Zaman olgusu zihindedir, yani ölçülen zaman dışında, algılanan zaman diye bir kavram da vardır. Aslında zaman 2 hareket arasında ölçülen süreçtir. Bunun yanında hareket eden zihnin kendisidir. Değişen sadece düşüncelerdir. Zamanın göreceli olması, kıyas yapan zihinden kaynaklanmaktadır.
Ne yazık ki zamanın kıymeti iş işten geçince ya da vakit geçince veya süre azaldıkça anlaşılır. Yaş almış kişilere sorun, geçmiş zaman mı gelecek zaman mı önemlidir diye, alacağınız cevaba hazır olun! Bugünden öte, şimdi ve bu an dedikleri vakittir; içinde olduğumuz ve yaşanması gereken zaman şimdidedir diyeceklerdir… Geçmişle ya da gelecekle uğraşmayın, vakit kaybetmeyin. Miş gibi yaşarken şimdiki zamanın pek yakında mişli geçmiş zaman olacağını hatırlayın!
Zihin gerçeğin içinde yaşamaz ve zihin aslında gerçek değildir. Zihnin yaşadığı yer geçmişte veya gelecektedir. Oralarda olması bile, ezber kayıtlarla idame olması demektir. An içinde olunca zihin devre dışı kalır. Bu da zihnin işine gelmez çünkü o an her ne varsa o yaşanır, fakat zihin o yaşananın yaşanmasına izin vermez. Bilgi, endişe ve pişmanlıklar olmadan zihin yaşayamaz ve işlevsel olamaz. Zihnin vazifesi bunları canlı tutmak ve kişiye zorla dayatmaktır.
Peki, zihin dışında söz konusu olan bilinç ya da bilinçaltı tam olarak nedir? Nasıl devreye girer?
Bilinç diye bahsi geçen, düşünen ve kıyas yapan zihinden ötededir. Bu durumda zihin bilincin bir parçası ya da fonksiyonu olmalıdır. Aslında bilinç zihni yaratandır. Bununla beraber zihnin çalışması bilinçten bağımsız olabilir çünkü kendi aklına hizmet etmek her zaman önceliğidir. Zihin söz dinlemeyi sevmez! Bilincin kendisi zihni yaratırken bilinçsiz olabilir miydi? Ne için yarattı acaba? “Ben”in özüne yakın olan kalptir; zihin değildir. Peki, Tanrı düşünür mü yoksa sadece yapar mı? Sağduyusunu kullanmak ile ‘Ol der ve olur’ sözlerinde kastedilen nedir? Bunun yanında kalbi yaratan bilinç değildir. Sevginin depolandığı kalp hep vardı, oradaydı. Kendiliğinden var olmuştu. Zihin “ben” ile çalışırken “Ben” ile de ilişki halindedir. Bilinç zihni yarattığından zihinden bilince ulaşılamaz. Zihinle zihni çözümlemeyi deneyebiliriz belki fakat bilince ulaşmak üretilenle olmaz bu yüzden Yaratıcıyla, Yaratanla ilgilenmeli, o yola girmeliyiz! Zihni aşmakla bilinç boyutuna gelebilmek mümkündür.
Sürekli çalışıp, hiç durmadan kayıt yapan ve tüm yaşanmışlıklara dair bilgileri içeren, isteklerden öte bütün inanılanları gerçek kılabilen olgu ise bilinçaltıdır.
Acaba bunlardan biri veya bunların her ikisi Öz ile aynı şey olabilir mi? Görülmeyen, gözlem yapan, gizlenen ve tüm bilgiye vakıf olup, her şeye tanıklık eden Öz’den söz ediyorum.
Dünyada kolektif bilinçaltının varlığını Karl Jung kendince ortaya zaten koymuştu.[1] Bunun yanında günümüzde Kolektif Bilinç ya da Külli İrade kavramı genel anlamda bilinmiyor, ya da yok sayılıyor. (Sözünü ettiğim ortak, müşterek, toplu bilinç olgusu Durkheim‘in [2] bahsini ettiği kolektif bilinçten farklıdır.)
Herkesin, her şeyin, tüm bilginin, düşünce ve yaşanmışlıkların bulunduğu mertebe neden Kolektif Bilinç boyutu olmasın? Oraya varan herkes aynı bilgi ve fikirlere ulaşıp, farklı kelimelerle kendisini dile getirip anlamlandırıyor. Adına kimi zaman ilham veya vahiy de deniyor. Farkında olmadan fikir veya alıntıya, tasarım veya yaratıcılık içeren çoğu bilgiye, değişikten öte, birebir aynı haliyle ulaşılan bu yer Kolektif Bilinç değilse neresidir?
Peki, Kolektif Bilinç ve Kolektif Bilinçaltının toplamı Mutlak Bilinç midir?
Toprak ve hava gibi, fiziksel dünya ile spiritüel dünya ayrışmasını yaparken beden ve ruh ayrımına da geliriz. Tüm bu zıtları barındıran toplu hale Mutlak Bilinç diyebiliriz. Zihni yaratan bilinçle, yani bilinçli olmak haliyle, bilinçsiz düşünmek olan rüya hali ya da bilinçaltının toplamı bahsi geçen Mutlak Bilinçtir. Bu Kolektif Bilinç ve Kolektif Bilinçaltlarının da toplamıdır, kimi zaman Yüksek İrade veya Evrensel Mantık olarak da anılır.
Mutlak Bilinç, bu durumda hem bilinç hem de bilinçaltını kapsıyor.
Bilinçaltı denilen yer ebedi ve ezelidir, aynı şey bilinç için de geçerli… Her biri aynı şeyin farklı tezahürleriyse her birinin toplamı yine O olmuyor mu? O zaman her ikisi hem birlikte, hem de ayrı ayrı her şey olmalı… “O” olmalı.
Peki burada sözü edilen Allah değil midir? Bu durumda Allah’ın parçası diye bahsi geçen bilinç aynı zamanda bilinçaltı değil midir? Şöyle izah edilirse: Hem bilinen hem bilinmeyen bilinçlerin toplamı, hem de birbirinden ayrı olduğunu sandığımız bireysel bilinçaltları özlerinde aynı şey değil midir? Şahsi bilinçaltı, Kolektif Bilinç‘e eş değer, denk değil midir? Kolektif Bilinç diye adlandırdığım olguyla Karl Jung‘un bahsini ettiği kolektif bilinçaltı sonuçta aynı şeye işaret ediyor. Birinde temas, uyurken oluyor, diğerinde ise, uyanıkken, zihin durdurulduğunda…
Uyku halindeyken ulaştığımız ya da açığa çıkan yere bilinçaltı diyoruz. Uyanık halde zihinden çıkmak mümkün olduğunda aynı yere ulaşabiliyorsak, adına zihnin ötesinde olan yer, bilinç diyoruz. Zaten bilinçte olan her şey zihnin dışında kalanlardır. Mutlak Bilinçse sadece var olandır.
Zihin kontrol etmeyi ister ve bunu iyi becerir. Bu yüzden bilinçaltı zihin devre dışı olduğunda yani genelde uyurken ortaya çıkar. Adına rüya deniyor. Gün içinde veya geçmişte çözümlenmemiş soru, sorun veya sorgulamalar, ucu açık konular, kişi veya olaylar, enerji halinde rüyaya veya gündüz kurulan hayallere farklı sembollerle dönüşebilir.
Bir şeylerin farkına varmak, odaklanmak, idrak etmek, dikkat vermek iradenin gücünü ortaya koyar. Pür dikkat halinde uyanık kalmak mümkündür. Dikkat dağıldıkça 5 duyudan uzaklaşıp ayakta uyuyanlara dönüşmek mümkündür. Olanı biteni izlemeden, fark etmeden imgeler kayıt edilir. Dikkatin dağınık olduğu ortamlarda zihin görsel ve sözsel imgelerle dolmaya başlar. Bunlar aynı zamanda bilinçaltına kaydolur ve uykudayken gelişigüzel bir halde ortaya çıkabilirler çünkü zihin devrede değildir ve odaklanma fonksiyonu çalışmamaktadır. Bu yüzden görüleni ve duyulanı fark etmeden kayda geçirmek işlemi sonradan kayıtlar anımsandığında kişiyi nerede, nasıl ve ne zaman olduğu hakkında şüpheye düşürür.
Uyanık haldeyken de farklı bir şekilde rüya görmek mümkün. Buna kimi zaman hayal kurmak veya imajinasyon deriz. Dalgın olduğumuzda, zihnin bir film göstermesinden söz ediyorum. Olumlu veya olumsuz olabilir. Rüya veya kâbus görürken kontrol elimizde değilken, hayal kurduğumuzda onu devam ettirip ettirmemek zihne kalmıştır.
Tüm gün zihin kendi karışıklığını düzeltmek için uğraşırken, gece uykuda devre dışı kaldığında rüyalarda kimi zaman saçma sapan ya da anlamsız, tanıdık veya yabancı birbiriyle çelişen ve çatışan fikir, görsel ve sembollerle kaos ortamı kendiliğinden doğal olarak ortaya çıkabilir.
Söz konusu bilinç olunca durum farklılaşıyor. Bensizlikten benliğe, ardından gerçek bilince ulaşılır. Büyük harfle bahsi geçen Ben buradadır. Düşünen “Ben” değil zihindir. Ben olgusu düşünceler ötesindeki bilincin tezahürüdür. Zihin bu oyunu hiç sevmez çünkü bensizlikte devre dışı kalır. Kontrolü kaybetmek ve yok sayılmak zihnin hiç hoşuna gitmez. O yüzden zihnin yavaşlatılması ya da durdurulması zihnin işine gelmez. Ne yapar eder kontrolü ele almaya çalışır.
Peki, zihinden çıkıp Bilince ulaşmak nasıl mümkündür?
Önce hareket biter, ağız susar, sonra düşünceler yavaşlar, zihin durur ve Bilince ulaşılabilir… Bunlar 5 fiziksel dünyayı temsil ederler: Eylemler, konuşmak, düşünceler, zihin ve Bilinç.[3] Yani kısaca siz hareketsiz kalıp, sustuğunuzda düşüncelerinizi de durdurmayı becerebilip zihninize ulaşırsanız; zihninizi durdurup zihninden çıkarak da Bilinç boyutuna geçebilirsiniz. Aynı fikir insanı makine gibi görüp düşünce, his, içgüdü ve eylem gibi farklı merkezlerini dengeleyip Efendiye ulaşmak olarak da yorumlanmıştır.[4] Ayrıca, bahsi edilen Yüksek İrade kelimesiyle O’nun isminin sayısal değerleri aynıdır[5]. Yani Allah denilen olgu Mutlak Bilinçtir. Şuursuz veya bilinçsiz yapılan düşünme, konuşma ve eylemlerin hepsi Allahın varlığından uzakta oluşan zihnin ortaya koyduklarıdır.
Mutlak Bilinçte ki farkındalık, içinde yok olma durumu, bütünün tamamı olma halidir. Her şeyden öte hiç bir şeydir, çünkü her şey sözü parçaların birleşimini çağrıştırabilir. Mutlak Bilinçte parçalar, parçalanma, zıtlar ya da dualite yoktur. Varlığını aramak veya bulduğunu sanmak, bütünden ayrı olduğunu zannetmek veya kendini ayrıştırmak demektir. Varsan, var olduğunu gerçekten bilirsen, var olursun. O zaman, varlığınızı, eylem, söz veya düşüncelerle ortaya koymanıza gerek yoktur. Siz artık olmuşsundur…
Dipnot:
[1] “Genetik köklerde bulunan etmenlerin kitle psikolojisini belirlemesini, etrafa sinen enerjinin birbirinden ayrı bireylerde ve ayrı mekân ve zamanlarda benzer dışavurumlar ve düşünsel yönelişlerde bulunmasını sağlayan bilinçaltı etmenidir. Kolektif bilinçaltı dünyanın neresinde olursa olsun insanın benzer ihtiyaçları benzer şekilde gidermesini açıklayan bir terimdir. Buna göre, insan bilinçaltında yer alan ve temel ihtiyaçlara dayanan bazı davranış, kişi ya da olaylar mitik dönemden, hatta yaratılıştan bu yana ortaklık arz eder. Jung’a göre beynimizde atalarımızdan kalma tasarımlardır.” C. Can Yüksel
[2] Emile Durkheim tarafından ilk defa sözü edilen kolektif bilinç sözcüğü toplumdaki insanların sahip oldukları ortak duygu ve inançları ifade eden bir terimdi. Durkheim’e göre toplam kültür değerleri, değer yargıları vs hepsi bu olgunun içinde yer almaktadır.
[3] Bu fikir Rebbe Nachman of Breslov’un Anatomy of the Soul kitabı sayfa 22 den alınmıştır.
[4] Gurdjieff ve Ouspensky’nin Dördüncü Yolunda geçen ‘Çalışma’ fikridir.
[5] İbranice ‘Uşmo’ yani Türkçesi olan O’nun adı ile İbranice ‘Ratzon’ yani Türkçesi İrade olan kelimelerinin Gematriyaya göre sayısal değeri 346 dır.Gematriya İbranicede her harfin dolayısıyla her kelimenin bir sayısal değeri olduğunu gösteren yoldur.
Sevgili Eddi Anter
Bilinç zihni yaratıyor ve ona teslim olmak zorunda kalıyor. Çünkü yarattığı şey kendisini yaratan düşüncenin ötesine geçiyor, onun hayal etmediği şeyleri kurguluyor. Oysa bilinç daha evrensel olanı görüyor fakat zihin, o görünen ötesini de algılamaya çalıştığı için sürekli olarak kurgular yaratıp, bilinci devre dışı bırakıyor.
Bu Tanrı’nın insanı yaratıp sonra onun esiri (insan bilinci seviyesinde) haline gelmesi gibi bir şey. Yani yaradan, yarattığı şeye yeniliyor ve yaratılımış/ortaya çıkmış olan, kendi gücünü, kendisini yaratana ispatlamak derdine ,onu yok saymayı seçip, kendince gerçeklikler ortaya çıkartıyor ve onu egale ediyor….