Çocuklar ve Sistem

Hepimizin bildiği üzere özellikle 1990 yılı sonrasında doğan çocuklar indigo, kristal, y kuşağı, z kuşağı ve bugünlerde doğanlar için de alfa kuşağı olarak tanımlanıyor. Her kuşağın kendi dinamikleri ve özellikleri var. Yazıda bu çocukların özelliklerini anlatmayacağım, bunlar ile ilgili bilgilere her yerden erişebilirsiniz, ben bugün daha farklı bir konuya değineceğim.

Yeni kuşak çocukların tamamı, sistem için tehlike arz edecek donanıma sahipler. Öncelikle istediklerini alma konusunda oldukça başarılılar. Barışçıl ve sistemin içindeki arızalı noktaları tespit edip bunların nasıl çözüleceklerini çok iyi biliyorlar. Kendilerini ifade etmek, sorunların çözümlerini anlatmak konusunda da kendisinden önceki nesillere göre çok daha ilerideler.

Genel olarak, bu özelliklere sahip çocukların, gelecekte dünyayı değiştireceği, daha yaşanabilir ve barışçıl bir dünyanın kuruluşu için her türlü donanıma sahip olduğu söyleniyor. Bu açıdan baktığımızda ve şimdiki çocukları izlediğimizde hemen hepsi doğru ifadeler oluyor.

Peki, çocuklar böyle bir dünyada kendi yolunu çizerken ne tarz engeller/engellemeler ile karşılaşıyor gelin bunu birlikte irdeleyelim biraz.

  • Öncelikle bu çocukları kendi sistemlerine tehlike olarak gören, aşırı uç siyasi grupların tamamı ilk atağı yapıyor. Onları sistem için boş ve işlevselliğini yitirmiş bireyler haline getirmek için çalışmalar yürütüyor. Eğitim sisteminden, aile içi etkileşime kadar her yere nüfuz ediyor bu çalışmalar.
  • Sonrasında, tüm dünyada aynı anda ve aynı yaş grubunu hedef alan (özellikle internet tabanlı) uygulamalar ile bilinçlerinde ve düşünce tarzlarında bozulmalar yaratılıyor
  • Diziler ve filmler (ki bu tüm kuşaklar boyunca vardı ama daha masumcaydı) ile cinsel seçimlerini değiştirecek derinliğe kadar inen bilinçaltına inmeye gerek duymadan direkt görsel ve işitsel medya ile dayatılan içerikler ile kimliğini sorgulaması sağlanıyor.
  • Sosyal medya hesapları ile dayatılan popüler olma kültürü günün sonunda içi boşaltılmış, birbirine benzeyen hareketler ile videolar çeken günün neredeyse tamamını telefon ve tablete ayıran hayattan kopmuş çocuklara dönüştürülüyor. (Hoş bu durum sadece çocuklarda değil ailelerde de abartıya kaçmış vaziyette. Parka çocuğunu getiren ailelere bakıyorum, ellerinden telefonları düşmüyor, çocuğun arabasını iterken bile ellerinde telefonla sosyal medyada dolaşan yüzlerce insan var sokaklarda bu da ayrı bir yazı konusu olabilir.)
  • Özellikle sosyal medyada popüler olma adına çok sayıda yaşı küçük kız çocuğu çıplaklığa varacak kadar açık pozlar vermekte ve hedefini beğenilmek, daha fazla kullanıcıya erişmek olarak belirleyerek, hayatını garip bir çıkmazın içine sokmakta.

Maddeler çoğaltılabilir. Bütün bunlar olurken ailelerin yapabileceği bir şey yok çünkü onlarda bu kısır döngüde yok oluşlarını izleyemeden ilerliyorlar. Eskiden bir haberin, olayın, müziğin, dizinin, yarışmanın dünyada aynı anda popüler olması mümkün değildi. Aralarında aylar hatta bazen yıllar oluyordu ve birinden diğerine geçtiğinde ise zayıflayarak ilerliyordu. Şimdi öyle mi peki? Aynı anda dünyanın her yerinde aynı yaş grubunu hedef alan çalışmalar ile bir anda tüm dünyada etki yaratabiliyorlar. Bunu yapmalarının sebebi para kazanmak gibi masum bir sebep olarak yansıtılsa da aslında toplumun dinamikleri ile oynanıyor ve istenilen kıvama getiriliyor.

Çocuklara ve büyüklere yönelik müzik yarışmalarına da değinmek gerekiyor. Kendilerince ünlü olmuş sanatçıların jürilik yaptığı ve seçtiği (dünyanın bütün ülkelerinde var) birinci olan yarışmacılar günün sonunda yarışma bitince ortadan kayboluyor. Hangi yarışmayı kazanan kişi bugün dünyada adı bilinen bir sanatçı olarak var? Hiçbiri değil mi? Çünkü bir sonraki dönem yeni birini daha sisteme katmak için yarışmalar düzenliyorlar. Bu yarışmalara katılanların büyük bir çoğunluğu da 15-25 arası yani 1990 sonrası doğan indigo ve kristal çocuklar oluyor. Yaşam amaçları öyle hızlı unutturuluyor ki sürekli farklı hedeflere koşan bireyler haline geliyorlar. Ünlü olmak, beğenilmek, daha fazla takipçiye erişmek, daha fazla tüketmek, daha fazlasına sahip olmak, daha fazlasını yaşamak… Ama hiçbirinde daha fazlasını bilmek, daha fazlasını öğrenmek, daha fazlasını ortaya çıkarmak eylemi yok, çünkü bütün bunlar sistemin dinamikleri için zararlı şeyler ve onlarda bunu bildikleri için yok oluşu sürekli besliyorlar.

Farkında mısınız? Yeni nesil çocukları IQ ve EQ seviyeleri çok yüksek ve onlara eğitim veren bir tane okul yok. Onlara özel düzenlenmiş bir eğitim sistemi yok. Hatta onları klasik eğitim sistemi ile şekillendirmeye çalıştıklarında uyum sağlayamadıkları için psikiyatristlere gönderip haplara ve uyuşturucuya alıştırılıyorlar. Anne ve babalar bilinç seviyesi olarak ne kadar aydın olduğunu düşünürlerse düşünsünler bu neslin ihtiyaçlarını anlayacak ve onları gerçekleştirecek yeterlilikte değiller. Bunu ancak ciddi bilimsel çalışmalar yapan, akademisyenler, eğitimciler, bürokratlar ve hükümetler yapabilir. Ki onların da böyle bir kaygısı olmadığı için her şey ama her şey bu çocukları yok etmek üzerine işliyor. “Bhutan Krallığı” ile ilgili bir belgeselde kral ve tüm bürokratik kesim ülkeye interneti, televizyonu, telefonu ve batı kültürünü sokmamak için çok uzun yıllar mücadele etmişler. Görünüşte baskıcı ve faşizan bir yöntem gibi duruyor değil mi? Ama aslında insanların ve çocukların saflığını korumak için yapıyorlar bunu. Başarabilirler mi bilmiyorum? En azından dünyada bunun için çabalayan bir toplumun var olduğunu bilmek güzel.

Evet ne demiştik, yeni gelen çocuklar sistem için bir tehlike ve onlar da bunun bilincinde olduğu için çocukların çok erken yaşta kendileri için bir tehdit unsuru olmaması adına her türlü çalışmayı yapıyor. Ailelerin bunun farkında olarak çocuklarını büyütmesi gerekiyor. Çok yoruldum, susmuyor, biraz nefes alayım diyerek çocuklara daha bir yaşına girmeden telefon vermeyi, telefon ekranlarından hızlı ve gürültülü şeyler izletmeyi bırakmalılar bir anca. Yapabildikleri ve başarabildikleri kadar çocuklarını telefon ve internetten uzak tutmalılar. Masallar öğrenip masal anlatabilirler, birlikte yüzlerce aktivite yapabilirler, dans edebilirler, şarkı söyleyebilirler, oyun oynayabilirler. Yapılacak çok şey var ama bunların içinde telefon, internet, tv ve sosyal medya olmamalı diye düşünüyorum.

Bu yazı çok daha fazla açıklama, çok daha fazla kanıt içeren bir içerikle de yayınlanabilir ama mevzu kanıtlar ve araştırma sonuçlarına başvurmadan bile fark edilebilecek kadar açıkta. Bu yüzden, çocuklarınız için, gelecekleri için bir adım atmak istiyorsanız, onlarla konuşun, onlara anlatın, onlara dünyayı, hayvanları, denizi, gölleri, nehirleri gösterin. Hayatın masalsı yanlarını onlara aksettirin. Siz de masallar dinleyin, masalların içindeki kahramanlara dönün, yani hayata yeni bir şekil verin ve kendinizi çocuğunuzla birlikte yeniden doğurun. Başka türlü kurtuluş yok, başka türlü de özgürlük yok…

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir