu topraklarda yeşereceği, burada başlayıp, tüm dünyayı içine alan bir bilgeliğe, bir dünya vatandaşlığına, hudutsuzluğa, sınırsızlığa ve barışa açılan bir güzel kapı…
Neden olmasın? Hayal ettiğim kadar yaratırım. Ve yarattığımı yaşarım…
Bizi bu kapıya götürecek bakış açısı da; hakikate uyanmayı samimiyetle istemek.
Hakikate uyanan kişi; artık her olanı hayırlı bulur, her olanı seyreder… Telaş etmez… Sadece seyirin tadını çıkarır. Zira; o iki kelimede hakikatin sadeliği vardır.
Olan hayırlıdır demek, bilimsel bakarsak eğer; kuantum yasasını idrak etmenin dayanılmaz hafifliğini yaşamaktır aynı zamanda..
O hafiflikle özgürleşip, kuş gibi olmak yine…
Kaostan düzene, düzenden kaosa geçişler silsilesi değil midir kuantum yasası en basit haliyle..
İşte “olan hayırlıdır” ın içinde, bu geçişlerde yaşadığımız, o küçük belirsizlik hallerinin sevgiyle ve ihtişamla kabulu de vardır.
Kaosta sakin kalabilen, düzenin tadını çıkarır… Kaosta paniğe kapılan, problemin; onu kucaklayansa çözümün bir parçası oluverir bir anda…
Olan hayırlıdır demek; olan biten her şeyi, her haliyle kadim görmek, her olmuşu O’ndan (ya da kendimden) bilip, sakin ve sükunette kalabilmektir.
Hakikat basit olandır. Üzerinde çok düşünmeye, zihni yormaya, psikolojik, sosyolojik tahlillere ihtiyaç duymaz.
1. Herhangi bir durumda eğer sakin kalamıyorsam, bir korkum var demektir.
Bu kadar basit.
Neden korkuyorum?
Kendi gölgelerimden mi?
Bana ayna olanlardan mı?
Rüyamı daha heyecanlı ve öğretici kılmak adına; o bir bir yarattığım, sonra da yarattığımı unutup telaşa düştüğüm, kendi illüzyonumdan mı?
2. Herhangi bir durumu, kişiyi, kişileri ya da sonucu, kabule geçmekte zorlanıyorsam, kendimi yeteri kadar sevmiyorum demektir. Kendini sevmeyen, kimseyi sevmez.
Kendini kabul etmeyen ve bağışlamayan, başkalarını da kabul edemez ve bağışlayamaz..
Yüzleş, kabul et, affet, barış ve sev…
Bu duygu geçişlerinde ki belirsizliğe de alış… Hatta heyecan duy belirsizlikle ilgili… Temiz şeyler düşün ki, temiz şeyler yarat, o belirsizlik anlarında.
Kısaca kendini bul…
Her olanda bitende kendini gör…
Gördüğün her ne ise, onu senin yarattığını da…
Unutma!
İçinde taşımadığın hiçbir enerjiyi, dışarıda görüntü olarak var edemezsin…
İçindeki bu yaratım gücünün sonsuzluğunu fark et.
Ne kadar büyüleyici değil mi?
Haydi dön ve bak içine.
Dürüstçe
Ve bu kez alıcı gözle
Gerçekten istediğini yaratabilmek için, artık içinde dönüşmesi gerekenlere izin vererek.
Geçen seçimde, tam da bu sebeple, yani kendime dürüst davranmak adına oy kullanmamıştım.
Yakınlarımı şaşırtmayı ve sürüden ayrılmayı göze alarak.
İlk kez sistemin, o meşhur stratejik planlarını yapmadan, matematik hesaplamalara girmeden, olası hiçbir sonuçtan korkmadan, bilerek ve can-ı gönülden yaptığımın (yapmadığımın) arkasında durarak.
Ve bu süreçte her sorana anlattım; seçimimin ya da seçimsizliğimin sebebini kendime göre..
Sabırla ve hararetle…
Aldığım kararın en derininde, bir kaygı, bir korku varsa ve o seçim benim yüreğimden gelmiyorsa, ille de bir şey seçmeme gerek yok demiştim kendi kendime.
Ancak gönlüme hoş gelen bir seçenek varsa seçerim, sakince.
Sevgi temelli olmayan ve bana dayatılan hiçbir şeyi seçmek zorunda değildim.
Şu içinde kaybolduğumuz ve adına sistem dediğimiz şeyi de yaratan benim / bizlerin enerjisi değil miydi sanki?
Şimdilerde dayatma hissettiğim, ama eskiden “vatandaşlık görevi” dediğimiz şeyi de ben/bizler geliştirmemiş miydik bu koca illüzyonda?
Mana ve madde alemi birbirinden ayrı değildi ki zaten, gel ikisini “bir”’leyelim dedim içime cesaretle.
Artık ne hissediyorsan, onu yaşa. Ne söylüyorsan, gerçekten onu yap. Samimi ol. Dürüst ol.
Ve hepimiz “tek” “tek” böyle düşündüğümüzde herşey değişirdi bir anda.
Sonuç: oy kullanmadım.
Büyük bir vicdan rahatlığıyla belki de uzun zamandır ilk kez.
Üzerinden aylar geçti.
Ve bir seçim anı daha geldi.
Bu kez oyumu kullandım. Arkasından da düşündüm bu sabah:
Sandığa gidişimin ardındaki sebebe odaklanarak.
Bu sefer çok düşünmeden, öylece gidiverip oyumu kullanmamın altında neler olabilirdi?
Pek çok insan, bir şeyleri değiştirmek konusunda heyecanlı ve çok daha ümitliydi bu kez.. Lütfen sen de oy ver diyorlardı bana. Onları daha mutlu görmek için olabilir miydi acaba? Onların bu heyecanına eşlik etmek, onlara katılmak belki… Bilmiyorum…
Bu arada son bir yıl içinde neden oy vermediğimi anlatmayı seçtiğimde; hemen herkes bunu bir nevi protesto, yılgınlık, bıkkınlık, küskünlük, umutsuzluk ya da sorumsuzluk olarak algılıyordu…
Hiç ama hiç öyle değildi benim hissettiğim. Çok emindim kendimden. Yeni bir farkındalıktı yaşadığım. Yeni bir bakış açısı.. Yeni bir dünya düzeni. Belki de bu coğrafyadan başlayan. Kişisel almıyordum tabiki de bu eleştirileri. Kendimi ifade etme isteğim; kendimi savunma ihtiyacından değil, sorumluluktan geliyordu artık. Ve heyecan duyduğum güzel hayalimden.
Tıpkı heyecanla oy verenlerin hissiyatı gibi…
Kaldı ki; seçimsizlik , şu an ki farkındalığımla, sorumluluk bilincinin, dürüstlüğün, şeffaflığın, cesaretin dibiydi bana göre…
Herhangi birini seçip, ama seçtiğime inanmıyor isem, sistemin dayatmalarına, kötünün iyisine artık razı gelmek istemiyorsam, asıl bu şekilde bir seçim yapmak dürüstlük değildi.
Ya da biri gitsin, diğeri gelsin diye yapılan hesap kitaplar.
Birden hepsi çok samimiyetsiz ve korku temelli yaklaşımlar olarak geldi bana.
Ve bölücülüğe, ayrımcı zihniyete ettiğim hizmete son verişliğimi kutlamaya karar verdim ben de kendime göre.
Bu benim küçük devrimimdi.
Özümün kıyam edişi.
İçimdeki sevgisizliğe, tahammülsüzlüğe, öfkeye, korkuya, endişeye, kontrol ve tedbir bağımlılığına el sallayıp, hepsini sevgiyle serbest bırakışımdı.
Bunların yerine koşulsuz sevgiyi, keyifli sabrı, kabulu, dengeyi ve güveni daha yüksek dozlarda koyabilmek için.
Bana dayatılana son kez alıcı gözle bakıp, bu kez almadan geçebilmek ne güzeldi ve “ne olduğun gibilik”…
Hala da bu sözler kulağıma çok hoş gelmekle birlikte, şimdi daha sakin ve daha dinginim bu konuda..
Heyecanım yatıştı. Tabii ki hayallerim hala çok canlı. Hatta daha umut doluyum. Nasılsa su akar, yolunu bulur. Ben ne kadar seyirde ve sakinsem o kadar kolaylaştırırım bu akışı, bu geçişi. Hem kendime, hem de bütüne hizmet eder sukunetim. Biliyorum.
Oyu versem de bir, vermesem de deyip, verdim bu kez…
Kullandım yani… Bastım mühürü çıktım efeler gibi…
Sanki “bir”lik inancında , iyi ya da kötü mü kalmıştı?
Artık giderek kutuplardan merkeze çekilmiş içimde, doğru ya da yanlış neredeydi?
Aradım ve içimde bulamadım o zıtlıkları… Görüntü silikleşmişti..
Çok düşünmedim…
Görevim zul gelmedi bu kez.. Onunla da barışmıştım…
Sanki bir eşiği daha aşmıştım.
Evet evet gerçek sebep buydu sanırım.
Onun için bu kadar kolay oldu.
Nasıl olsa hayırlısı olur dedim hepimize…
Olan hep hayırlıdır ”birlik bilincindekine”…