Sır perdesinin arkasındaki İnsan

….

İnsanoğlu kendi varoluş yolcuğunun başından beri yaşamaya ve hayatta kalmaya çabalamış bir türdür. Bu var olma mücadelesi esnasında bilinen tarihin anlattığı avcı toplayıcı topluluktan yerleşik hayata geçişi ve yazının ortaya çıkışı ile kendi yolculuğunu sonraki kuşaklara aktarmaya başlamıştır. İnsanlık tarihine inançlar kutsal varsayılan dinler ile girmeye başlanmış gibi görünse de işin aslı öyle olmamıştır. Bunun en büyük kanıtı ise günümüzde yeni keşfedilen ve dünyadan tamamen bağımsız olan kabilelerin inançlarıdır.

Sır perdesinin arkasındaki İnsan

Tüm inançların iki tür besleyici unsuru vardır, bunlardan birincisi ve bana göre en önemlisi ölüm ve sonrasındaki hayat, diğeri ise bilinmeyene duyduğu korkudur. Ölüme yüklediği anlamların ardında ise karanlık zamanlarda gerçekleşen doğa olaylarına verdiği kurbanlar ve bunların tekrar olmaması için yeni bedenleri adak olarak sunması ile başlayan bir inanç kültünün oluşmasına sebep olmuştur. Ansızın gelen tabiat olaylarının ardında herkesin değil de bazı kişilerin ölmesini seçilmiş bir adak töreni ile anlamlandıracağını düşünen insan, ritüellerinde, en taze, en genç, en masum olarak kimi gördüyse onu kurban olarak seçmiş ve korktuğu bu tanrılara adamıştır.

Bağışlanma, affedilme, tekrar aynı kötü kaderi yaşamama ve daha fazla kurban vermeme adına zamanın döngüleri içerisinde kabile içinde yaşayan insanlar, ilahi olduğunu düşündükleri bu karanlık can alıcı güce daha fazla insanın kanını akıtarak inancın hikayesinin kalıplarını oluşturmuşlardır.

Avcı toplayıcı ya da yerleşik hayata geçip çiftçilik ile uğraşan kitleler günün sonunda derin korkuları ile uğradığı her türlü kıtlık, sel, deprem, güneş tutulması, hayvan saldırıları, yanardağ patlamaları sonrasında korkuyu uzaklaştırmak için ses çıkartan kişileri kendilerine ilahi önderler olarak seçmişlerdir. Günümüzde bir hayvanı korkutmak için kullandığımız gürültü çıkarma olayının ilkel benliğimizde yer ettiğini düşünüyorum. Korku kovucu ilahi önderlerin kullandığı davullar, yaktıkları ateşler ve çıkardıkları seslerin tamamı çevrelerini saran yırtıcı hayvanları kovmak için gerekli olan çabalar olduğunu konusunda tezlerim var.

Sır perdesinin arkasındaki İnsan

İnsan ıssız ve vahşi hayvanların olduğu, garip seslerin çıktığı bir bölgede, daha fazla ses çıkartıp o sesleri susturmayı, ateş yakıp çevresini görmeyi ve gelebilecek saldırıları engellemeyi düşünür ilk olarak. Bu hal tanıdık geliyor mu? Evet, ne diyorduk inançlar ve yaşamın içindeki insan…

İnsanların çok tanrılı dinlerden tek tanrılı dinlere geçişinin çok fazla miti ve öyküsü vardır. Fakat bilinen ilk tek tanrılı dini inançlar; Mısır, Sümer ve Babil’lerde vardı. Hatta Mısır firavunlarının öğretilerinin Musa tarafından Ortadoğu bölgesine taşındığına dair de çok fazla bilgi ve belge bulunmakta. Bugün dünyaya hakim olan üç inancın ortak karakterleri olan kişiler, günün sonunda aynı mistik hikayeler ile beslenmekte ve toplumlara bunların olağanüstü güçleri ve eşsizlikleri bir mucize gibi anlatılmakta.

Bu hikayelerde, neye ve kime çok inanırsan onun sanrısını görmeye başlarsın düşüncesi baskın bir inanış kültü olarak toplumların yaşamlarına yerleşmiştir. Hangi dinin ya inancın yaşam formuna bakarsanız bakın, orada yüksek oranda inanç kültü görebilirsiniz. Hindular Şiva’yı, Hristiyanlar Meryem ve İsa’yı, Budist’ler aydınlanmış üstatları, tasavvuf ile uğraşanlar şeyhini ve kabile üyeleri de iyi ruhları görüyor… Bütün dinlerin hikayeleri ve beklentileri birbirine benziyor. Her birinin kendi içinde bir ilahiliği ve erme katmanları yer alıyor. Hindu kast sistemi gibi dinlerin de kendi içinde kast sistemleri yer almakta. Bu her inancın en küçük nüvesinde bile kendisini gösteriyor. Ast üst ilişkisi, pir mürit ilişkisi, koşulsuz teslimiyet, dünya nimetlerinden vazgeçme, karanlık yanlar, günahlar, sevaplar, iyilikler hepsi bu döngünün yapı taşları oluyor. Daha doğrusu değirmenin çarkını çeviren suyu.

Sır perdesinin arkasındaki İnsan

Bütün bu resme uzaktan bakıp tüm renkleri görmeye başlayınca fırça darbelerini tanıyınca daha büyük bir şeyin var olduğu düşüncesinden de özgürleşip, o gördüğün her şeyin üzerine çıkmayı seçiyorsun. İşte orası senle beraber evrenin de var olduğu yer oluyor.

Her inanç kendi yolunun ayrıcalıklı olmasını sağlamak adına kendi sözlüğünü ve terimlerini üretiyor. Üretilen her sözcük, ifade edilen her terim, inancı halklardan koparıp üstün bir varlığın yansıması olarak göstermek için kullanılıyor. Herkes bu kapıdan girmesin, bunu anlayan ve merak eden gelsin ya da anlamak isteyen gelsin bakış açısı ile toplumun kendi karanlığında hüküm sürmesine ve kendilerini de o toplumun üzerinde bir yerde görmelerine imkan sağlıyor. Bana göre bu yaratılışa yapılan en büyük hakaret hatta ihanettir. Yol erenleri diye anlatılan herkesin de buna gerçekten inanıp sözde egosuz görünüp en yüksek ego ile el etek öptürmesi (papazlar, kardinaller, rahipler, hacılar, hocalar, şeyhlerin hepsinde var) hizmet etmek için var olduğu yola ve insanlığa da en büyük saygısızlıktır (yine bana göre)…

Ben hak yoluna teslim oldun, erdim, sustum, geri çekildim, hiçlik mertebesine eriştim, şeyh oldum, pir oldum, yol oldum, hak yolunda bir makam oldum ve makamlar aşarak post sahibi oldum, post’a oturup sema döndüm… Kendimi yaratana yakın hissetim, onun nefesini içime çektim, onun için gözyaşı döktüm… Bunlar benim için bilinen ilk tarihsel inanç modellerinin tapınma ve yorumlanmamış teslim olma yöntemlerinin ötesinde bir şey değil. Dağları yürütenlerinden, kuşları konuşturanlarına, ölüleri dirilteninden, güneşi saklayanlarına varana dek her mucize dilencisinin bir hikayesi var bu inanç kültleri içerisinde… Ve ben diyorum ki, tüm alemde bugün dile gelen her bir inancın, dinin, kitabın tek var oluş amacı, bana yani insanlığa hizmet etmek… Oysa dönüp geriye baktığında ve bugünü izlediğinde, tüm dünya insanları bu inançlara, dinlere ve kitaplara hizmet ettirilmekte ve kurban edilmekte. Kutsallığı insandan alıp, bu inanç ve kitaplara verdiklerinden beri de insanlık daha fazla katledilmekte ve yok edilmekte.

Ne var biliyor musunuz? İnsanın sadece sevmeye, saygı duymaya, kabul görmeye ve erdemli olmaya ihtiyacı var… Gerisi sadece teferruat ve kocaman laf kalabalığı bana göre…

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir