Batı dillerinde “Erk Hayvanları” olarak adlandırılan Nagualler, Şaman’ın yol gösterici ve koruyucu ruh yoldaşlarıdır ve kendilerini bir hayvan imgesiyle göstermektedirler. Maya şamanizminde kişinin kendi Nagual’ini keşfinin yolu, şaman yolculuklarıdır. Şaman yolculuklarının özünü “Şamanın Kozmik Dünyası” adlı kitabımda paylaşmıştım. “Şamanizmde Kutsal Rehberler, Nagual Sembolizmi” adıyla yayınlanan yeni kitabımda bu kez Nagual bilgeliğini anlatmak istedim.
Dünyanın yaradılışına dair efsanelerde, en başlangıç dönemlerinde insanlarla hayvanların birbirleriyle iletişimde olduğu hikâye edilir; hayvanlarla olduğu kadar, ağaçlarla, nehirlerle, yıldızlarla konuşabilen peygamber ya da yüce şahıslar yer alır. Sonra kutsal kitaplarda anlatılan bir an gelir; insanın bir zaafı, bir hatası, bir günahı sebebiyle bir “düşüş” gerçekleşir. O andan sonra insanlar ve hayvanlar kendi yollarına ayrılır. Artık sadece ruhsal aydınlanmadan geçmiş, özel kişiler bu iletişime devam edebileceklerdir.
Kadim kültürlerde hayvanların temsil ettiği bilgilerin önemsendiğini, insanlarla hayvanlar arasında derin bağlar olduğunu, mitolojilerinde, masallarında, halkın hala naklettiği sözel anlatılarda görürüz. Tarih öncesi devirlerden beri insan ve hayvan iç içe bir hayat sürmüş en eski çağlarda insanın en büyük yardımcısı hayvanlar olmuştur. Zaman geçtikçe hayvanı tanımlamaya çalışan insan onda bazı üstün özellikler sezip onu kutsallaştırmış ve bir totem haline getirmiştir. Bu totemler çizgi, resim derken sanata yansımıştır. Mağara duvarlarındaki resimlerde, mücevher işçiliklerinde, çanak çömlek üstüne işlenmiş figürlerde, masallarda, hayvanların taşıdığı erklere ve yol gösterici vasıfları hikâye edilmiştir.
Hayvanlar, öykünülecek bazı özellikleriyle, davranışlarıyla, nefes kesecek öğretiler sunarlar; doğal ve spontane, yani an’da yaşarlar ve doğalarının gereği her ne ise öyle davranırlar. Davranışlarından dolayı hayata karşı şüphe, endişe, kararsızlık, suçluluk duygularına düşmeden yaşarlar. Karşılıklılık esasına dayalı bir yaşam ağı içerisinde bazen rekabet ederek, bazen ortak hareket ederek, saygın bir yaşam örneği oluştururlar. Kendi ruhlarına yabancılaşmazlar; yiyecek, oyun, cinsellik ya da ölüm, hayatın sunduğu her şeye, ruhsal ve bedensel bütünlükleriyle karşılık verirler. Bunların şamanik öğretiyle ne kadar örtüştüğü hayranlık uyandırıcıdır.
Hayvanlar, kolektif bilinçaltımızın önemli imgeleridir. Çağdaş yaşam insanları hayvanların dünyasından ayırmış olsa da, rüyalarda, halk öykülerinde, sinema yapıtlarında ve pek çok sanat eserinde dikkat çekici biçimde yer alırlar. Yarasa Adam, Örümcek Adam, Kurt Adam, Küçük Prens’in Tilkisi veya Çıngıraklı Yılanı, Martı Jonathan Livingston, Moby Dick bazı örneklerdir. Tüm teknik gelişmelere rağmen baş edemediği yalnızlığının farkına varan insanın, kendi yitirdiği kadim varoluş özelliklerini kaybetmemiş hayvan ırkına saygı duyması, kendisi sürekli çevresini tahrip ederken, doğayla uyumlu varlıklarını sürdürenlere sevgi beslemesi akla yakındır.
Nagualler hakkında günümüze uzanan inançlar, Carl Gustav Jung’un sunduğu kavramlarla çağdaş zihinlerde daha anlaşılır hale gelmiştir. Jung; hayvanları, bilinçaltında işlevsellik kazanan, insanlığın kadim sembollerini oluşturan “arketipler” arasında sayarken, eril/dişil kavramlarını da kolektif bilinçaltında “animus / anima” olarak adlandırılmıştır. Pek çok sözcüğü Latinceden almış olan lisanlara hayvan kelimesi “Animal” olarak girmiştir. Latincede “Animalis” kelimesinin kökü ise “Anima”dır ve “ruh” ya da “hayat nefesi” anlamına gelir. Jung, bu arketipsel enerjilerin, kolektif bilinçaltı ile gerçek kimliklerimiz arasındaki geçiş kapıları olduğunu yazmıştır. Günümüzde pek çok şirket ya da kurumun kendisine amblem ve logo olarak bir hayvanı seçtiğini görüyoruz. Bu seçimi yapan kişi muhtemelen entelektüel bir açıklama yapacak, toplumsal çağrışımlardan ya da ürünleriyle uyumlu imge arayışlarından yola çıktığını söyleyecektir. Bu tür seçimlerin özünde de toplumun kolektif bilinçaltında yer etmiş bir ruhsal rehberlik arayışı vardır.
Tüm teknik gelişmelere rağmen baş edemediği yalnızlığının farkına varan insanın, kendi yitirdiği kadim varoluş özelliklerini kaybetmemiş hayvan ırkına saygı duyması, kendisi sürekli çevresini tahrip ederken, doğayla uyumlu varlıklarını sürdürenlere sevgi beslemesi akla yakındır. Doğanın tamamını önemsemek ve saygı duymak, insanın doğadan daha yüksek varlıklar olduğu kanısından arınmak, kadim bilgeliğe giden yolun başlangıcıdır. Erk hayvanları ve doğanın tamamı ruhsal bir ağ oluşturur ve insanın kendisini keşfi bu ağ içerisine bilinçli biçimde dâhil olmakla mümkün hale gelir.
Naguallerle ilgili bilgilenmek, ruhsal öğreti araçları şeklinde değerlendirmek, bir çeşit ruhsal farkındalık oluşturmaktır.