Hayatım boyunca en çekindiğim ve geri durduğum insan tipleridir; “korkak, sinsi ve uyanık” insanlar… Bu tipler genellikle “güçlüden” ve güçten korkarlar… Korktukları için zaman zaman kıskanırlar, kıskandıkça da “arkadan vururlar.” Her fırsatı kovalarlar, kurnazca hatta sinsice izler, zayıf zamanlarda bir punduna getirip vururlar… Bu tipler kendilerini çok iyi saklarlar. Açıkça ortaya koyacakları gerçek manada bir şey olmadığı, iyilik ve sevgi hanelerine kaydedilecek şeyleri olmadığı için kendilerini açıkça ifade etmekten korkarlar…
“İyi” olmak ya da “kötü” olmak doğuştan gelen bir yetenek veya karakter değildir. Kültür ve eğitim işler bunları beyinlerimize, yoksa yaratan hiçbir insanı kötülük yapsın diye yaratmaz. Kötünün ve kötülerin kaynağı daha doğrusu beslendiği yer; karanlıktır, cehalettir, bağnazlık ve yobazlıktır… Aydınlık ve eğitim, her şeyi görünür kılar; “kötülüğün” iyiliğe rakip olmasına hatta yaşamasına izin vermez…
Bizler ne yapıyorsak, nasıl davranıyorsak bunun sebebi doğduğumuz çevre, seçemediğimiz toplum ve aile ortamıdır… Düşünsenize yeni bir doğmuş bebeği, o bir biyolojik canlıdır sadece. Diğer canlılardan farklı olarak “zeka” yüklü bir beyne ve duygu hatta başında sevgi yüklenmiş bir yürekle başlar hayata… Daha ilk andan itibaren hayata dair ne varsa yüklenmeye başlar beynine… Ama bu arada anne karnındaki rahat yaşam sessiz yaşam gitmiş yerine başka bir hayat gelmiştir.
Bir kere daha ilk adımda “su içindeki” çırılçıplak bir yaşamdan “kılık kıyafetli” bir yaşamla tanışır insanoğlu… Ve anne karnında bir kordonla beslenirken “beslenmenin” çeşitli karakterleriyle tanışır. Büyümek için iyi beslenmek gerekir…
İnsan hayatı bir “paket” programı gibidir, dünyaya gelen her insan içindir bu paket, hiç değişmez. Yiyecek, içecek ( beslenecek) büyüyecek ve “büyük adam” olmak için çalışacak… “Büyük adam olmak”, “iyi bir anne olmak” kodlanır beyinlerimize, duygular ekilir hatta zaman zaman da budanır, başkalarının isteklerine göre… Öncelik verilen bu değerlerin ardından nedense sevgi, saygı, iyilik, insanlık ve insanca yaşam gibi “kodlar” yüklenmez, isteğe bağlıymış gibi bırakılır.
İşte bu nedenle bencillik, çıkarcılık odaklı bir gelişim göstermeye başlar, hırs, art niyet, kıskançlık kümesinin içine düşer, eğer küme dışında kalma tercihi yapılmazsa “hırsızlık çalma çırpma, şiddet kin nefret şiddet ve sapkınlık sapıklıklar baş gösterir…
Elbette hayat bunlardan ibaret değil, “iyilik ve güzellik” üzerine gelişen yönlerimiz de var. İyilik, güzellik, doğruluk, dürüstlük, insana saygı duyma, değer verme, mutluluk, sevinç, mutluluğa ve sevince ortak olma, doğal olma, özgüvenli olma, hayatı abartmadan yaşama ve hayattan keyif alma gibi değerlerimiz de var… Aslına bakarsanız yaşamı yaşanır hale ve değerli bir duruma getirenler de bunlardır…
Ve bizlere düşen en önemli görev de şu, hak ettiğimizi düşündüklerimizi yaşamaya başkalarının da hakkının olduğunu düşünmek ve koşulsuz kabullenmektir…
Şimdi gelelim yaşamı “çekilmez ve yaşanmaz” hale getirenlere; yani kötülük ve kötüye kodlanmış olanlara, birbirini yarış atıymış gibi geçmeye çalışanlara, nereye neden koştuklarını bile bilmeyenlere, bilmeden veya bilerek yıkıp geçenlere…
Aslına bakarsanız hayatı abartmamak gerekir. Hayat gelip geçiyor, geçecek de; aç gözlülük yapmamak, hedefi yanlış yöne saptırmamak gerekir.
Sevmek ama asla yük olmamak, sorumluluk almak ve sorumluluk beklememek, yani hayatı makul seviyelerde yaşamak önemlidir…
Ama olmuyor hatta hiç olmuyor. İnsanlar birbirlerine hayatı zehir ediyorlar, etme hakkını kendilerinde buluyorlar. Üstelik görünen köy kılavuz istemez misali ağır bir bedel ödeyeceklerini bilerek…
Hani diyorum ya insanoğlu “iyilik” ve “kötülük” kodluyor zamanla, işte bu tipler “kötülük” kodlanmış insanlardır. Yan yana geldiklerinde yani “ittifak” yaptıklarında çok daha acı sonuçların yaşanması kaçınılmaz oluyor. İyilerin önü kesiliyor.
Dikkatle bakın onlara; son derece gerginler bakışları bile düşmüştür, mutsuz ve umutsuzlar, çünkü “ insanca bir dünya ve yaşam” hayallerini arzularını kaybetmişlerdir.
Ve kötülük ağzı kapalı bir çuval gibi yapışıp kalmıştır sırtlarına ömür boyu, ne yaparsa yapsınlar gerçek manada bir türlü atamazlar sırtlarından…
İnsana dokunmak gerekir kucaklamak, sevgiyle bakmak gerekir. Kötülük kodlanmış insanlar bunu yapamazlar. Görünüşlerinde “insandırlar” artık, ama yürek, duygu olarak değil… Bütün yaşamları boyunca hayata ve başkalarına meydan okuyarak geçirecekler, kasıldıkça kasılacak, üzdükçe üzecekler, kendileri acı çektikçe çektirecekler…
Ne yazık ki bunların sayısı hiç de küçümsenecek sayılarda değil artık. Hem insanlık için hem de “dünya” için büyük bir tehdit oluşturmaya başladılar. Doğa için, çer çöp için yapılan kampanyaların bu tipler için yapılmasında yarar vardır. Yoksa çok yakın zamanlarda ne yaşanacak bir Türkiye kalacak, ne de yaşanabilir bir dünya…
Her şeye rağmen hayata daha iyimser bakmakta yarar var…
Nasıl diye düşünmeyin!
Koyun dört bir yanınıza sevgi ve iyiliği, sabırla azim ve şevkle hiçbir kötü duyguya bakmadan bekleyin, gerisi kendiliğinden gelecektir eminim…