Ruh’un Yolculuğu

Eğer döngü denen şey varsa kaç yüz kere gelip gitmiş şu hayata ruh denen Alzheimer hastası karakter. Halen ne kendini bulabilmiş ne de ruh eşini. Binlerce yıl bir döngüye tutulmuş ahmakça gidip geliyor. Kime neyi ispat etmeye çalışıyor? Derdi nedir? Kim onun hikayesini okumuş da ortalıkta ahkam kesiyor? Kendi ruhunu gören, bilen, duyan, onun bu dünyadaki sınavı hakkında bilgisi olan ne için geldiğini ve amacının ne olduğunu hatırlayan varsa, lütfen bir adım öne çıksın… Çünkü onlarca yıldır döngüye kapılmış şekilde yaşayan ruh denen olgunun kendisiyle bir türlü yüz yüze gelemedim. Nezaketen kendini de göstermiyor. Hayır bir de binlerce öğreti icat edip ona ulaşmaya çalışıyoruz ne hikmetse…

Ruh’un Yolculuğu

Size daha komik bir şey söyleyeyim, aptal ve verileni kafasına göre yorumlayan ve aslında sıfır ortamda gelişmeyeceği söylenen beyin denen organın ürettiği tüm hayali ürünlere de kapılıp, rivayet edilen cehenneme gitmeyi de eksik etmiyor ruh denen bu zevzek. Ah tabi bana güleceksiniz şimdi lakin oturun kendi ruhunuzla konuşun bakalım size ne söyleyecek, anlattıkları ile ikna olacak mısınız? Bu hayatı neden deneyimlemeyi seçti size söyleyecek mi? Kimileri “tanrı kendisini tamamlamak için bölündü böyle deneyimliyor bu onun yolculuğu” diyor ama buna inanmayın. Tüm evrene bakınca toz zerresi kadar bile olmayan bir mahlukatın nesinde kendisini deneyimleyecek, tanrı. Bu saçma bir insan egosu değil de nedir?

İnsan kendisini o kadar anlamlı, değerli, vazgeçilmez, yüksek sınıfta görmeye alışmış ki icat ettiği tüm öğretiler ve inançlarda tasvir ettiği yaratanın “en özel varlığı” olarak görüyor kendisini. Buna sebep zihin ve beyin ise yandığımızın resmidir. Bunların böyle olmadığını bilen ruh işin içine girip “-dur artık yolculuğumu mahvettin, mahvediyorsun artık sana izin vermeyeceğim, iktidarı ele alıyorum” diyerek devrim yapmadığı müddetçe, zihnin diktatörlüğünde çok özel varlık olduğumuzu sanarak yola devam edeceğiz. Ruha inanmak istiyoruz çünkü insan halimiz gerçekten çok yaşanabilir bir mod değil. Hayatımıza giren insanlara da aynı şekilde yaklaşıyoruz, fiziksel boyutta bir halt olamadık bari ruh eşimizle bütünleşip evrenselliğimizi kutlayalım moduna giriyoruz. Ruh eşi, ruh, , hadi oradan…

Ne isek O’yuz O isek neyiz?

Ruh dediğin, sanki mahallede yıllardır borcunu ödemeyen ama herkese de hayat dersi veren o amca gibi. Ortada yok, ama adı hep var. Herkes konuşuyor ama kimse görmemiş. Bir de üstüne “ruhsal uyanış paketi”, “titreşimini yükselt”, “evren sana mesaj gönderiyor” diye sağdan soldan ahkâm kesen kişisel gelişim esnafı… Vallahi bazen düşünüyorum, bunlar ruhu falan değil, bizim saf tarafımızı bulmuş. “Çakran kapalı” diyor mesela… Kardeşim, benim çakram olsa elektrik faturamı ona ödetirdim, sen bana bundan haber ver.

İnançlara bakıyorsun, hepsinde ortak bir hikâye var: insan kendini olduğundan çok daha matah bir yere koyuyor. Cennet, cehennem, hesap günü… Tamam, bir düzen var belli ki; ama bazıları işi o kadar abartmış ki sanki Tanrı, bizim mahalledeki bakkal gibi “defteri çıkarıp” gün gün yazıyor. Ulan ben kendi hayatımı bile hatırlamıyorum; O niye uğraşsın benim yirmi yıl önce ettiğim iç çekmeyle? Hadi buyurun buradan yakın. Hem de hangi inanç olursa olsun, insan hep kendine pay biçmiş, “yaratılmışların en üstünüyüz” diye geziyorsun. En üstün şey duş giderini tıkayan saçlarını temizleyemeyen bir tür olabilir mi? Vallahi biraz sakin olun ya…

Bir de şu ruh eşini arama ritüeli yok mu… İnsan kendi ruhuyla kavgalı, gidiyor başkasının ruhuyla barış yapmaya çalışıyor. Ruh eşiymiş, tamamlayıcıymış, evrenden sipariş verince gönderiliyormuş… Madem bu kadar kolaydı, ben de bir “iki adet huzur, bir adet dinginlik, yanında da bir kilo mantık” sipariş veriyorum, evren kuryesi kaç dakikada getiriyor bakalım? Hikâye şu: İnsan kendi yalnızlığını kutsallaştırmak için ruhu ortaya atmış. Birini sevince “ruh eşim”, terk edilince “karmik borç”, aldatılınca “evrensel ders”… Hadi oradan ya. İnsanız işte, severiz, yanılırız, dökülürüz, toparlanırız. Bu kadar.

Ruh bizi yönlendiriyormuş güya… O ruhun kendisi ne yaptığını biliyor mu? Milyonlarca yıldır aynı döngüde dolanırken bir kere bile durup “lan ben ne yapıyorum?” dememiş. Hadi bari bu sefer gelsin kendini tanıtsın, bir kartvizit bıraksın. Yok. Ruha inanan biz, ruhu yaşayan o, faturayı ödeyen yine biz. E bu nasıl ortaklık?

Sonunda yine dönüp aynı yere geliyoruz: “Ne isek O’yuz.” İyi de dostum, O da bizden pek farklı sayılmaz. Belki de bütün mesele şu: ruhu arıyoruz çünkü insan hâli denen bu dar paça hayat, tek başına çekilmiyor. Bir hikâyemiz olsun istiyoruz. Ama gerçek şu: Hikâyeyi ruh yazmıyor, biz yazıyoruz. Bazen yamuk yumuk, bazen çarpık, bazen şahane… Ama bizim elimizden çıkıyor.

Belki de O dediğimiz şey ruh değil; vicdanımız, aklımız, hatamız, inadımız, uyanıklığımız… Yani insanlığımız. Ne isek O’yuz çünkü başka bir şey değiliz. O isek neyiz dersen, cevabı basit: Aynı anda hem hiçiz hem çokuz. Hem saçmayız hem anlamlıyız. Hem yaratırız hem bozarız. Dünya dediğin de zaten bu çelişkinin üzerinde dönüyor.

Hadi şimdi dönüp ruhu beklemeyi bırakalım. Gelsin gelmesin, kendi işimizi kendimiz göreceğiz. Çünkü en sonunda, yolculuğu yapan ruh değil; biziz.

 

Murat Tali

Yazar

Benzer yazılar

1 Yorum

  1. Gülay Şimşek

    Sevgili Murat yolculuğu yapwn biziz tabii ki.
    Ruh, senin her halinle seni, benibizi kabulde. İkiliklerimizden özgürleşince insan olabiliyoruz bence. İnsan bedenin de bir çoğumuz insan değiliz. İnsanlığın ne olduğunu öğrenmeye geldik bence. İnsan olma yolculuğunu da bize ruh öğretiyor(vicdan) dediğimiz yere de olgunlaştıkça, çocuk bilincinden, birey bilincine yapılan bir yolculuk bence bu)o vakit vicdanın sesini duyabiliyoruz. Ben bu beden miyim? Ben zihnim miyim? Düşğnce miyim? Duygu muyum? Bu soruları kendime sordukça, sorguladıkça bunların hiçbiri olöadığımı farkettikten sonra başladı Ruh ile hem halim.Zihin, beden ile beraber olunca ruha dair bir şey katmadığım yıllarda ne kadar maddesel yaşamışım. Kendimi vicdanlı sanırken aslında ne kadar vicdansızlık yapmışım o insan zannettiğim hallerimde. Geçmişte bunlarla doluyken ne kadar yanlışlar ya
    apmışım.
    Çocukluk dediğimiz alanlardan kalanlar, çıcukça devam ediyor savruluyor bçr çok kişi.
    Hep bir boikuk oluyoriçinde ibsanın. Oboşluk ruh ike hamhal olmamanın boşluğu imiş. İnsan olma yolculuğunda olgunluğa geçerken, tüm duygulardan özgürleşmeyi, düşünceler olmadığımızı, beden de olmadığımızı idrak edebilsiğimizde Ruh Ben varım diyerek sesini duyurmaya çalışıyor.
    O sesi duyan daimi sonsuz huzuru da buluyor sanki derinliğinde.
    Yani ben tabii ki kendimi bilirim, kendimi anlatabilirim.Tüm insanlık için aynı şeyi diyemem.
    Ruh eşi konusu içsel kendindeki ikilikleri birleyince, bütünleşmek bana göre. Ruhun cinsiyeti olmadığına göre. Yüzde elli dişil, yüzde elli eril ise ikisiniiçimde birleyebilirsem Ruhum ile hem hal olmak ruh eşini bulmak:)
    Biz hep dışarıds romantik ilişkilerde mi aradık ruh eşini?
    Öyle değil işte ben vazgeçtim artık dışarıda ruh eşi aramaktan.
    Ama yıllardır dedipin gibi kişisel gelişim, spiritüel gelişim bunu empoze etmeye çalıştı. Bangır bangır bağrıldı bizler de aldık bu hap bilgileri.
    Bu konuds katılıyorum sana pazarlama taktikleri yapıldı.
    Önce kendimizle öz ile bütünlşmek, ruh ile hem hal olmak
    İçimizdeki ruh eşi ile tam olmak nasip olsun.
    Bu da tek başınalık denilen ruhsal yolculuktan geçiyor.
    Kolay olsun yol.
    Tek başınalık illa tek olmak değilyanşış anlaşılıyor bu.
    Olgunlukdemek
    Ruh ile kavuşum demek.
    Olgunluk işte.
    Herkes evlenecek çocuk çoluk yapacak diye bir kaide de yok.
    Arayışların bittiği , duygusal açlıkların geçtiği, doyumsuzluk hallerinden özgürleşmek dir tek başınalık(yalnızlık değildir)seçilmiş bir yalnızlıktır.
    Ruh ile kavuşum Aşk dır.
    Ruh eşim. Benden bana. Değil midir?
    Bu aşamaya gelen insan, paylaşmayı bilendir.
    İhtiyaçtan bir ilişki değil bütünlükiçinde beraberlik.
    Tabii ki bunlar karın doyurmuyor diyorsundur:)
    Haklısın.
    Hak edişler işte.
    Çalışıp çabalayıp hayatımızı kazanmaya gayret ettikçe, faturalarımızı ödeyebiliyoruz. İnsan olmak da bu değil mi? madde ile mana alemini birleyen.
    Tak mana aleminde yaşayamayız.
    Madde aleminde de yaşayamayız.
    Bir yine birlemek.
    Marifet de ,hiçliğin ile hakikatını bilip dünya hayatında insanlığını yaşayabilmek de.
    Kah orada, kah burada. İkisini de idare edebilmek.
    Sen de bunu güzel yapıyorsun.
    Kolaylıkla olsun İnsanlığımız.
    Dijital kalemine sağlık:)
    Sevgimle

    Yanıt

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir