Görenler beni yalnız sanıyor çünkü beni tek kişi görüyorlar.
Oysa bilmezler ki ben baktığım her yerde Sevgiyi görüyorum, hiç yalnız değil çok kalabalığım.Ve hiç de kendimi yalnız hissetmiyorum.
Nerden bilecekler tüm alemlerin içimde var olduğunu…?
Nereye bakarsam bakayım O’nun yüzünü gördüğümü?
Nerden bilecekler?
O, her yerde, her şeyde, her insanda tecelli ederken, ben nasıl yalnızlık çekerim nasıl?
Çoğu zaman bu sessizliğinin huzuru ile ilerlerim sessizce…
Kalabalıkların içine karışırım.
Ne mi görürüm bu anlarda?
Kalabalıklar içinde yalnızlık çeken mutsuz insanları fark ederim.
Birçoğunun etrafında ailesi, karısı, çoluğu çocuğu, eşi dostu vardır.
Hepsinin olmasa da birçoğunun, yüzleri asık gözlerinin feri gitmiş
Gülümseyenler var ise de içten değil.
Herkes farklı yerlere bakıyor, göz temasları da yok.
Hepsini inceliyorum, bir başıma oturuyorum bir köşeye.
Hele bazıları böbürlene böbürlene yürüyor.
Dünyaları ben yarattım diyor, her hareketinde
İlgi çekmek için elinden geleni yapıyor.
Kimisi üstünlük taslıyor, ben bilirim edalarında.
Girdiği her ortamda kendini büyük görüyor garsonu, işçiyi, etrafındaki herkesi küçümsüyor, tersliyor.
Egoların içinde kaybolmuş, katılaşmış sevgisizlikten yüreği.
Farkında değildir ki
İçinde patlamaya hazır bir öfke ejderhasının şüphe ateşinin taşmak istediğinin.
Bilmez ki yanıp duran kor alevlerin, yüreğini sardığını.
Ama yinede aslan parçası gibi;
“Hey baksana buraya”der yemek siparişini verirken.
Kadın erkek hiç farketmiyor her yerde görebiliyorum bu tip insanları.
Saygının, zarafetin, merhametin, sevginin cinsiyeti yoktur efendim.
Böyle durumlarda ağzım açık kalıyor tabii ki.
Bu ne kabalık deyip, bu insanların yanına kalkıp gidesim geliyor ise de gitmiyorum, susuyorum ve sadece içimden sessizce ruhuna sevgi yolluyorum.
Karşısındaki garson ise ne yapsın ekmek parası sessiz kalıyor.
Kişi kendi aynasında kendini görmez, gider dışarıda saygısızlık yapar.
Bilmez ki aslında dışarıda gördüğü hep kendinin yansımasıdır.
Kendine saygısı olmayanın, dışarıya olan saygısı da içten değildir.
Bakın bu insanlara konuşması, hal ve tavırları, davranışları eğreti durur.
Yapmacıklardır
Hemencecik tanırsınız.
İlgi çekmek isterler.
İçlerindeki, sevilmeyen aç çocuk yanlarını gizlerler.
Ne kadar dikkat çekerlerse, o kadar etrafından sevilecek ve ilgi göreceklerdir.
Aslında, kendi içlerinde kendini sevmeyip, küçük gördüğünden, etrafını küçümser, güçlü görünmek için böyle güçlülük maskesini takar.
Bunu ben değil psikoloji bilimi söyler.
Neyse bu benim işim değil konuyu saptırmayayım.
İnsanları gözlemlerim gittiğim her ortamda.
Tek tek farketmeden, yargılamadan objektif bakarak.
Hele şu son aylarda daha çok çocukluk hallerine bağlanıyorum.
Görülerim, sezgilerim açıldıkça açılıyor şükürler olsun.
Bir dostum demişti ki;
“İnsan tekrar kendine bağlandığı, özüne döndüğü zaman, çocuk enerjisini daha çok hisseder, anımsar varlığını.”
Ne kadar doğru bir sözdü.
Yıllar önce Tekrar Bağlantı ve Tekrar Bağlantı Şifa Seminerlerine katılıp Dr Eric Pearl den sertifika almıştım.
Tekrar bağlanmak nedir, nereye bağlanacağım ki? Derdim.
Anlamazdım.
On üç yıl önce hep huzursuzluk, mutsuzluk çıkardı içimden.
Hislerimden de bir haberdim.
Bunlarla yüzleşe yüzleşe çok şükür artık mutlu bir çocuk çıkıyor bilincimin en derinlerinden.
O çocuk bilge bir yetişkin hayat yolunun içinde yürüyen bir yolcu dünyadan geçen.
Olumsuz neleri varsa geçmişinden terk etti.
Onu terk eden herkesi de gömdüğü hayat mezarlığından çıkarıp tek tek yeniden canlandırdı.
Ve hakkını helal edeceklere etti.
Onlar da o incittiği küçük kızı, genç kızı, kadın olan yetişkini de affettiler.
Hal böyle olunca alacak verecek kalmadı sizin anlayacağınız.
Tekrar yine o saf, pak çocuk kendini anımsayıncaya kadar sevgi yolladım ona.
Yeniden içimdeki çocuk enerjisine bağlandıkça işte hislerim geri geldi.
Nerede kalmıştık dedim ya yukarıda hislerime yeniden bağlandım çocuk enerjime dönünce diye.
Çocuklar hep görünenin ardını hisseder görürler.
Hiçbir sahte davranışa kanmazlar, sadece ne olduğunu algılamayıp içine atarlar hislerini.
Öyle öyle zaten zamanla ruhlarının hislerinden uzaklaşıp, duvar örerler kalbinin etrafına
Kapatırlar kendilerini.
Utangaçlıklar sarar, değersizlikler oluşur sonra hayatın içinde kırılganlaşırlar gittikçe.
Kişilik denilen sonradan, üzerine giyilen, ikinci benliğinin kölesi olurlar.
İnsan, hiç de farkında olmaz taktığı bu maskelerinin, yüzlerinin sahte olduğunun bilincinde değildir.
Sanır ki aslında hep böyleydi.
Unutur özünün sevgi olduğunu.
Bu insanların, çocukluk geçmişinde olumsuz olaylar, travmalar olmasa bile yine de kendi baktığı penceresinden değersizlikleri kayıt altına alınır.
Çocuklar 14 yaşına kadar sanki hipnozda gibidirler.
Bunu yapan bilinçaltıdır.
Olumsuz ne görürse kayıt tutar.
Özelliği budur zaten.
Ve işin asıl kötüsü bir gün sadece olumsuzlukları anımsar ve çıkarır bilince.
Ve uyanan farkına varan insan, yeniden çocukluğunu, geçmişini temizleyip hislerini eline alabilir.
Ruhunu bulabilir.
Aslında sonradan üzerine giydiği bu kişilik elbisesinin, kendine ait olmadığını fark ettiğinde uyanır.
Her şey kopyadır etraftan, anneden, babadan, komşulardan, arkadaşlarından, okuldan öğrendikleridir hep.
Hani nerede kaldı Özü?
İşte ilk girişte anlattığım kişilik modelleri sahteliğini bilmeyen, göremeyen kardeşlerimdir bunlar.
Bazen görünenin ardını görmek hem güzel hem de değil.
O kendini gösterme çabası olan insanların içindeki sevilmeye aç çocukları gördükçe içim acıyor.
“Değersizim sev beni”diye bağırıyor bu çocuklar.
Hele bazılarının içlerinde eşyaları kırıp döken, etrafı dağıtan ve her düştüğünde anne baba tarafından azarlanan çocuklarsa bunlar
Vay haline yetişkin olduklarında, içinden çıkan ejderhanın ateşine yakalanan, diğer insanların yüreklerine.
İşte o kırılan, azarlanan, engellenen çocukların halleri bu etrafımda gördüğüm yetişkin insanlar.
Gördüğümde kızmıyorum artık onlara
Biliyorum ki çaresiz çocuk duyguları ile, ilgi bekleyen, anlaşılıp sevilmeyen çocukluğunda kalmış insanlar
Kimisi baba tarafından bir kere bile kucaklanmamış.
Kucaklanmayı bırak babayı yanında çoğu zaman görememiş bile.
Kimisi annesi tarafından babasının yerine koyularak, bağımlı sevilen ve aşırı ilgiye boğulmuş ki bu da şişkin egoya daha bir şişkinlik katmış.
Ya yok mu bunun ortası diyor bazen kalbim?
Sonra gülümsüyorum ve sessizce tamam artık hadi sevgi yollayalım içimizden bu insanlara.
Onların da suçu yok bu sevgisizlikten.
Anne babalarının da suçu yok.
Onlarda anne babalarından gördüklerini yaşatıyorlar çocuklarına.
Yıllardır süregelen ve doğru bildikleri yanlışlarla yaşayan bu insan oğlu ve kızları, elbet bir gün uyanacaklar.
Siz siz olun lütfen kendinizin annesi babası olun.
İlgiyi, alakayı, sevgiyi dışarıdan değil, kendinizden kendinize verin.
Kendinize saygılı, sevgili, dürüst olun
Sizde ne varsa zaten dışarıya yansıyan da o dur.
O halde kendini seven her can, baktığı her yerde Sevgiyi görür.
Hal böyle olursa ne olur.
İçtenlik, dürüstlük, barış dolu insanlar olur.
Bence, dünyaya geliş amacımız da kendimizi tanımak, sevmek bilmek ve Öz’e yeniden bağlanmak.
Yani barış haline bağlanmak.
Ve bunca yıl sonra idrak ediyorum ki aldığım Tekrar Bağlantı Uzmanlığı Diploması başkaları için değil kendime
Özüme bağlanmam içinmiş.
Aldığım her eğitim aslında kendimi bulmam içinmiş.
Egomun sertifika alma açlığını fark ettiğimde durdum.
Yeter artık dedi kalbim
Tüm bildiklerini unut, sen kimsin?
Ve işte o gün her şey silindi.
Yok oldu tüm bildiklerim, geçmişim, egomun kırılmaz inatları.
Kibrim, egolarım hepsi yaktı kavurdu her zerremi ve hayat tam bitti dediğim anda yeniden başladı.
Yeniden Öz’üme doğdum.
Herkes kendi ile barışınca , haliyle dünya da yaşanılası bir yer olur. diyordu derinliğimden gelen bir ses.
Sen kendinle barışırsan tüm dünya senle barışır ey güzel insan.
Sev kendini, değer ver, aynada gördüğüne her vakit de ki;
“ Seni Seviyorum iyi ki varsın”
Bir gün o gördüğün kişiye aşık olacaksın
O da sana cennetinin kapılarını açacak.
Aşk aşk diye, diyar diyar gezdirecek seni bu Aşk.
O halde beşeri aşkına bel bağlama çok
Benliğindir seni aldatan
Beşeriyet dediğin gelip geçici ey insan
Ben ise bakidir
Sonsuz Ol’andır.
Sen senden öte olan Ben’e bak
Ben’i hisset.
Yine keyifle okudum. Yüreğinize , yüreğinizden akan kaleminize sağlık . Bir sonraki yazıyı sabırsızlıkla bekliyorum.
Sevgili Neşe Hanım teşekkür ederim kıymetli zamanınızdan verip de okuduğunuz ve yüreğinizin socaklığı ve güzel yorumunuz için.
Sevgiyle hep şifa ile kalalım.
Bolluk bereket bilinci ile dolalım her daim.
Okurken herkesin okumasini istedigim bir yazi bu evetttt herkes okumali icimden gesenkter… ancak biliyoruz ki herkes kabi kadar dolduracak
Tesekkürler
Gülaycan ilhamin daim olsun
Sevgili Derya Canım çok teşekkür ederim.
Evet doğru diyorsun herkes kabı kadar dolduracak.Şifa olsun bütüne canım Derya.
Ne güzel bir dua ilhamım bol olsun sağ ol çok çok Amin.
Olsun ki gönülere şifa dolsun.
Sevgiyle
Gül yüreklim ne güzel, ne sıcak olmuş öze yolculuğu anlatışın. Pek çok insana, solup gidecek çiçekler peşinde koşarken içindeki gül bahçesini hatırlatmasını sağlayacak bir yazı. Kalemine sağlık
Eyvallah dost yürek şifa olsun gönüllerimize. Sevgiyle Öz’ümden Öz’üne
Yüreğiniz kaleminiz dert görmesin. Okadar güzel olmuş ki her cümlede insan kendini sorguluyor
Teşekkür ederim Sevgili Funda Hanım
Zamanınızı ayırıp okudunuz. En kıymetli hediyeyi bana vermiş oldunuz.
Sevgiyle şifa olsun .
Güzel gözlü Gülay’ım içimi ısıttı yazın.
Güzel bakan o gözler ne güzel yorumlamış kalemine dökülmüş.
O güzel gözlerinden öperim…
Sevgiyle.
Can Dilek O senin güzel gören gözlerinin güzelliğinden.
Ruhun dışarıya açılan penceresinden gördüğün ve hissettiklerin daha çok olsun.
Teşekkür ederim yorumuna…
Çok güzel bir yazı olmuş emeğinize yüreğinize sağlık inci Gülay hanım tüm insanlığın gözden kaçırdığı en önemli konuya değinmişsiniz her insan kendi özüne dönmesi dileğiyle ☺️
Cansu çok teşekkür ederim.
Öz’ümden Öz’üne sevgiyle
Şifa olsun hepimize