İnsanın Yolculuğu II – Rahim – Spermin Bilgeliği

Bir önceki yazımızda Anne ve Baba Kimliği‘nden bahsetmiştik, şimdi sıra geldi rahime ve spermin bilgeliğine

Tohumu çatlatan hakikat, doğumun başlangıcına kadar secde eder rahmin duvarlarında yankılanan kalbin sesine…

Çoğalmak içgüdüsel bir eylemdir. Her canlı, vakti geldiğinde doğumun sancısını taşır içinde ve kokusunu yayar evrene. Rahmine yaşamı çekmek isteyen dişi; sesi, kokusu, bedeni ve davranışları ile erkeğini davet eder kendisine. Hayvanlar aleminde bu daveti sadece güçlü olanlar kazanırken, insan dünyasında ise sevgi ve aşk kazanıyor. Üremenin ve rahme dolmanın hazzını yaşamak isteyen dişi, kendisi için en doğru seçimi yaptıktan sonra, tohumu kabul edip, yaşama yeni bir can katmaya hazırlık yapar ve bunu bir tören ile gerçekleştirir.

Dünya, insan ve hayvanlardan sonra kalan tüm varoluşun rahmi olarak kendini doğuma açar. Dünyanın, rahim olarak kendisini sunduğu, ağaçlar, çiçekler, bitkiler, otlar yani tohumu çatlayan her türlü yaşam mucizesi dünyanın rahmine sunar kendisini. Dünyanın döllediği yaşamların içinde şehvet barınmaz, onda toprağın, suyun, güneşin ve havanın birliği söz konusudur. Şehvet, insan ve hayvanda olduğu için, cinayetler ve ölüm rahme ulaşmanın mücadelesinde kendisini açığa çıkartıyor. Her doğumun bir ölüme gebe olması bundandır.

Her tohum, varoluşun bilgeliğini taşıyor ve rahme kendi bilgileri ile geliyor. Rahimde tohumu bekleyen yumurtanın da bilgeliği, tohum ile buluştuktan sonra başlıyor. Bir ağacın tohumu toprak altında iken suyu beklerken, bir çiçeğin tohumu da çoğalmak için bir hayvanın ziyaretini bekliyor ve onun ayakları ile taşınıyor bir başka çiçeğin rahmine.

Bütün doğumlar, tohumun ve yumurtanın evrensel bilgeliğini içinde büyüten rahmin, varlığını kutsar şekilde açığa çıkıyor.

Rahim -Spermin bilgeliği

Güneşin, suyun ve havanın rahmanlaştığı ve toprağın rahimleştiği mucizevi doğumlarda, eril olan her canlının da bu enerji ile yaşama yön verdiğini hatırlamak gerekiyor. Tohumu üreteni değersiz kılan ve doğumu yapanı kutsal gören bakış açısının, kendisini terk edip, her eylemi kutsaması gerekiyor ki yaratılış kendisini tamamlasın.

İnsan, kendi yaratımını cehenneme çevirmek için elinden geleni yapan bir varlık olarak dünya üzerinde saltanat sürmeye devam ediyor olsa da hayvanlar arasında, doğuma aracılık eden her varlık kendi içinde kutsal görünmekte. Babanın eril enerjisi olmadan anne, annenin de dişil enerjisi olmadan baba ve ikisinin yaşam enerjisi olmadan da çocuk, yaratılış planında eksik kalacaktır.

Toprak, ağaca isyan edebilir mi? Rahmim olmadan sen çoğalamazsın diye. Güneş ağaca kükreyebilir mi? Işığımı vermezsem büyüyemezsin diye. Su, evrene rest çekebilir mi? Ben olmazsam hepiniz ölürsünüz diye… İnsanın gudubet sancısı değil midir? Her şeyi kendisinden bilmek. Bu yüzden yakmaz mı ego denen ateş insan varlığını? Bu yüzden eksilmez mi insanlığın duygusu kalplerden?

Bu arada, toprağı rahim olarak nitelendirdik lakin, hava ve su da bir rahimdir canlılar için. Rahmetini tüm rahimlere bahşeden güneş ise kendi kutsallığı ile tüm uygarlıklarda çok uzun süre tanrı olarak atfedilmiştir bu yüzden.

Varoluşun, ortaya çıkışı her ne kadar cennetten kovulan Adem ile Havva gibi görünse de doğum onlardan çok önce güneş ve toprak arasında başlamıştı zaten. Yazı serimizin bir sonraki başlığı DOĞUM olacak…

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir