Dünya’nın Gözü, Özü Ve Sözü


Dünyanın Ruhu var. O bütün ve tek canlı BİR varlıktır. Doğayı dinlemeyi, içimizi dinlemeyi öğrendiğimizde o hep aynı hakikatleri anlatır: Sen, bizi görmeye çalışırsın hep…

Biz, büyük Benliğimizle, Tek Bendeki bizlerimizle, her yerdeyiz, diyoruz. Yine göremiyorum diyorsan, kaldır ellerini, parmaklarına bak. Sana söyleyecek hikayesi vardır kendi ellerinin. Her parmağının ‘yüzüne bak’…

Çeşitli yaşlarında ellerinle sohbet etmeyi denersen, seninle beraber büyüdüklerini, yıllar süresince yaşanmışlıkların kendi yüzünde olduğu gibi onlarda da izler bıraktığını görmemen mümkün olmaz ve sana olan sadakatlerini, fedakarlıklarını anlatırken, bu yaşamındaki senin gururunu ve canlılığını koruyan, geriye kalan tüm bedenini doyuran, ‘biz varız korkma’ dercesine hep sana cesaret veren Sağ ve Sol Ellerine sevgiyle bakmayı öğrendiğinde, bizi de anlamış, algılamış, teşekkür etmiş olursun …

Dinlerin hepsinde Dört büyük melek vardır, değil mi, dört parmak gibi; elinde bir de Baş Parmak var-imzayı hep onunla atmışlar eskiden. Yaradanın imzasını da dikkatli ve doğru ilim gözüyle baktığında her yerde görebilirsin…

Ressam : Nodira İbrahim Güçsav

Gelelim Sağ ve Sola… Senin bedenin büyük hayat Ağacının küçük aynısıdır, bunu iyice anlaman ve hiç unutmaman lazım ki, Evrenin Merkez Işık Sütununun bir dalı da senin omurgandadır. Kendini sen de sana görünmeyen ama her şeyi gören büyük Gözle karşıdan baktığını düşün maddi varoluşun aynasında.  Sen kendi yüzünü ve vücudunu iki gözünle gördüğün gibi, hepimizin büyük Beni de bizi sayısız gözleriyle her yerden görebiliyor. O’nun en net gören ve hiç uyumayan Gözü de sana içinden bakar, içinde ve dışındaki her şeyi her an izler, her şeyi de Kayıt Merkezine – Levh-i Mahfuz’a gönderir.  Senin bile algılamadığın içindeki en küçük kıpırtıyı, en ince değişim-dönüşümleri daha da ince ayrıntılarıyla, senin bile dikkat edemediğin öz eğilimlerin, dürtülerin, isteklerini o fark eder. Çünkü senin için perde arkasında kalmış olan çok şeyi, alçaltılmış, kısıtlanmış algılar boyutunda olan kısmına malum olmasa da, perdenin öbür tarafındaki Enerjiktik İkizin tarafından Sonsuz Zeka Kaynağına beyan edilir, onun Sana ve tek Sana ait olan sayfasına kodsal yazıyla işler, kendi bilgi-işlem alanını bütün ömrün boyunca genişletir, derinleştirir, her şey duyulur, hesaba alınır, fakat, senin dürüstlüğün, İnce (görünmeyen) ama Öz gerçeklik olan Dünyaya duyduğun inancın, imanın, saygın ve sevgin, güçlü niyetin ve istikrarın derecesinde (oranında) karşılık görürsün ‘O Taraflardan’ da; anlaşılmaz durumlar anlayabileceğin dilde sana da yorumlanır, sorularına cevaplar verilir.

Sakın deme ki, ben bir basit insanım, milyarlardan biriyim, ünlü değilim, zengin değilim, ya da her ne kadar ve nasıl bahanelerin varsa kendini küçük görmek için – bu anlatılan işlemler her insan için yapılıyordur. Sistem bu – en başından öyle düzenlenmiş. Deme ki, seni kimse duymuyor, deme ki, yapa yalnız ve sahipsizsin, sitemlenme ki, hayat senin şansına ters işliyor, arzu isteklerin gerçekleşmiyor! İsteklerin yerine geldiğinde de onların kıymetini bilmeyen sensindir muhtemelen. Gerçekten neyi istediğini bilmeyen sensindir o zaman, sana neyin faydalı neyin zararlı olduğunu sonsuzluk resmi içinde doğru ve net görebilen iç görünü asla aldatamayacağın anlamına gelir bu aslında, ey Dost!..

Ressam : Nodira İbrahim Güçsav

Puslu perdeler art arda kalktıkça, düşünce hızın ve yüreğinin gücü arttıkça, Benlik-iradenin devinimi (erlik)arttıkça sen de bunu anlamaya başlamışındır belki gerçi, çünkü bu yazıları okuyorsan, epey uğraşı vermişindir arayışlarında. Pazılın parçalarını birleştirmeye başladıysan iyi kötü içsel dengeyi oturtmaya başlamışındır öz Evreninde…

Aha da aldın doğru yorumları, açıklamaları, cevapları ama bilgilerinle ne yapacağını bilmiyorsun, nasıl kullanacağını, nasıl yararlanacağını bulamıyorsun, diyelim. Ki bu dönemde tek sen değilsin öyle olan, emin ol, çoksunuz, binlerce, on binlercesiniz, gelecekte yüz binlerce olacaksınız, Dost.   Nedeni, tam da bu dönemde senin de anlayabileceğin fiziksel kurallara göre gezegenin, bulunduğun toprakların, içtiğin suyun, hatta bedenindeki hücrelerindeki atomların bile titreşim hızı artmıştır, sezdiğiniz bildiğinizi, algıladığınız anladığınızı, anladığınız sözlerle ifade edebileceğiniz alanı aşmış durumdadır. Çoğunuz şaşkınlık içindesiniz, daha da çoğunuz çeşitli yerli yersiz korkulardasınız, çarpık paranoyalarda çırpınanlarınız, toplumsal olarak onaylanan asıl şizofrenik sayıklamalarda, zihinsel çıkmazlarda az çile çekmiyorsunuz, halkın dobra dilinde anlatırsak, ‘contayı yakanlarınız’ da nicedir bu aralar…

Bu durumda yine dönüyoruz ilk başa – kendimize, biricik canımıza, bilinçaltımızda kayda geçen tüm her şeyin incelikli analizine, babamızın bakışları, annemizin sözlerine, o güne kadar onlar mı yönlendirdi bizi, belki bundan sonra onlara rağmen yaşamamız lazımdır, ya da tam tersidir mübarek?

(Büyüklerimizi ret ederken, eleştirirken, yararlı olan kodlamaları da ret ettiğimiz için yolumuzu bir türlü bulamadık belki?) Çocukluğumuza, temellerimize bir anda temas ettiğinizde hemen toprak kokusuna, yaprakların hışırtısına çekildiğinizi fark edecek misiniz acaba?   ‘Neden’ ve ‘niçin’leri aşmaya ve kavramların özlerine inmeyi denemeye ne dersiniz, peki? Ve nihayet, harcadığımız bedenimizin sağlığını hatırlamaya, nankörlüğümüzden biraz utanç duymaya? Ya Ellerimize bakmayı bir daha değişik denersek nasıl olur? Ellerimiz, ki bize en zor durumlarda bile cesaret veren, sadakatli, fedakâr olan sevgili, kıymetli Sağ ve Sol dostlarımız olduğunu yeniden hatırlamaya ne dersiniz şimdiİnsan olmak, Emektir çünkü, El taşın altına konulmadan hiç şey olmaz.

Ressam : Nodira İbrahim Güçsav

Hep denildi: İnsan Yaradanın esmasıdır, suretidir’, bozuk, yamuk, asık suretler yaratıldıysa, cehaletin ya da kurnazlığın gölgesi var demektir o yüzlerde…

Neşedir bizim en büyük gücümüz, şifa kaynağımız, kapıları açan anahtarımız. Kimilerini politikacılar, bankacılar, borsacılar oyalarken, kimileri çok müjdeler alıyorlar, çok zaferler kutluyorlar sesler diyarında, dingin vadilerde ve çokça yüreklerde. Onlar size anlatılacak, Kalemlerimiz bunun için vardır, her biri bir kelam olan hücrelerimiz, şarkıya diziliyorlar ve içindeki evrene kıymet verenler, Yaşayan Şarkı oluyorlar, Sonsuz Evrene yayın yapıyorlar, bazıları İnsan adındaki canlı Kitap oluyorlar, doğa onları dinliyor, Evren dinliyor, Toprak şükrediyor üstünde onların yürüdüğüne…

‘Artık bir güzel haber olsun, bir mutlu müjde olsun!’ diyenlere:

Siz önceden yani şu AN’a kadar toplumda kim olursanız olun, bundan sonra hayatınızı nereye yönlendirmek isterseniz, özgürcesine bunu gerçekleştirmek için görünen görünmeyen dostlarınız çoktur ve iki tane en yakını iki omuzunuzdan uzanmaktadır, Dostlar. Çünkü, onlar Tanrının ya da Yaratıcı Gücün ya da Büyük KODun ya da Evrensel Şuurun ya da Sonsuz Zekanın iki işlevsel gücünün temsilcisidirler görünen ve görünmeyen yönleriyle, yeniden anımsayın bunu! Çünkü hep bildiğiniz ve üzerinde durmadığınız için sizden uzaklaşan ve sizin için bu dönemde çok yararlı olan Gerçeklerden biridir bu!  Köke dönelim: var olan tek şey Tek Var Olandır. O Tek kendini ikiye bölüyor ve bir yanına dişilik bir yanına erkeklik özelliklerini veriyor.  Tüm varoluş bu iki gücün karşılıklı ilişkisi sonucu tezahür ediyor. Enerjisel, duygusal, düşünsel olarak İkisinin arasındaki çekim ve itişme, aşk ve nefret, birleşme ve ayrılık, destek ve rekabet, pozitif ve negatif etkiler vs. perdenin bu tarafında yani tezahür etmişliklerin sahnesinde İnsanda bam başka nispetlerde ve görünüşlerde, çeşit oranlardaki ve kombinasyonlardaki oluşumlarda yansıyor. Kültürünüzde bu benzer metaforlarla iz bırakmış durumdadır, ‘iyilik’ ve ‘kötülüktanrı ve tanrıçaları, göksel ve yersel güçler, omuzunuzda oturan birbirinden farklı ama tek amaca birlikte çalışan iki Melek vs. Vs.  Peki, 21 yüz yıllık gerçekliğinde bunların içinden nasıl çıkacağım, yeni zihin köklerini (yenilenmiş akaşa-kolektif bilincin beşinci titreşime uyarlanmış halini) kendime özgü şekilde nasıl sentezleyeceğim-uyarlanacağım, diyenlerdenseniz, unutmayın:

  • Olacak dediğiniz her şey Şimdiden olmaya başlamıştır ve hatta Olmuştur; oldu geçti dediğiniz şey siz, onun üzerine yoğun düşündüğünüz kadar yaşar ve hiç bitmez;
  • Siz değişmek istiyorum demekle, aslında, değişime-bozulmaya-dejenereye uğrayan görünen ve görünmeyen uzuvlarımı sağlamlaştırmak, içinize ve alanınıza sızan çürüklerden kurtulmak, şifa almak istiyorum; azgınlaşmış egomdan zihnimi azat etmek istiyorum, kendimi ağır gereksiz yüklerden kurtararak, daha önemli, güzel, gerçek sorumluluklar, hayırlı hayaller, Bir’e giden yolculuğa yetecek kadar yüküm olsun demek istiyorsunuzdur.
  • İhtiyaç sözünün anlamını doğru anlamanız lazım olacak, yaşadığını sananlar (aslında robotik-mekanik varlığını yaşatanlar)derki, ‘benim şuna buna ihtiyacım var, bunlar olmadan kendimi eksik his edeceğim, bunlarsız beni kale almayacaklar, bunlar beni mutlu kılar’. Yaşam insanı, kendini yaşayan Ruhun temsilcisi olan insan bu Geçiş günlerinde derki, ‘en büyük ihtiyacım bana ihtiyaç duyanlardır, onlar da yükselmeden ben yükselemem, o yüzden onlardaki kendime hizmet etmeliyim ki, bu, sonuçta bu en büyük kendine hizmettir’.

Temel Şablondan dışa çıkılamaz olduğu düşünülür, Doğanın katı kuralları vardır, derler. Sanki Doğayı tümüyle anladılar da konuşuyorlar.

Güzel haber şu ki, bu Günlerde, yeni hayaller, yeni farklı projeler, yeni atılımlar, yeni hologramlar için Evrenin destek Hibesi var! Siz okuldayken, teşvik etmek için türlü yarışmalar düzenlenirdi, değil mi? İşte, evrenin kendi boyutlarındaki evrimi, yükselişi teşvik etmek için ‘yarışma’ gibi mekanizma kurduğunu düşünün. Fakat, bu yarışmaya binlerce sene hazırlıklar görülür, sadece etrafı ve eşyaları gören gözlerinizle göremezsiniz kimin nasıl hazırlandığını, hangi meclis neyle meydana geliyormuş olduğunu, hangi uygarlık neyi sunduğunu…

Ressam : Nodira İbrahim Güçsav

Size Zaman kefaret verildi, geri sorulduğunda ‘ben bunu kazandım bu zaman süresinde’ demeniz lazım. Altın var kumla beraberdir, altın var karşılığında Cennette yer verilir. Meclislerin en büyüğü, harıl harıl her yeri, her kesi yokluyor, kimse dikkatten yoksun değil, kimsenin sesi duyulmadan kalmaz hak ettiyse, emeklerinizi ya da bilgilerinizi, hünerlerinizi ya da sabırlarınızı, değerlerinizi ya da hayallerinizi: Sizin Olanı bu yarışma listesine kayıt ettirebilirsiniz. Hatta tamamlamam için bu kadar ya da şu şekilde destek lazım derseniz, meclis kararıyla bu da olabilir ve Ödül – sizin ve soyunuzun, atalarınızın ve çocuklarınızın hak ettiği şey olacaktır.

Logosun birkaç önemli kuralının dışında geriye kalan her şey değişik çeşitli kombinasyonlardır.  Sonsuzluğa kadar yolu vardır Ruhun tüm olabilecek deneyimleri çeşitli ortamlarda yaşamak için, oyundan oyuna, deneyimden deneyime daha arınır, daha da rafineleşir, saflaşır, Tekliğe yaklaşırken, aynı anda sadece kendine özgü özelliklerini de yaşamdan yaşama daha da oturtur…

ve her bir ruh varlığının belli durumunda – kendine lazım olan döngü-ritim-titreşimi tamamlayıp, hak ve imkân kazandığında mutlak Yuvasına kalıcı olarak döner artık bir daha aşağı titreşimlere alçalmaz…

Ama oraya boş heybeyle dönemeyiz, değil mi, çünkü devinim kazanacağımız esas meydan burası-reenkarnasyon ortamımızdır, hak ve imkanları burada kazanırız, orada, Yuvada, buradan götürdüğümüzle Altın Vadilere doğru ince köprülerden geçeriz, yeni görevler alırız, yeni yollar kurarız, kurduğumuz yollar yeni dünyalara, yeni Evrenlere açılır, yeni Hayatlar yaratılır!

 

Dr. Nodira İbrahim Güçsav

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir