Bugün bir paylaşımıma gelen yorum sonrasında “Çok sert mi yazıyorum?” diye düşündüm. Birkaç yazıya bakınca sert olmadığını (kendimce) gördüm. Çünkü yazmak istediklerim ve söylemek istediğim şeyler çok daha agresif ve sert. Bunlar en yumuşatılmış halleri ve aslına bakarsanız hakaret, küfür, aşağılama ya da olumsuz örnek oluşturabilecek içerikler içermiyorlar. Yazılarımı genelde şu ilke doğrultusunda yazıyorum, yukarıdakiler ve aşağıdakiler (şimdi yukarıdaki ve aşağıdaki yok hepimiz eşitiz diyenlere sadece susmayı tercih edeceğim.) ve bu iki kitle arasındaki ilişkiler… Evet basit anlatımı ile tam olarak yapmaya çalıştığım bu, yukarıdakilerin ve aşağıdakilerin tavırları, davranışları, eğilimleri, arzuları, istekleri, yaptıkları, vaat ettikleri ve talep ettikleri üzerine ilerliyorum.
Yukarıdakiler ve aşağıdakiler diye yazdığıma bakmayın, göksel varlıklardan, 4. 5. 6. ve bilumum boyutlardan ve yeryüzünde sürünen insanlardan bahsetmiyorum. Basit anlatımı ile sunan ve talep eden her türlü sistemden bahsediyorum. Bunlar bazen işçi ve patron, bazen imam ve cemaat, bazen öğretmen ve öğrenci, bazen üstat ve yolcu, bezen de ebeveyn ve çocuklar olmakta. Talep eden için her zaman bu talebi karşılayan yukarıda görünür ve çoğu zaman talep eden her birey yukarıda olanın yerinde olmayı arzular ve onun gibi olmak ister. Buraya kadar itirazı olan var mı?
İnsanlık tarihine baktığınızda bütün hikâyenin bu ikisi arasında (çok fazla öğreti ve bilgelik var hatta yaşam süreci) döndüğünü görebilirsiniz. Alma ve verme dengesi, farkındalığın kuantum çelişkisi burada başlıyor. Bu arada kuantum çelişkisi diye bir kavram yok onu bu yazı için ben uydurdum, onun adı kuantum dolanıklık (iki benzer parçacık birbiri ile eşzamanlılığa sahiptir. Bu parçacıklar ayrı yerlerde birbirlerinden çok uzak mesafelerde olsalar dahi birinde olan bir durum diğerini de aynı şekilde etkiler.) aslında. Fakat bu tanıma bakarsanız yazının başlığı Farkındalığın Kuantum Dolanıklığı’da olabilirmiş. Neyse konumuz kuantum değil zaten, biz insanların farkındalık yolculuğunda neler yaşadığıdır.
Evet ne demiştik yukarıdakiler ve aşağıdakiler, sunanlar ve talep edenler, öğreticiler ve öğrenmek isteyenler, arayanlar ve arayışa yanıt verenler, dürtükleyenler ve dürtülenler… Hepsi aynı şey aslında, bir arz talep olayı var ve talep arttıkça arz edenler, talep fazlalığına ve talep edenin zekasına, bilgisine ve yeterliliğine göre farklı kalıplara bürünebiliyorlar. İşte tam da burada tüm dünyada ipler kopmaya başlıyor, zengin daha zengin, ahlaksız daha ahlaksız, dindar daha fazla dindar, hırsız daha fazla hırsız olmaya başlıyor. Sadece olsalar iyi bu yolculukta talep edenin arzına hitap ediyorsanız, onların gördüğünden daha fazla ve daha görkemli olmalısınız. Nasıl mı? Kendimden yola çıkarak bir örnek vereyim, yaklaşık 20 yıl önce Reiki eğitimleri almıştım, şifacılığıma onay niteliğinde başlamıştı eğitimler ve çalışmalar fakat günün sonunda şunu görüyordum, sen istediğin kadar şifa ver insanlar daha fazlasını talep eder hale geliyordu. Ben ne yaptım bu durumda, eğitim vermeye başladım, gidip kendinizi iyileştirin ve şifalandırın diye. Buraya kadar sorun yok, bundan sonra başlıyor asıl hikâye, bazen, ağrılar, rahatsızlıklar, moral bozuklukları, kederli anlar yaşadım tam da oralarda bir yerlerde, “Hocam siz neden hasta oluyorsunuz?” “Neden moraliniz bozuluyor?” “Neden mutsuz oluyorsunuz?” tarzı dönüşler alıyordum. Hepsine cevabım aynıydı, “Ben insanım”, bu yüzden acı çekerim, üzülürüm, mutsuz olurum, dibe vurabilirim, sevinebilirim, öfkelenebilirim, sevmeme hakkımı kullanabilirim! İşte tam olarak burada başlıyor tüm dünyadaki absürt yolculuklar. Aşağıdakilerin arzuları doğrultusunda kusursuz kıldığı yukarıdakiler; zayıf, güçsüz, hasta, mutsuz, üzgün olamazlar. Ve bunu gören yukarıdakiler, sahte gülücükler, ruhunu yansıtmayan olumlamalar, düşüncelerini filtreleyip yapılan yayınlamalar yani kocaman iki yüzlülük hikayeleri…
Bugünkü konumuz, farkındalık yolculuğunun kuantum çelişkisi olduğu için, diğer tüm ikilikleri (zengin fakir, tok ve aç vb) es geçerek yazıma devam edeceğim. Evet… Ne diyorduk, arz ve talepler… Son zamanlarda bu çelişik ve dolanık durumlarla ilgili çok yazılar yazdım. Kimi üzerine alındı, kimi küstü kimi de delidir ne yapsa yeridir tavrına büründü. Gelin hep birlikte bu çelişkileri birlikte analiz edelim. Bu arada tüm bu yazı ve bundan önce yazılmış tüm yazılar, işinin ehli olan her bireyi hariç tutarak yazılmaktadır bilginiz olsun.
Farkındalığın Kuantum Çelişikliği 1… Akışta Olmak…
Evet, hayat döngümüzün en kaprisli kelimesi bu “akışta ol’mak”… Müdahale edilmemiş her yaşam köleliğin habercisidir der dururum. Eylem ve emek gerekiyor ki güzellikler ortaya çıkmalıyı ısrarla savunurum. Fakat konu ben değilim, akışta olmak cümlesini bağıra çağıra kurup, sonra da paylaşımları ile farkındalık yaratmak için sürüden ayrıl diyen arkadaşların çelişik davranışları konumuz. Evet, sürüden ayrıl dediğin anda akışta olmuyorsun zaten 😊 sizce de çelişkili bir durum değil mi? Üstelik günümüzün revaçta olan kuantum bilimine göre hepten çelişkili bir durum. Çünkü hiçbir parçacık akışta değil, onlar sürekli farklı yerlerde dolanıp duruyorlar… Şimdi akışta ol diyen biri, uyan diyebilir mi? Bence dememeli, çünkü kişi zaten akışta ve yaşıyor hayatını ve orada ne kadar mutsuz olsa da mutlu aslında… Öyle değil mi?
Farkındalığın Kuantum Çelişikliği 2… Her şey olması gerektiği gibi oluyor…
Evet, her şey olması gerektiği gibi oluyor fakat senin oldurtman içinde eyleme geçmen gerekiyor. Zaten bu sözü paylaşan çoğu insan, günün sonunda olması gerekenin olduğu bir dünyada, bazı şeyleri oldurtmak için evrene mesajlar gönderip duruyor. Sizce de çelişik bir durum değil mi? Bence öyle. Tam da burada yine bağırmaya başlıyorum işte; hey siz talep edenler bunu görün çünkü olması gerektiği gibi olduğunu söyleyen zatı muhterem, oldurtmak için çok fazla meditasyon yapıyor, kampa giriyor, inzivaya çekiliyor, yani kendisi için yazılmış olan plana ihanet ediyor. Ne dersiniz burada hatalı mı bakıyorum dünyaya?
Farkındalığın Kuantum Çelişikliği 3… Tanrı kavramı…
Bu en çok takıldığım ve bağırdığım konuların başında geliyor. İşin içine tanrı ve onun öğretileri giriyorsa, insanlık olarak bizim defolup gitmemiz gerekiyor. Hele ki kişisel gelişimcilerin tanrı tanımlamaları beni iyiden iyiye şaşırtıyor. İçimizde, dışımızda o her yerde. Yapan O, izleyen O, deneyimleyen O… Tam da burada bir soru soruyorum; “3 yaşındaki bir çocuğa tecavüz eden adamın içinde de O mu var ve bir adım daha ötesi tecavüze uğrayan 3 yaşındaki çocuğun içindeki de O mu? Buna nasıl yanıt verilir ben bilemiyorum, çünkü bu kavrama başından sonuna kadar inanmıyorum. Kimse bu saçma inanca saplanıp, O kendini parçalara ayırdı bende kendini deneyimliyora inanıp da ortalığa düşmesin. Çünkü bu bakış açısı; suçu, suçluyu, katili, hırsızı ve her türlü ahlaksızlığı kabul etmek anlamına geliyor. Kabulde olmak bir sonraki konumuz burası tanrı kavramına yaklaşımı irdelediğimiz yer. Bazen ve hatta sık sık görüyorum, bu fikri savunanlar günün sonunda kızacak ve öfkelenecek çok şey görüyorlar. İyi de tanrın deneyimliyor bunu, ne diye onları görüyorsun. Ah bir de görmeyenler var ki onlar daha feci çünkü onlar gerçekten deneyimleyenin tanrı olduğuna inanıyorlar. İnsanlık olarak fecaat haldeyiz anlayacağınız.
Farkındalığın Kuantum Çelişikliği 4… Kabulde olmak…
Kabulde olmak, benim için; faşizmin dikta rejimiyle yoksul halklar üzerine kurdukları korku imparatorluğu ile din adamlarının cahil insanlar üzerinde kurdukları ve yine tanrı korkusu ile bezeli sindirme politikası gibidir. Neyi kabulde olmamız gerekiyor biliyor musunuz? Bir projeniz var onun için türlü çalışmayı yapıyorsunuz ve günün sonunda bir beklentiniz var. İşte o beklenti, sizin istediğiniz gibi sonuçlanmazsa mutsuz olmak sonucu değiştirmeyeceği için, kabulde olmanız bir anlam ifade edebilir. Fakat bu sizin “her şey olması gerektiği gibi oluyor” diyerek salıvermenizi değil, yine ısrarla savunduğum emek ve çaba ile bu durumu düzeltileceğini fark etmeniz gerekiyor. Kabulde olmak ve teslimiyet ortalamada aynı sebep sonuç ilişkisi içerisinde yer aldığından günün sonunda, bu cümle ve davranışta talep edenler için hastalıklı bir sonuç yaratıyor.
Evet ne diyorduk, talep edenlerin ve arz edenlerin dünyasında yaşanan bu çelişik durumlar sadece bu başlıklarda değil daha fazla başlıkta irdelenebilir. Siz bu yazıda kendinizden bir şey bulabildiniz mi? Sizin yukarıda ve aşağıda gördüğünüz kimler var? Yukarıda gördüğünüze nasıl davranıyorsunuz ve neler bekliyorsunuz? Aşağıda gördüğünüze nasıl davranıyorsunuz ve neler bekliyorsunuz. Ve size sunulan bilgiler ile bunları sunan kişinin birbiriyle bağını görebiliyor musunuz? Ne kadar samimiler? Ne kadar gerçekçiler? Bolluk bereket enerjisi uyumlaması yapan şahsın halen bolluğa (bazıları bolluğu ve bereketi parayla eşleştirmeyin demişti, farklı alanlarda da bolluk ve bereket elde ediyor olabilir demişti bir aralar… Evet talep edenlerin çokluğuyla bir bolluk ediniyor orası kesin) erişemeyişinin nedenini görebiliyor musunuz? Kutsallaştırılmış öğretilerine, fikirlerine ve eylemlerine yönelik basit eleştiriler yaptığınızda size geri dönüşlerine bakın, gerçekten savundukları kadar bilgeleşmiş ve olmuşlar mı görün? Her anlatana inanmayın ve her sunduklarını mavi/kırmızı hap gibi almayın. Sorgulayın, görün, araştırın, başka kaynaklara bakın, alternatif fikirleri inceleyin, savunduğunuz şeylerin karşıt fikirlerini öğrenin, neden böyle düşündüklerini tespit edin. Sonrasında açığa çıkacak gerçekliğe siz de şaşıracaksınız buna emin olabilirsiniz… Denemesi bedava, yol orada, iz orada, sunanlar orada ve talep edenlerde her yanınızda… Görün ve uyanın…