Varoluşçu felsefenin önemli temsilcilerinden Alman filozof Heidegger, “Tefekkür,teşekkürdür.” der.
Düşünmek, insanı diğer yaratılanlardan ayıran ve insan olmanın farkını sorgulatan en önemli özelliktir.
Düşünmek ve bunu ifade etmek insan ruhunun teneffüs şeklidir. Bedenimizin nasıl oksijene ve nefes almaya ihtiyacı varsa, ruhunda içsel olarak konuşmaya yani düşünmeye ihtiyacı vardır. Bu anlamda insanın kendini bilme, bulma arayışında her anlamda varlığını teyit etmek için düşünebilme yetisi hayati önem taşır.
Bunu en çarpıcı belirten ifade dinimizde düşünmenin önemini vurgulayan “Bir anlık tefekkür, bin senelik nafile ibadetten hayırlıdır.” ifadesidir. Düşünmenin insan için ne denli önemli olduğu, onun asıl ve birincil yapması gereken eylem olduğunun altı çizilmiştir.
Düşünmek gerek maddesel anlamda gerek manevi anlamda insanı her açıdan ileriye taşıyan, farklı bağlantılar kurduran bir eylemdir. Bilim açısından baktığımızda insanlığın gelişmesinin altında sistemli düşünme ve bunu bilim ve teknolojiye aktarma becerisi yatmaktadır. Manevi, İlahi açıdan ise derin ve sakin düşünceyle, beynin dalga boyunu değiştirebildiğimiz meditatif hallerde farklı tradisyon ve dinlere göre değişen isimlerle, özümüzle, ilahi kaynakla, yüksek benliğimizle bağlantı kurabildiğimiz özel anları yakalayabilme gerçeğidir.
Derin ve bilinçli düşünmek insanı farklı boyutlara taşıyan, beyinde farklı bağlantılar kurulmasına yol açan bizi özümüze yaklaştıran nefes alma yöntemidir. Bunu yapabildikçe insan kendinde var olan kayıtlı bilgilere, kodlu bilgilere erişimi sağlamaktadır. Bir nevi insanı yazılım programına ulaştıran anahtar gibidir. Birçok değişik dinlerden ve öğretilerden üstadın tefekküre, düşünmeye önem atfetmesinin ardında yatan sebep sanırım insanın daha yüksek bağlantılara ancak derin düşünme sayesinde ulaşılabildiğini tecrübe etmeleri ve bilincine varmalarıdır.
Yapılan son bilimsel çalışmalar, beynin bir kas gibi çalıştığı, ne kadar çok ve sistemli düşünürsek beynimizin o kadar verimli ve iyi çalıştığını ortaya koymaktadır. Bununla birlikte düşünmenin, beyni bilinçli çalıştıran faaliyetlerin yeni nöral bağlantılar kurduğu bilimsel çalışmalarla ortaya konmuştur.
Karşılaştırmalı olarak ele alırsak sağlam, sistemli düşünen ve sorgulayan bir beyinle, fazla düşünmeyen, gündelik hayatın bilgileriyle yetinen bir insanın beynini kullanma, çok yönlü düşünme becerisi aynı değildir. Gerek hayata bakış açısı gerek kendini bilme, bulma ve daha yüksek gerçeğine ulaşma şansı aynı değildir. Düşünen,sorgulayan, araştıran kendi üzerinde emek sarf eden insan potansiyelinin ne kadar yüksek olduğu gerçeğine varacak, fazla düşünmeyen, sorgulamayan insan ise olanla yetinecek, kendisinin daha yüksek bir versiyonuna ulaşabilme yetisi olduğunu fark edemeyecektir.
Bizlerin Yaradan’a teşekkürü, tefekkür etmektir. Çünkü O’na en yaklaştığımız, varlığımızı onurlandırdığımız, kendimizle en derin bağlantıyı kurduğumuz anlardır. Düşünmek eylemi varlığa gelmenin en büyük lütfü ve onurudur. Tanrı huzurunda yaptığımız en önemli, en hayırlı eylemdir.
İnsan tefekkür ettikçe şükür eder. Yaradan’a ve sisteme bağlayan köklerinin farkına varır. Bizler her ne kadar birey olarak varlık göstersek de hepimizin aslında aynı kaynaktan beslendiğini, aynı köklere ait olduğumuzu idrak ederiz. En derin düzlemde “Bir” olduğumuzu, ayrılıkların görüntü olduğu farkındalığını kazanırız. Tefekkür varlığı kuşatan düşüncedir bizi ”Bir” olana eriştiren, Onu idrak ettiren insana verilmiş en üstün eylemdir.
Düşündükçe, idrak ettikçe bizi aslımıza bağlayan köklerimiz daha da güçlenir. En büyük ibadet bilinçli düşünmektir. İnsanı kendine yaklaştıran sonsuz evrendeki gerçeğini görece ve kısıtlı da olsa kavratacak, anlatacak bu kabiliyetidir. Yaradan bizi düşünelim ufkumuzu enginlere açalım, farklı yollar bulalım ne denli muazzam bir yaratımın tezahürleri olduğumuzu anlayalım diye yaratmış ve bunun için akıl vermiştir. O’dan gelip O’na dönme yolculuğunda bunu bize idrak ettirecek farkındalığa ancak bilinçli, derin düşünme ve sorgulama yoluyla ulaşabiliriz.
Tefekkür, insanı özüyle buluşturan, özünü konuşturduğu, kendisiyle derin bağlantılar kurduğu her insana verilmiş bir nimettir. Yaradan adaletli olarak bu kabiliyeti herkese vermiştir. Ve bu yönümüzü hakkıyla kullandıkça daha yetkin bir insan olacağımızın işaretleri aslında çok açıktır. Kutsal kitabımızın ilk kelamı “Oku” derken insana oku, sorgula, düşün, düşündükçe, bağlantı kurdukça kendini okuma sürecine geçileceğini yani daha yüksek gerçeğini fark ettikçe uyanacağını işaret etmiştir. Bu anlamda uyanmak insanın bu dünyayla sınırlı olmadığı daha yüksek gerçeği olduğunu idrak etme faslına geçmektir.
İlim ve irfan insan aklının aydınlamasına bağlıdır. Aydınlanma ise sağlam ve doğru tefekkürle gerçekleşir. Aklın gelişmesi okumakla, sorgulamakla sürekli ve doğru yapılan tefekkürle mümkündür. Bu sayede hem maddi hem manevi melekeler gelişir. İnsana doğuştan, hazır olarak verilmiş gelişmiş bir akıl yoktur bunu ancak çaba göstererek geliştirebilir. Daha yüksek potansiyeline erişebilir. İnsanoğlunun tarih boyunca kurduğu medeniyetin izlerini takip edersek aklını iyi kullanan ve bu konuda çalışan toplumlar hem kendilerini her anlamda daha çok geliştirmiş hem de medeniyete katkıları daha büyük olmuştur.
İnsanın medeniyet olarak gelişmesinin yanında manen tekamülü, ilahi olanla bağlantısı ve idraki tefekkürle gerçekleşir. Etik olarak,daha erdemli bir insan olmak için farkındalık ve nefsi terbiye açısından da tefekkür çok önemlidir.
En hayırlı ve bilinçli şükür etme şekli sağlam ve doğru düşünmektir. Düşünceye ilme, irfana bu denli önem verilmesinin asıl nedeni insana kendini bilme yolculuğunda en büyük rehber olmasıdır. Ve tarih bize gösteriyor ki bunu hakkıyla yapan insanlar hem kendilerine, hem insanlığa faydalı olmuş, bıraktıkları eserlerle de insanlığa ışık tutmuşlardır. Aydınlık bir insanlık için en büyük ibadet bilinçli düşünme ve bunun sonucunda hayata geçirilen eylemlerdir.
“Kendini bilen, Rabbini bilir.” Rehberimiz tefekkür, yolumuz ilim, irfan, ışık olsun.