Hayatın önümüze sunduğu seçenekler haricinde, oluşturabileceğimiz seçimlerin olduğunu, hayal gücümüzün içerisinde fark ederiz. Hayat ile uyumluluk tespitini yaparken kararsız kalmamız çok normaldir. Seçeneklerin çoğalması durumu, yoğun bir bilgi akışını kontrol altında tutmamızı gerektirir. Stres ortamı kontrol kaybı ve dikkat kaybı oluşturuyorken, karar aşamasında bir istikrar sağlamak için, dış etkenlerin tespitini yaparken, duygusal enerji akışını ve hedefimize yöneltebilecek düşünceleri, aynı anda fark edebilmek gerekiyor. Aynı anda bir kaç iş yapmak gibi, aynı anda iki farklı algılama içerisinde bulunabiliriz. Örneğin kitap okurken aynı anda, müzik dinleyebiliyoruz. Bu durumda gözlerin bakarken algılaması ile, kulakların duyarken algılaması aynı anda idrak edilebiliyor. Bilinçli farkındalığın farklı algılama yöntemleri içerisinde, alıştığımız yöntemlerin dışına çıkarak, göz takibi ve ses takibini ayrıştırma yeteneğini önceden uyguladığımız zaman, bize yansıyan algıları en hızlı bir şekilde idrak etmiş oluruz. Göz takibi yaparken, dilimizi ve nefesimizi kullanmamıza gerek yok. Bunu uygulayabildiğimiz zaman, büyük bir zaman avantajı oluşturuyoruz. Dinleme yaparken de, özellikle bir noktada takılmamıza gerek yok. Bu tecrübeyi hayata geçirebildiğimiz zaman, rahat bir karar verme avantajını kazanmış oluruz. Olaylara ve durumlara odaklanmadan, kendimize bütünsel bir bakış açısı kazandırmış oluruz.
Sahip veya ait olduğumuz değerlerin haricinde, daha büyük değerlere sahip veya ait olabileceğimizi hayal gücümüzün içerisinde hissediyorken, mevcut değerlerimiz ile yetinme alışkanlığını, şükran ve minnet içerisinde olmayı es geçebiliyoruz. Maddi veya manevi olarak yükseltmek ve daha çok değer kazanmak istiyoruz. Bu durumun farkında olmak bile, bize farklı alanlardaki alternatiflere yönlendiriyor. Bilinçaltı ve hayal gücü, bizim en iyi seviyemize yükselmemiz için doğru yöntemleri bulmamızı sağlıyorken, biz bazı kalıplar üzerindeki kurallar sebebi ile kendimizi sınırlı bir seviyede tutuyoruz. Ortamın şartlarını ve kurallarını göz önünde bulundurarak bir plan yapmak en doğru yöntemdir. Farkındalık boyutunu, çok geniş bir alana yaymamız gerektiğine vurgu yapmaya çalışıyorum. Bu büyük potansiyele sahip olabileceğimize inanıyorum. Ne kadar huzurlu bir yöntem bulabilirsek, ne kadar büyük hayaller kurarsak, o kadar çok geniş bir alan içerisinde seçenekler oluşturabiliriz. Kontrol etmesi hiç de zor değil. Bir noktaya odaklanmayı bırakmak gerekiyor. Genellikle insan üzerinde görülen sorunlar, bir noktaya odaklanmak ve dikkat dağınıklığıdır. Dalgınlık ile hazırlıksız yakalanmak, çok sık yaptığımız hatalar arasında ve bu yüzden bilinçli farkındalığı sürekli korumak ve uyanık olmak durumundayız. Özellikle iş hayatı içerisinde, farkındalığın seviyesini kontrol altında tutarak yükseltmeliyiz.
Yaşamımızın manevi değerleri, sevgi, barış, vefa ve kutsal bağlantılardır. Birçok insan için maneviyat; ideal, yüce varlığa yakın olmak ve bireyin bencil isteklerini azaltma isteğidir. Birçok ruhsal yaklaşımın ortak özelliği kendimizi daha az düşünmektir. Benliğin değeri, tanrı sevgisiyle ve dünyevi yaşamın doğasına duyulan minnet duygusuyla önemini yitirir ve sonuçta yaşamda korumak ve yüceltmek durumunda olduğumuz daha az ben olur. Bazı bireyler kendilerine önem göstermenin dinlerine ters düştüğünü düşünürler. Birçok dini gelenek ise başkalarına karşı anlayışlı olmanın önemini vurgular. Örneğin “komşunuzu kendiniz gibi sevin”. Birçok dinde bizim kendimizi zaten sevdiğimiz ima edilir. Buda “Kendisini seven, başkasına zarar vermez” der. Aslında kendini sevmek sıklıkla başkalarını sevmek anlamında kullanılır. Bir kez kendimizi sevmeyi öğrendiğimizde bunu başkalarına fazlasıyla yayarız. Manevi öz-anlayış genellikle önem verdiğimiz değerleri korumak için yaşamak anlamına gelir. Eğer değerlerinize bağlı değilseniz, bilinçsizce haz arayışı ve materyalizm gibi tüketici toplumun değerlerini benimseriz. Bu becerileri bir ebeveynin çocuğunun yaşamındaki tüm yönlerle (fiziksel, zihinsel, duygusal, manevi) ilgilendiği gibi, kendi kendimize geliştirmeliyiz.
Manevi olarak, öz-anlayış değerlerimizi şefkat ile en son noktaya getirdiğimiz zaman, manevi değeri kaybetmekten korkmak yerine, hayatın bir gerekliliği olduğunu kabul etmeye çalışırız. Bu durum sözler ile açıklanabilecek, kurallar ile benimsenebilecek bir durum değildir. Sahip veya ait olduğumuz değerleri kaybederken, büyük bir duygusal güç kaybı yaşarız. Ayakta dahi durmakta zorlanabiliriz. Hayatın akışı içerisinde yorum yaparken, ne kadar duyarlı, vicdanlı ve dürüst olursak, kendi karşılaştığımız durumları da, o kadar anlayış ile karşılayabiliriz. Özellikle hızlı bir şekilde yayılan haberler yüzünden, sürekli duygusal bir değer kaybı yaşadığımız bu zamanlar içerisinde, kendimize iyi gelebilecek aktiviteler içerisinde bulunmayı ihmal etmeyelim.
Unutmayalım ki insan olarak hepimizin duyguları vardır. Orman kanunları ile, kendini vahşi bir hayvana dönüştürmüş insanlar haricinde, herkesin bir vicdanı vardır. Ne kadar üzülmüş isek, o kadar sevinmeye ihtiyacımız var. Ne kadar ağlamış isek, o kadar gülmeye ihtiyacımız var. Ne kadar zorluk yaşamış isek, o kadar eğlenmeye ihtiyacımız var. Duygusal dengemizi sağlamak zorundayız. Duygusal farkındalığınızı yükseltirseniz, insanların neler yapabileceğini önceden sezmiş olursunuz. Fiziksel farkındalığınızı yükseltirseniz, etki ve tepki arasında karar vermeyi kolaylaştırmış olursunuz. Zihinsel olarak sürekli uyanık kalmak zorundayız. Gündüz vakti kendimizi ne kadar yorarsak, gece vakti o kadar rahat ve huzurlu oluruz. Fiziksel ve zihinsel sınırlarımızı, yavaş yavaş zorlayarak aşabiliriz.