Şaman öğretisi mistik değildir, ezoterik değildir

Şamanizm sözcüğünün, mistisizm ile yeni çağ spritüalitesiyle karıştırılarak ezoterik bir öğreti zannedilmesi yanlışına sıkça rastlanmaktadır. Oysa günümüzde antropolojik olarak bilimsel anlamda anlaşılmaya ve öğrenilmeye çalışılan Şamanizm, kadim insanlık tarihine özgü bir inanç sistemi ve bu inancın uygulamalarıdır. Kişinin kendi özünden, insan, hayvan, bitki, mineral ya da göksel diğer tüm diğer varlıkların özlerine uzanan bağların farkındalığı ve iletişimini içerir.

şamanizm (4)

Doğaüstü olmayıp, tüm şamanik faaliyetler esasen doğal ve ‘holistik’tir. Her şeyin daha büyük bir enerji ağı içerisinde birbirleriyle bağlı olduğunu anlamaktır. Kadim çağlarda görülen, işitilen, dokunulan, tadılan ve koklanan şeylerin fiziksel âleme, yani maddesel dünyaya özgü, görülemeyen, işitilemeyen, dokunulamayan, tadılamayan ve koklanamayan şeylerin ise fizik-dışı ve dolayısıyla ruhsal âleme özgü olduğunu kabul eden inanç, şamanizmin temelidir. Bu kadim bilgeliğin özünde öncelikle kendi ruhunun geliştirilmesi sorumluluğu yatmaktadır. Kişisel ruhun tekâmülü gerçekleşmeden kendi dışındaki fiziksel ya da fizikötesi âlemlerle ilişki kurmaya niyet etmek mümkün değildir.

şamanizm (6)Şamanizm’deki teknikleri öğrenmek ve uygulamak insanı Şaman yapmayacaktır. Dünya, evren bilgisi artarak yaşamına rehberlik sunacaktır. Bu öğreti, ille semavi bir inanç ya da entelektüel zekâ gerektirmez. Yaparak, uygulayarak öğrenilen bu teknikler için gereken tek şey kişinin kendi içerisinde uyumakta olan güç kaynağını harekete geçirmektir. Herkes için öğrenilebilir ve uygulanabilir olan bu tekniklerin yasaklanması, baskıcı ve hoşgörüsüz Hıristiyan inancının yayılmasıyla yüzlerce yıl saman altına itilmiş, siyasi, endüstriyel ve sosyal gelişime ters düşeceği için unutturulmuş hatta kaybettirilmiştir.

Bugün pek çoğumuz Doğa ile ilişkisi kopmuş, sanayinin ürettiği bir çevrede yaşadığımız için Toprağın yaşamsal nabzını hissedemez olduk. Teknolojik tapınmalı modern bir doğa cehaleti ile Dünya’nın ekolojisi ağır hasar aldı ve binlerce hayvan ve bitki türleri yok oldu. Gezegenin kendisi de ağır tehdit altında ve anlaşılamayan o ki, gezegenin tehdit etmek, insan soyuna tehdittir.

Dünyamız, Toprak Anamız, Gezegenimiz insanoğlunun vurdumduymazlığı ve umarsız yok ediciliği altında acıyla kıvranmaktadır. Doğal dengelerin yeniden tesisi ancak ve sadece Doğa’ya, Dünyamıza ve onun bağrında yaşayan insan ve insan-dışı tüm varlıklara yenilenmiş bir saygı kazanmakla mümkündür. Bu nedenledir ki, günümüz insanının kadim bilgeliğe her zamankinden çok ihtiyacı vardır.

Şamanizm bu “unutulmuş”, “yitirilmiş” bilgileri yeniden kazanmanın yoludur.

şamanizm (2)Batıl inançlardan, çeşitli halkalara özgü sınırlayıcı bilgilerden arındırıldığında, Şamanizm’in temel ve evrensel prensipleri modern çağda bile etkin bir yaşam sürebilmenin yol ve yordamını gösteren bazı önemli maddeler içerir. Bunları anlayabilmek için herhangi bir dine ya da akıl yürütme yöntemine ihtiyaç yoktur ve kendimizin deneyimleyebileceği dört önemli bilgiyi içselleştirmek yeterlidir ve bunları şöyle sıralayabiliriz:

  1. İnsan bir ruha sahip beden ve zihin olmayıp, bedene ve zihne sahip kozmik bir ruhtur. Burada Ruh kelimesini büyük harfle yazmak doğru olacaktır çünkü varlığımızın özü olandır ve ölümlü olan kimlikten yüce olandır.
  2. Kişisel gücü ve yaratıcılığı geliştirmenin yolu, dışımızdaki herhangi bir güç ya da otoriteye bağımlılıktan değil, kendi içimizdeki Ruh ile ilişki kurmaktan geçecektir.
  3. Her şey ama her şey canlıdır. Hayvanlar, ağaçlar, bitkiler, kayalar ve taşlar, hepsinin bir “can”-lılığı vardır. Her ne kadar insanın canlılığından farklı gözükseler de, var oluş farkındalığı anlamında bu canlılık aynı değerdedir. Bir kez içselleştirildiğinde Dünya’ya ve tüm yaşam formlarına tutumuz değişecektir.
  4. Gerçekliğin, “dışarıda” deneyimlenenleri etkileyen ve düzenleyen “iç” alanları vardır. Bu iç dünyalarda yardımcılar, rehberler ve hocalar bulunur. Dış gerçekliğimizi değiştirmek bu iç bilgeliklerle iletişimde olmakla mümkündür.

şamanizm (3)Günümüz maddesel bilim ve monoteist dinlerin etkilediği modern toplumlarda yetişenler üç boyutlu bir dünyada yaşadığımızı kabul etmeye şartlandırılmıştır. “Gerçeklik”ten anladığımız, beş duyumuz vasıtasıyla algıladıklarımız ve “kanıtlanma”ya ya da gözle gözlemlemeye ve sonrasında “mantık” dediğimiz lateral düşünceye dayalı bir olgudur. Bu şartlandırılmış düşünce biçimi bize her şeyin bir başlangıcı ve sonu olduğunu ve her sonucun bir sebebi olduğunu varsaymaya yönlendirir. Batı kültürü tüm dini temellerine rağmen materyalizme dönüktür. Bu inançta insanoğlunun kendisine düşman bir çevrede yaşadığı ve bu nedenle çevresini kontrol ve alt etmesi gerektiği ve hatta gezegenin bile düşman bir uzayda olduğu ve beşeri zekâya sahip herhangi bir yaşamın olamayacağı inancıyla bütünleşmiştir. Uzaydan gelecek “şey”lerin düşman olacağı varsayımı kültürün içerisine gömülüdür ve Tanrı erkektir.

Şamanizmde ise bakış açısı bambaşkadır:

  • İnsan, Dünya’yı tüm diğer varlıklarla ve hepsiyle bir biçimde iletişimde olarak paylaşır.
  • Her şey birbirine bağlıdır. Hiçbir şey diğer şeylerden ayrı ve izolasyon içerisinde var olamaz.
  • Her canlının kendisini var edici gücü kendi içerisinden gelir.

Bu nedenlerle Şamanizmi kendisi için deneyimlemek isteyen herkesin, bu bağları keşfetmek ve farkındalığını içsel dünyalara doğru genişletmek için zihnini olasılıklara açıp, dini ya da felsefi inançlarını terk etmeden bir süreliğine bir kenara bırakıp, konvansiyonel inançlara kısa bir ara verip, şamanik prensiplere, şamanik bakış açısına göz atması mümkündür. Bu şekilde edinilecekler şöyle özetlenebilir:

  • Kendi iç alanınızı – herhangi bir zaman diliminde, herhangi bir yerde huzurun bulunacağı o özel dünyayı keşfetmek
  • Özel dünyadan başka boyutlara, var oluş boyutlarına göz atmak
  • Farklı perspektiflerin coğrafyasından edinilen bilgileri ve deneyimleri sonradan fiziksel boyuttaki bilinç ile çözümlemek
  • Açığa çıkmamış kendi potansiyellerini keşfetmek ve yeteneklerin farkına varmak
  • Yaratıcılığı geliştirmek
  • Kendi hayatının denetimini kendi ellerine alarak koşulların esiri ya da kurbanı olmaktan uzaklaşmak
  • Evrenin doğal güçleriyle uyumlanmak

şamanizm (1)Geleneksel şamanizmin işleyişinde Şaman öğretisi oldukça zorlayıcı ve hatta yaban koşullarda uzun süren çıraklıkla edinilir. Deneyimli bir Şaman’ın seçtiği veya doğuştan ya da ölüme yakın bir deneyim sonucu şamanik özellikleri ortaya çıkarak ailesi tarafından bir Şaman’ın yanına gönderilen kişinin eğitimi özeldir. Ancak günümüz modern toplum koşullarında bu zaten gerekli olmayıp, şaman öğretisi herkese açık bir bilgi alanıdır.

Sıradan yaşama sıradışı deneyimler katabilmek, stresten kurtulmak, kişisel sorunlarla baş edebilmek, hayatta daha etkin ve daha yaratıcı olabilmek, daha doyurucu ve daha uyumlu bir hayat sürebilmek şamanik öğretiyle kazanılabilir.

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

4 Yorum

  1. Hilal

    Yazı ve sonrasında yapılan yorumlar mükemmel. İlk defa sayfanıza göz atma fırsatım oldu. Bir sürü ekran görüntüsü aldım çok güzel bilgiler vermişsiniz. Kendi adıma teşekkür etme gereği hissettim.

    Yanıt
  2. Iskender Songur

    Içerik olarak katılmamla beraber keske başlık olarak 50 li yıllarda Rus araştırmacının samanizim diye Isimlendirdiği yanlış terim yerine gercek anlamda Tengrizm yada Tengri inancı olarak yazsaydınız. Geçmişte yapılan yanlışları devam ettirmemek adına …. Yazı icin teşekkürler 🙂

    Yanıt
    1. Nilgün Arıt

      Sayın İskender Songur,
      Antropolojik anlamda ŞAMANİZM sözcüğü (1950’den önceki adıyla ANİMİZM ya da PAGANİZM), dünyamızda insanın zuhurunu takiben tüm kıtalarda izleri sürülen tüm insanların ortak inançları araştırılarak ortaya çıkmış olan, insanlığın ortak inanç sistemi için kullanılır ve tarihi bu anlamda ve son bulunan insan kalıntılarıyla 400.000 bin yıl olarak anlaşılmaktadır…

      Güzel ırkımız Türklerin tarih sahnesine çıkışları tarihi kaynaklara göre dört bin yıllık bir geçmişe kadar uzanmaktadır. Türkler bu uzun süre içerisinde dünyada kurulan bir çok medeniyetten etkilenen ve bazı medeniyetlerin oluşmasını da sağlamıştır. Türk adı Göktürk kitabelerinde Türk ve Türük şeklinde geçmektedir.
      Türklerde Tanrı İnancı ve Tengricilik hakkında üstün körü de olsa bazı bilgilere sahibiz. Ancak derli toplu olmayan, dağınık kaynaklarda karşımıza çıkan ve çoğu zaman yanlış yorumlanan bilgiler Türklerin İslamiyet’le tanışmadan önceki Dini inanışlarını ve dolayısıyla Dinin toplumsal dokudaki izlerini doğru yorumlamamıza engel oluyor. Bu bağlamda tarih kaynaklarında dağınık olarak rastlanan bilgileri, Türk Kaya Yazıtları ve Destanlarda geçen Dinsel motiflerden edindiğimiz bulguları toparlayarak ve kıyaslayarak Türk Tarihinin İslamiyet Öncesi dönemlerinde inandıkları Tengricilik inancı hakkında somut bulgular ortaya koymaya çalışacağız.
      Türklerde esas Dinsel tema Tanrı yani Tengridir. Tüm diğer dinsel motifler bu inanç merkezi üzerinden şekillenmiş, tahrif olmuş, türemiş ve esinlenmiştir. Tanrı kelimesi, Göktürk ve Uygur dönemlerinde yazılmış olan Türk yazıtlarında Tengri olarak karşımıza çıkar. Türklerde Tengri, tapınılan tek ve yegâne unsur olmuştur. Onunla rekabet eden ya da alternatifi olabilecek başka bir tanrı yoktur. O tektir, doğumsuz ve ölümsüzdür. Bu bakımdan Türklerin tanrı inancı, tarih öncesi dönemlerdeki inanç sistemleri içerisinde benzersizdir. Zira Türklerin dışında hiçbir medeniyet Hak Dinlerin dışında Tek Tanrılı bir inanca sahip olmamıştır. Mısır tanrı olarak firavunlarını görüyor, Roma ve Batı birbirleriyle mücadele eden, doğan ve ölen tabiat tanrılarına inanıyor, Araplar, Çinliler ve Hintler tabiat güçlerine ve putlara inanıyorlardı. Türkler ise Tanrının tekliğinden ve rakipsizliğinden hiçbir dönemde ödün vermemiş, onu somutlaştırmamış hatta simgesel bile olsa resmini çizmemiştir. Bununla birlikte Bozkır kanunları olarak gördüğümüz Töre/Türe geleneğinde Tengri’nin resmini çizmek büyük bir suç olmuştur.

      Türkler, Tengri’nin gökyüzünde olduğunu kabullenir. Bu bakış açısını değerlendirecek olursak gökyüzü aslında her yerdir. Zira Tengri, Dünya’nın içerisinde değildir ve Dünyayı yaratıp onu seyretmektedir. O insanları yaratmadan önce kendisine hizmet eden ve buyruklarını yerine getiren ruhları yaratmış, sonra Dünya’yı yaratmış ve yeryüzü ile gökyüzünü yedi kat halinde meydana getirmiştir.
      Türkler, M.ö. 1000’li yıllardan çok daha önce bu inancı benimsemiş ve toplum nezdinde itibar etmiştir. Hz. Musa, İsa ve Muhammed (s.a.v.) dönemlerinden evvelki devirlere gittiğimizde karşımıza Semavi dinlerin ilk peygamberleri Hz. Nuh ve Hz. İbrahim çıkacaktır. Türklerin Hz. Nuh ve Hz. İbrahim ile münasebette bulunmaları ise pekte sıra dışı değildir. Zira Hz. Nuh M.ö. 2700’lü yıllarda, Hz. İbrahim ise M.ö. 2000’li yıllarda yaşamışlardır. Bilindiği üzere bu iki Büyük Peygamberin yaşadığı bölge bu tarihlerde Sümerliler medeniyetine ev sahipliği yapmaktaydı. Görülmektedir ki Tarihi Sümerlilere dayanan Asyalı Türkler, Hz. Nuh ve Hz. İbrahim dönemlerinde Semavi dinlerin temel kaidelerini benimsemişler, Sümerlilerin yıkılmasından sonra İç Asya’ya göç ederek bu inancı 2500 yıl boyunca yaşamış ve muhafaza etmişlerdi. Bu noktada Türk’leri özel ve benzersiz yapan husus Hz. İbrahim döneminden sonra semavi dinlerin kaidelerine inanan yegâne millet olmalarıdır.
      Tengricilik ve Şamanizm

      Tengricilik, mühim bir yanılgı olarak Şamanizm olarak algılanmış olsa da Şamanların Tengriciliğin içerisindeki rolleri kanıksanamaz. Esas itibariyle Tengricilikte din adamları yoktur. Ritüelleri ve zorunlu ibadetleri olmayan Tengricilikte ibadet etmek için bir aracı ya da lidere gerek duyulmaz. Zira Tengricilikteki yegâne ibadetler olan Dua ve İduk, kişilerin münferit eylemleri olduğu için bir din adamı eşliğinde gerçekleştirilmez. Ancak Tengricilik inancında Din adamlığı vasfının dışında hareket eden Şamanlar ve Kamlar bulunur. Aslında Kam ve Şaman aynı anlama gelir. Önceleri Kam olarak kullanılan bu telafuz, 8. YY itibariyle Şaman olarak kullanıla gelmiştir. Kamlar, sıra dışı ve dünyevi olmayan eylemleri hasebiyle din adamı gibi görünmüş, bu yönleriyle dinsel bir olgu olarak tanımlanarak içinde yaşadıkları Türk Kavminin temel dinsel motifi olarak düşünülmüştür. Tengricilik inancının temel esasları hakkında yeterli malumata sahip olunmayan araştırmalarda ortaya konulmuş olan bu tespit, Tengricilik hakkındaki bilgi ve bulguların netleşmesiyle ortadan kalkmış olsa da halen bir ifade yanlışlığı olarak telaffuz edilmektedir.

      Kamlar (Şamanlar), kişilerin ibadetlerine, dualarına ya da İduk’larına müdahil olmazlar. Bu bakımdan Tanrısal bir yetkileri ya da toplum nezdinde makamsal bir kutsallıkları yoktur. Bilakis genelde sefil ve dağınık bir görünüme sahip olan Kamlar, toplum tarafından saygı görmekten çok sevilmeyen ve hakir görülen insanlar olmuşlardır. Düzenli bir yaşamları olmayan Kamlar, kötü ruhlarla iletişim kurarak onlardan geleceğe dair haber alır, büyü yapar ve büyü bozarlar. Saatlerce süren danslarla karanlıklar âlemindeki ruhları çağırır ya da bizzat karanlıklar âlemine gider, kötü ruhlarla konuşarak büyü yapar, büyü bozar ya da geleceğe dair kehanetler öğrenirler. Bu doğrultuda onlara din adamı değil büyücü diyebiliriz. Kültürel kalıntılarla günümüze kadar ulaşan alışkanlıklar neticesinde İslamiyet sonrası inanış biçiminde Kam ve Şamanların yerlerini Büyücüler, Üfürükçüler ve Medyumlar almıştır.

      Ben de ilgilerinize teşekkür ederim…

      Yanıt

Şuna yanıt verin Hümeyra Nur Özcan Yanıttan Vazgeç

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir