Siz kimsiniz?
Nasıl düşündüğünüz, nasıl hissettiğiniz, nasıl davrandığınız ve diğer insanlarla ve çevrenizle olan ilişkileriniz sizi oluşturur. Hatta daha da ötesi, genlerimiz vasıtasıyla atalarınız ve atalarınızın düşündükleri, hissettikleri, davranışları ve çevreleri ile ilişkileri, hatta ve hatta morfo genetik alanın çalışma sahası olan ve kolektif bilinç denilen mekanizma sebebi ile içinde yaşadığımız toplumun, ülkenin, coğrafyanın hatta gezegenin düşündükleri, hissettikleri, davranışları ve çevreleri ile olan ilişkileri, hepimizin oluşumunda etkilidir. Tüm bu deneyimler, hissettiklerimiz, düşündüklerimiz ve öğrendiğimiz her şey ile bizim hakkımızda hissedilenler düşünülenler de bizim biyolojik benliğimize kazınır ve form alır.
Biz insanlar ruhsal-zihinsel intrapsişik varlıklarızdır. Kendi iç gerçekliğimiz dış gerçekliğimizi, dış gerçekliğimiz ise sürekli iç gerçekliğimizi şekillendirip durur. Bu perspektiften bakıldığında insan ekolojik bir varlıktır ve ilişki örüntüleri içinde yaşayan varlıktır ve daha üst bir ekolojik sisteminde parçasıdır. Kişinin birey olarak kendini ortaya koyması, kendisinin kişilik yapısı ve normların dışına çıkan bir tutumla içinde yaşadığı toplumun uyum baskısına karsı kendisini kanıtlama ve farklılaştırmak için ortaya koyduğu dirence bağlıdır. Yani biz çevremize verdiğimiz tepkiler ve kendimizle kurduğumuz ilişkiye göre kimlikleniriz ve form alırız.
Kolektif insan grubunun ortak yaşarlılığını anlatan bir kavramdır. ortak yaşarlılığın doğal ve yegane taşıyıcısı ise bireydir. Kolektif tüm duyguları düşünceleri hisleri anıları hayalleri vs … içinde taşır ve bireysel olarak her birimizin kendi hikayesiyle örtüşen örüntüler yaşamımızda kolektifle etkileşimden hayatımıza dahil olur ve form alır. Form almaktan kasıt tamda katı madde haline dönüşme ve görünür olmaktır yani bedenlenmedir. Form alma bedenlenme dediğimiz şey sadece enerjinin yoğunlaşmasıdır ki içsel olarak taşıdığımız ve çevremizle kurduğumuz ilişkilerde ürettiğimiz enerji yoğunlaşarak form alıp bedenimimizi oluşturur. Yani kısaca bedenimiz biz hangi enerjiyi nasıl deneyimliyorsak onun sadece zahirde ifadesidir. Enerjiniz değişirse bedeniniz değişir.
Yaşayan sistemler-organizmalar- şu veya bu şekilde dışarıya açıktırlar ve her şekilde sürekli bir madde enerji ve bilgi alışverişi içindedirler.
Yaşam ancak üç faktörün ilişkisi ile mümkündür;
Madde – Enerji – Bilgi (informasyon)
Enerji ile maddenin eşitliğini meşhur E=MC2 ile formüle edilmiştir. yani insan varlığı sadece yoğunlaşmış enerjidir ve bir elektromanyetik alandır çevresiyle sürekli etkileşim ve dönüşüm halindedir.
İnsan vücudu Madde-Bilgiden (DNA) oluşmakta ve enerji ile canlanmaktadır. Vücut kendisini, elektromanyetik parçacıklar veya elektromanyetik dalgalar (titreşimler) olarak gösterir. Regülasyonu-düzenlenmesi ve kontrolü ise DNA-Hücre Hafızasındaki bilgiyle sağlanmaktadır.
Yani varlık aslında kendisini bir ilişki şeklinde tanımlar ve bir ilişki içinde var edebilir, bir ayrılık bir bireysellik içinde değil, sınırlı ve bir ilişkinin dışında bir şey olarak değil. Kişi olmak var olmak demek somut bir başkasının karşısında var olmaktır. ve karsısında var oldugumuz kişiler veya şeylerle kurduğumuz ilişki sebebi ile kendiliğimizi tanımlayabilir, ötekinin varlığıyla varlık kazanabilir ve deneyimi birlikte yaratıp yaşantılayabiliriz. Varlık yoksa deneyim yoktur ayrılık yani öteki yoksa da varlık yoktur.
Ancak ötekinin gözünde kendimi görürsem var olduğumu bilebilirim. Yani gözünde gözümüzü gördüğümüz kişi bizim varlığımızı onaylar ve bu sayede hem kendi varlığımızı bilir hemde onunla kurduğumuz ilişki üzerinden dış dünyayı tanımlayabiliriz. insan baktığı ile ilişkidedir. bir kişinin kendisini gösterme şekli o kişinin kişilik özelliklerinden çok ortamla kurduğu ilişki ve ortamdan aldığı etkiye bağlıdır. Yani iç gerçekliğimiz ve dış gerçekliğimiz sürekli birbirlerini yaratır ve bu yaratım esnasında üreyen enerji ise bizim kaba madde formumuzu yani bedenimizi şekillendirir.
Bu disiplin anlaşıldığında aslında bedenlenme dediğimiz bu katı forma dönüşme ve deneyimler silsilesinden geçme süreci yani yaşam, bizim ürettiğimiz enerjilerimizin bir dışa vurumundan ifade edilişinden başka bir şey değildir. Yaşam öykülerimiz- deneyimlerimiz içinde ürettiğimiz tüm enerjiler- bedenimizi şekillendirir. Sağlık veya hastalık, çekicilik veya iticilik vs… herşey bizim içimizde ve ilişkilerimizde üretmekte olduğumuz enerjinin yapısına ve kalitesine bağlıdır.
Tüm yaralarımız ilişkisel düzlemde açılır ve yine ilişkisel düzlemde iyileştirilebilirler. Taşıdığınız yaralara, ızdıraplara ve üretmekte olduğunuz duygu ve enerjilere dikkatli bakın çünkü aynada görmekte olduğunuz bedeni yani siz bunlardan oluşmaktasınız. Yani tekamül dediğimiz şey bir bedenlenme sürecinden başka bir şey değildir, her gün bedenimizi ürettiğimiz enerjilerle yeniden yeniden üretiriz. Kendimizi kendi hikayemiz içinden yeniden yaratırız. Bedeninizde değişmesini istediğiniz her ne varsa bu sebeple aynı zamanda ruhsaldır, duygusaldır, zihinseldir. Tüm bunların ifade bulduğu yerdir beden ve en bilge, kutsal olandır. Beden her şeyin bilgisini taşır derin bir hafızası vardır. Enerjileriniz arındıkça oda arınır değişir dönüşür. Bedeniniz sizinle hisleriniz duyumlarınız semptomlarınız ve hastalıklarınız ile konuşur. Onu dinlemek ve üretmekte olduğunuz enerjilerin farkındalığını alıp bu enerjileri sağaltıp dönüştürdüğünüzde sizde tekamül etmiş iyileşmiş yükselmiş olursunuz. Daha iyi bir beden için daha iyi bir hayat hikayesi yazmanız gerekir. Hikayenizi yeniden kaleme almaya ne dersiniz…