Ruhun cinsiyeti yoktur, cinsiyet fiziksel bedene aittir. Kendisini fiziksel bedenden ibaret zanneden insan, kendini bedeninin cinsiyetiyle tanımlama yanılgısına düşer. Oysa ki insan, eril ve dişil enerjinin birleşimidir. Kadın bedenindeki bir ruh yalnızca dişil enerjiyi sahiplenirse, denge kaybolur. Erkek bedenindeki bir ruh yalnızca eril enerjiyi sahiplenirse, denge kaybolur. Kadının kendi içindeki erili, erkeğin de kendi içindeki dişili bulması dengeyi getirir. Dişil enerjiler yalnızca kadına, eril enerjiler yalnızca erkeğe ait değildir. Mücadele etmek gibi eril bir davranış kadın için ne kadar gerekliyse, şefkat gibi dişil bir davranış da erkek için o kadar gereklidir. İnsan, yalnızca cinsiyeti doğrultusunda olan enerjileri kabul edip diğerlerini reddederse, eksik kalır. Kadının mücadele etmediği, erkeğin şefkatini gösteremediği bir yaşam, ruhu tatmin etmez.
Kadın-erkek ilişkisi dişil ve eril dengenin gerekliliğinin dünya üzerindeki temsilidir. Asıl denge bir erkekle ya da kadınla olan beraberlik yoluyla veya tek başına, fiziksel bedenin enerjisinin tamamlayıcısı olan enerjiyi ruhunda keşfetmekle olur. İnsan, beraberliklerinde karşı tarafı gözlemleyerek tamamlayıcı özellikleri kendisine katmayı öğrenir; kadın erkekten, erkek de kadından kendisinde bastırılmış olanı uygulamayı öğrenir. İçindeki bütünlüğü keşfeder.
Kadının kendi içindeki eril tarafı keşfetmesi kutlanırken, erkeğin de kendi içindeki dişili keşfetmesi kutlanmalıdır. Eril ve dişili kendi içinde dengeleyen insanların varlığı kutlanmalıdır. Bütünün kutsallığı kutlanmalıdır.
Bunun için buradayız, şimdi.
Kadın ve erkek özde eşittir. Kadının içinde eril enerji, erkeğin içinde dişil enerji vardır; beden haberdar olmasa da ruh, cinsiyetin tamamlayıcısı enerjileri içinde barındırır. Kadın ya da erkek bedenler fiziksel olarak farklı görünseler bile, içlerindeki ruhlar eşittir. Ruh, kadının ve erkeğin enerji boyutundaki mükemmel birleşimidir; ruh, ikisini de içerir. Saf kadın ya da saf erkek diye bir şey yoktur, sadece kadınlığı ya da sadece erkekliği kutlamak diye bir şey yoktur; fiziksel yaşamı sadece dişil ya da sadece eril enerji üzerinden sürdürmek mümkün değildir. İnsan hem dişil hem de eril özelliklerini ruhun bütünlüğü ve kendini ifade edebilmesi için yaşamında tecrübe etmelidir.
Eril ve dişil enerji eşit derecede kutsaldır. Birisi diğerinden daha üstün değildir; fakat insanlar bu iki enerjiden yalnızca birini yüceltme hatasına düşer. Birini yüceltmek için diğerini aşağılamaya başlar; çünkü mevcut durumda ikisi eşittir, üstünlük olması için diğerinin alçalması gerekir. Kadınlığı aşağılayan erkek ya da erkekliği aşağılayan kadın aynı hataya düşer. Kendinde yoğun olan enerjiyi yüceltmek için diğerini aşağılar. Kendisinin tamamlayıcısı olan enerjiyi aşağılar, reddeder; kendisinin diğer yarısıyla savaşır. Ruhun bütünlüğünü yaşamasına, kendini ifade etmesine engel olur.
Eril ve dişil enerji, birbirlerinin yokluğunda bütünlüğe ulaşamaz. Dişilin yaratıcılığını, yapıcılığını, şefkatini, sezgilerini tecrübe edebilen bir erkek, tamamlanmış hisseder. Erilin aktifliğini, uygulayıcılığını, sorgulayıcılığını, mantığını tecrübe edebilen bir kadın, tamamlanmış hisseder. İnsan kendinde baskın olmayan tamamlayıcı özellikleri ortaya çıkardığında bütün olur.
Bağımlılık, kadın içindeki erili, erkek içindeki dişili keşfedemediğinde ortaya çıkar. Kendi kendine yapamadığını karşı taraftan bekleyen insan, tamamlayıcı enerjide karşıya bağımlı hale gelir. İhtiyaç üzerine ilişkiler kurar. Enerjide kendi kendine tamamlanmış, dişil ve eril dengesini kurabilmiş insan ise ihtiyaçta dışarıya bağımlı değildir; kendisi gibi tamamlanmış insanlarla gerçek sevgiyi tecrübe etmek için bir araya gelir.
İlişkinin amacı kendinde olmayanı başkasından sağlamak değildir, sevgiyi tecrübe etmektir, kendi yapamadığını başkasının nasıl yaptığını sevgi yolundan öğrenip kendi kendine yapabilmektir. İnsan sevgi dolu bir ilişkide, sevginin öğreticiliği ile kendini tamamlamayı öğrenir.
Kendisi bakma, besleme, büyütme özelliklerine sahip olmadığı için kendine yemek yapacak ve çocuklarla ilgilenecek bir kadın arayan erkek, kadına bağımlıdır. Kendisi harekete geçme, mücadele etme, uygulama özelliklerine sahip olmadığı için çalışıp eve para getirecek bir erkek arayan kadın, erkeğe bağımlıdır. Elbette erkek yemek yapmalı, kadın çalışmalı diye bir zorunluluk yoktur; iki taraf birbirine sevgiyle, almak için vermeden kendilerinde olanı sunabilirler. Önemli olan birbirlerinden öğrenmeleridir, tamamlayıcı enerjiyi kendilerine uygun olan yoldan kullanıyor olmalarıdır.
Sevgi ilişkisinde; erkek dişil enerjiye özgü becerileri öğrenir, kadın eril enerjiye özgü becerileri öğrenir. Erkeğin dişil enerjisi yoğunsa, eril enerjisi yoğun olan bir kadına dişil enerjiyi öğretirken kendisi de kadından eril enerjiyi öğrenebilir. Doğasında erkek eril, kadın dişil enerjide olmak zorunda değildir; fiziksel bedende yoğun olan enerjiyi karşı tarafa öğretmek esastır. Enerjilere ait görevler; kadına dişil, erkeğe eril görevler olarak dağıtılmaz.
Kadın ve erkek, iki enerjiye özgü becerileri birbirinden öğrenerek ikisine de hakim olur. Birbirine muhtaç değildir, ikisi de diğer tarafın doğallıkla yaptığını yapmayı öğrenmiştir, birbirlerinin yokluğunda eksilmezler. Dişil enerjiyi öğrenmemiş bir erkek, kadının yokluğunda; sevmeyi, başkalarına verici olmayı, besleyip büyütmeyi, şefkati kendi kendine sağlayamaz. Sevecenliğini kaybeder, sevgisizleşir. Eril enerjiyi öğrenmemiş bir kadın, erkeğin yokluğunda, mücadele etmeyi, kendi yaşamını inşa etmeyi, kendisini hayatının merkezine koymayı, hedefe yönelik çalışmayı kendi kendine sağlayamaz. Mücadele gücünü kaybeder, pes eder.
Kadın ve erkek kendi içinde tam değilse, ilişki birbirine muhtaç iki yarımın birleşiminden bir tam çıkarma mücadelesi haline gelir. Kadın erili, erkek dişili anladığında, bireysel bütünlük sağlanır; ilişki, bütünlerin birbiri içinde yeniden sentezlendiği, yeniden doğduğu, ortak bir bütün oluşturur.