“İnsanoğlu insanların eline teslim edilecek. Onu öldürecekler ama üçüncü gün dirilecek.”
Markos, 9:30-32
16 Temmuz 2015, saat: 03: 25’de bir Yeni Ay gerçekleşiyor. Yengeç burcundaki Yeni Ay’lar inceden bize bir ailemiz olduğunu hatırlatır. Odaklandığımız yeri besleyen duygusal bağların, yaşamın görünmez iskeletini nasıl oluşturduğunu hissettirir. Bu Yeni Ay, odağımızı kendi üzerimize ve kişisel kaynaklarımıza çevirerek, nereden enerji kaçırdığımızı ve nasıl tasarruf edebileceğimizi gösteriyor. Aldığımız nefesi gereksiz açıklamalarla enerji kaybederek mi kullanıyoruz, yoksa amacımıza yönelik bir dikkatin içinde miyiz?
İkili ilişkilerde hala aynı tepkiyi vererek devam ettirdiğimiz kısır döngüler var mı?
Anneye ve babaya saygıyı içimde keşfedebildim mi?
Kendimi benden üstün bir görev içinde keşfedip geliştiriyor muyum, yoksa hala yaşam kaynağımın kıyısında mı turluyorum?
Hissettiğim şeylerin kaynağında ne var, bana nasıl bir yol açıyor?
Önümüzdeki günlerde duygularımızın giderek yükseldiğine tanıklık ederken, köklerimize giden tıkanıklıkların açıldığını hissedebilir, yaşamdan beslenmeye başlayabiliriz. Öncelikle Plüton ve Sirius yıldızının damga vurduğu bir haftaya yelken açtık; bu etki her zaman sessizce keşfedilmeyi beklerken, şimdi fotoğraflarla, Güneş ışınlarıyla hatta varoluşumuzu hatırlatan duygularla her günkü yaşamın içinde sonsuzluğun nasıl gezinmekte olduğunu gösteriyor. Hem biz, hem de ilişkide olduğumuz insanlar; hepimizde kozasından çıkmaya hazırlanan bir kelebeğin duyguları var. Artık yere yapıştığımız yerden yükselmek isteyen hücrelerimizin faaliyetini dinliyoruz. Buraya kadar iyisiyle kötüsüyle geldik, ama şimdi öyle bir yerdeyiz ki ne geçmiş var ne gelecek, ben varım,” diyor. Hatırlarsak Jüpiter Aslan burcundaydı; sanıldığının aksine Aslan arketipi “ego” ya hizmet etmeyi anlatmaz, kendi özünü gerçekleştirebilmek için merkezde kalmayı anlatır. Bu da başkalarına hizmetle mümkündür. Bu açıdan kendi konumunu idrak ederek, merkezini korur ve çemberini genişletir. Uzakdoğu dövüş sanatı teknikleri, dört sabit arketipi; Boğa (toprak), Aslan (ateş), Akrep (su) ve Kova (hava) eylem içinde kullanarak dengeyi yaratmakla ilgilidir.
Aslan’da seyreden Jüpiter ve Venüs, Akrep Satürn’le temas ederek, yaşamın bir yönünden coşku ve destek bulurken, bir tarafında korkularımızla yüzleşeceğimizi gösteriyor. Kusursuz denge, kendiliğinden akışın getirdiği yaşam; zamana yönelik hizmetlerimizle birleşiyor. Şimdi coşkuyla nefes alıp, geçmişteki benliklerimize üfleme zamanı. Yakın çevremizden başlayarak, başkalarını sevindirmek, yeni temellendireceğimiz işler için derin kazdığımız yere buğday tohumları ekme zamanı…
Yengeç’deki bu gezegen toplaşmasının dikkati çektiği gezegen şaşırtıcı olmayan biçimde Plüton. Çocukken soğuk cüce gezegen olarak aklımıza yerleşmiş bu sessiz hizmetkarı açıkça anmanın ve onurlandırmanın vakti geldi. Doğaya dönüş mitinin modern hayatı mutlulukla ele geçirdiği bugünlerde, kendi doğamızı keşfetmek hiç bu kadar gerçekçi olmamıştı. Bu öyle bir gerçekçilik ki, hayal ettiğimiz hayrı, elimizden çıkan işlerde ve aldığımız kararlarda bularak şaşırabiliriz. Gerçek şu ki daha çok şaşıracağız gibi geliyor, hem de öyle sıradan ve alışıldık şeylere oluyor ki bu şaşkınlık, birden hiçbir şeyin boşa gitmediğini her küçük sözün ve eylemin katlanıp, yeni bir günle bize geldiğini görebiliriz.
Ailevi ilişkilerimiz öne çıkıyor dedik, yani kendimizi oluşturan her bir yön bu dönemde kıpırtılı. Her şeyden önce aile bireyleriyle olan ilişkimiz değişiyor, yıllardır diş macununu nereden sıkacağımız da anlaşamadığımız için “sinir olduğumuz” minik hareketler, yerini kabule bırakabilir. Bu kabul sessizce ve en derinden insanları kontrol etmeyi bırakıp, kendimize yönelmekten ibaret. Elbette bunun tersini de yapabiliriz, sinir hissedip, içgüdülerimizin etkisiyle tartışmaya girişebiliriz, eğer karmamız müsaitse bu dönemde bazı ipler kopabilir, kendi yolumuza gitmeyi seçebiliriz. Bu evrenin birbiriyle ilişki kuran parçalarının seçimi, dalga gibi mi davranacağız, parçacık mı, derken kendimizi birbirinin içinden geçen hallerde yakalayabiliriz, böyle bir anda yapacağımız seçim; zamanın ruhuyla uyumlu olmamızı sağlayabilir. Yalnızca Plüton’a bakmıyoruz şimdi, “eskiden” olup bitmiş hallerimize de “annelik” ediyoruz.
Bu sebeptendir ki özel ve ailevi ilişkisi olanlar, yanlarındaki kişiye yabancılaşıp, soğumuş bir yıldız gibi kendi içlerine büzülebilirler. 25 Temmuz’da da Venüs Retrosu geliyorken, ilişkileri gözden geçirmeye itecek bir takım psikolojik dinamikler kendini gösterebilir. Bu kısa ömrümüzde, uzun bir yolculuk; Eylül’e kadar sürecek. Bu süre içinde yıllar geçmiş gibi hissedebiliriz, dahası gerçekten yılları geçirebiliriz de. Kendimizi geride bırakmak, kendimiz olmanın tek yoluyken, bir şeylere tutunmak yıkıcı sonuç verebilir ve bu sonuçlar uzun vadeye yayılabilir. Etrafı kaplayan fırtına bulutlarını tek elde toplayıp, yarattığımız hortumla kendi özgürlüğümüze ve gerçekten sevebilme kapasitemize erebiliriz. Bu yalnızca bizim kalp ritmimize özel bir dansın, evreni gıdıkladığı muhteşem bir aşk. Yoğun duygularımızın tonlarına acı, hüzün, affedilme isteği, başka türlü olsun’du, isimleri verebiliriz. Ama sonra bunların hepsine yukarıdan bakarken , onların değil, üzerinde yükseldiğimiz hortumun gerçek olduğunu biliyor olacağız.
İşte alacağımız kararlara yol açan gözümüzün gördükleri, alnın ortasından bakıyor yaşama. Yaşam da sağın ve solun, geçmişin ve geleceğin olmadığı mahremini açıyor. İnsan, şimdi ilk kez kendisiyle karşı karşıya. Sevgi olarak nefes alıp verirken, sevgi diye tutunduğu ne varsa bırakıyor gökyüzüne… Evine, göklere adımını atıyor. Çünkü biliyor ki mezarlar, yaşayanlar içindir.
Işık Olsun.
“İsa duraklayıp onları çağırdı. “Size ne yapmamı istiyorsunuz?” diye sordu. “Ya Rab, gözlerimiz açılsın,” diye yanıtladılar. İsa’nın yüreği acıyla doldu. Onların gözlerine dokundu. O anda gördüler ve O’nun ardı sıra gittiler.”