Ya o şeytan sen isen

Allah’a ulaşmamızın ve en büyük ızdırabımızın asıl sorumluları içimizdeki şeytandır. Kimdir şeytan?

Şeytan Allah’ın yaratımlarından ve en harika yaratımlarından biridir. O ateşten yani nurdan yaratılmıştır. Çok kuvvetlidir. Ancak insana secde etmemiştir. Çünkü onun içindeki Allah parçasını görememiş tanıyamamıştır. Allah’ın özünün insanda zuhur ettiğini gören melekler ise hemen secde etmişlerdir. Yaratılmışların en şereflisidir insan çünkü rabbin vekilidir.

Her insanda kendi içinde bir şeytan taşır. Kendi içindeki Allah özüne yabancı onu tanımayan insanın ızdırabının ve Allah’a ulaşmasının önündeki en büyük engeldir. Kendi değerini bilmeme ve kendini sevmeme. İşte insanın kendi içindeki Allah’ı tanımamasının sonucu kendi içinde tezahür eden karanlıktır şeytan, ışığımızın ardında kalan sakladığımızdır.

İşte bu bizim karanlığımız gölgemizdir. Işık (bilinç) olmadan Gölge (bilinçdışı) olmaz. Gölge kaçınılmaz bir olgudur ve insan doğası gölgesi olmadan bütünleşemez. Gölge içgüdüsel insandır.
Maskelerimizin arkasında kalan sevilmemiş ihmal edilmiş ihlal edilmiş infantil çocuktur. Eğer onu kabul edip sevgi vermezseniz, ilahi sevginin onu şifalandırmasına izin vermezseniz, kabul edilmediği ve şifalanmadığı oranda sizin için tehlikeli olmaya başlar.

İçimizde engellediğimiz her şeyi yapmak isteyen, olmadığımız her şey olan, gizli saklı utandığımız her şeyi temsil eden aşağılık bir varlıktır. Burası farkında olmadan başka insanlara yansıtarak içimize almaya kabul etmeye kucaklamaya çalıştığımız karanlık ve gizemli yanlarımızdır. Eğer karanlığınızı gölgenizi kabule edip kucaklarsanız ilahi sevgi huzur ve teslimiyet içerisinde olursunuz. Eğer bastırır görmezden gelir ve yansıtırsanız. Korkan, şüphe eden ve kaygılanan biri olursunuz. Kendi içimizdeki ışık ve gölge, Habil ve Kabil gibidir. Kabul edilip kucaklaşmayan gölge sizi ortadan kaldırmaya çalışır ve bunu kendi kendinizi sabote ederek yaptırır size. Sizin kendi kendinizi sabote ettiğiniz yaşam deneyimleri ve gerçek duygularınızı görmezden gelerek bastırarak yok etmeye çalıştığınız tüm olumsuz duygularınız daha da yıkıcı ve dramatik sonuçlar doğuracak şekilde büyüyüp genişler.

Gerçek ilişkiler yakınlıklar kuramazsınız. İlişkileriniz sadece yara kardeşliğidir. Biz kendi değersizlik, utanç, suçluluk vs. gibi olumsuz duygularımızı başkalarına yansıtırız. Bunun için seçeceğimiz en uygun kişi tabi ki partnerimiz yakın arkadaşlarımız ve ailemiz olacaktır.

şeytan

Ve hep bir zavallı ben ve kötü onlar var olacaktır. Siz hep kurban olarak yaralı kalacak gücünüzü başka insanlara verecek ancak size yapılan kötülüğün aynısını yine bu gölge mekanizması sebebi ile yansıtarak bilerek veya bilmeyerek başkalarının faili olacaksınız. Döngü içerisinde ya kurban veya fail kalacaksınız.

Yaralı, karanlık, sevilmeye layık olamayan beni diğerlerinden saklamak için görülmesinden hoşnut olduğumuz, iyi sevilesi bir insan üretmeye çalışırız. Ancak bu bir maskedir. Sosyalleşme, uyum ve sevgi ihtiyacımız sebebi ile herkesin onaylayacağı seveceği ve kabul vereceği tehlikesiz bir kişi olmak isteriz. Eğer siz içinizde gerçekte olduğunuz kimseniz o olmaya utanıyor veya korkuyorsanız sadece sahte olacak ve gerçekliği ve ilahi sevgiyi deneyimleyemeyeceksiniz. Bu ise kendi kendini cezalandırmaktır. Sizde sevilmeye layık olamayan utanç duyduğunuz bir şey vardır ve bu en derinde değersizlik hissi yaratır ki gerçekte Allah için siz çok değerlisiniz. Çünkü bizler onun ilahi çocuklarıyız her birimizin ruhunda, varlığında onun bir parçası var. Aydınlığı ve karanlığı ile birlikte.

İnsan gölgesiyle yüzleşmedikçe, onu projekte eder durur ve bu durum ruhta derin yaralara yol açar.” Jung.

Peki, bunu neden yaparız? Neden, gölgemizle yüzleşmek bu kadar dehşet verici? Cevap basittir. Korkarız. Acıdan korkarız. Kendi olumsuz duygularımızdan korkarız. Kötü olmaktan sevilmemekten korkarız. Korku bizim en derin en gerçek duygularımızı hissetmemek için kendimize koyduğumuz bir koruma kalkanıdır. Çünkü bu duyguları hissetmek bizi dehşete düşürür, utandırır, suçlu hissettirir. Ama gerçek neyse odur. Biz onu inkar etsek de hakikat değişmez. Ve ret ettiğimiz her duygu ve deneyim, kabul vermediğimiz her gölge, kendi ruhumuzun derinliklerinde birikir ve iltihaplanır. Sonuç hasta ruhlar ve derin ızdıraplar. İşte bu acıdır. Acı ruhun büyümesi için gereklidir. Doğum sancıları gibi acı ruhun sevgi olamayan her şeye verdiği tepkidir. Ruh sevgi olmayan her şeyi bünyesinden acı çekerek atmaya çalışır. Eğer bu acıların çekilip buradaki yükün ve tortunun boşalmasına açılmış yaraların iyileşmesine izin verirsek. Bu yaralardan boşalan cerahatlerin yerine ilahi sevgi dolar. Bu iyileşmedir. Acı ruhun dönüşümü için ihtiyaç duyduğu yakıttır ve eğer hissedilip ifade edilip salıverilmesine izin verirseniz tamamen geçer unutulur ve sevginin kucaklayan saran besleyen rahatlatan huzuru kalır. Biz ağlar gibi görünürken aslında ızdırap çekiyor gibi görünsek de aslında olan ızdırabın salıverilmesidir.

Acının dönüşümünü sağlayabilmesi için ilk önce acıyı kabul etmek ve ona izin vermek gerekir. Acınızın içinde kalın. Öylece sadece kalın onu kucaklayın onun öz sebebine doğru inin. Onu hissetmek için izin verin kendinize şefkatli olun ve Allah’a onu hissedip dönüştürülmesi için dua edin. İşte bu şifadır. İşte bu simyadır. İşte bu dönüşümdür. Eğer acınızı bastıracak olursanız başka başka yeni acı katmanlarının yaratılmasına ve bataklığa daha çok gömülmenize sebep olacaktır.
Ruhunuzun elini tutun, Allah’ınn elini tutun, ışığınızı acıdan korkup söndürmeyin, ışığınızı güzelliğinizi parlatın. Işığımız ruhumuzun durumunu gösterir. Bizim ruhsal seviyemizde kendi karanlığımızı ne kadar kucaklayıp ifade edilmesine izin verebildiğimizle orantılıdır.

Bizim asıl gücümüz kendimize tamamen insan olmak hakkını verdiğimizde ancak ortaya çıkar. Tüm eksikleri ile olduğumuz gibi gerçek bir insan olmamıza izin verirsek. Derin bir bilgelik kabul ve sadelik yaratırız. Bu bizim içimize daha çok ilahi sevginin dolmasına sebep olur ki ilahi sevgi tüm yaraları iyileştirir.

Ruhumuzun öz kopyasında Allahtan geldiğimiz ve ona döneceğimiz kodludur. Bizim bunun sorumluluğunda ve farkında olmamız gerekir. Kendimizi ilahi sevgiye ve Allah’a açarak kendi özünüzün ifade bulmasına ve yaşanmasına izin verin.
Kendi karanlığınızın gözlerinin içine bakmaktan, yaralarınızı ve gerçeğinizi hissetmekten sizi her gün alıkoyan şeyler nelerdir? Bir düşünün ve belki bir kaçını değiştirmekle işe başlayıp neler olacağını görmek istersiniz.

 

İLAHİ SEVGİ DUA

Rahman ve rahim olan Allah’ım. Benim sevgili yaratıcım. Kalbimin ruhumun sahibi, ben senden razıyım sende benden razı ol.
Rahman ve rahim olan Allah’ım. Benim kendi gerçeğimi hissetmeme, ifade etmeme ve yaşamama yardımcı ol. İlahi sevginle beni ve yaralarımı şifalandır ve seninle daha çok dolayım.
Allah’ım, beni kendi karanlığımla karşılaştır. Onu tanıyayım o benim diğer yarımdır. Nefsimdir. Allah’ım onu senin ilahi sevginle yatıştırayım sakinleştireyim. Ona sevgimi ve kabulümü vereyim. Allah’ım bizi ilahi sevginle evcilleştir. Bizi bize bırakma.
Bana kalbimi açmam ve kalbime senin ilahi sevginin dolması için yardım et. Ruhumun ışığının senin aşkınla parlamasına izin ver.
Şimdi ve sonsuza kadar
Amin.

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir