Raven – Kuzgun

Şamanik güçleri sembolize eden totem hayvanlardan biri olan Kuzgun; şifa, koruma, sihir, oluşturma, bütünleme, içsel yolculuk ve hayvan ruhları dönüşümünün ifadesidir. İngilizce Raven, Eski İskandinav dilindeki ‘hrafn’dan gelerek, tarih öncesi Germanik ‘khraben’ sözcüğü ile eşleşir. Eski Türkçe’de ‘kuz’; karanlık, gölgeli yeri anlatan sözcüktür ve kuzey sözcüğü ile özdeşleşir.

Keltler’de ölüm tanrıça Morrigan’ın başlıca formu, yaşlı bir kadının siyah kuzgun tüylerinden bir pelerine sarılı halidir. Şekil değiştirme, Savaş, Kader , Kehanet ve Ölümün Keltik Tanrıçası, şekil değiştirerek ve Kuzgun haline dönüşerek; şifacıları, nehirleri, gölleri, tatlı suları gözetir. Karanlığa giren kuzgun, bu yolla aydınlığı taşıma işini üstlenir.

Bir şaman, öncelikle farklı boyutların kapısını aralayarak totem hayvanını bulmak için eğitsel işlerine başlar. Eğer erk hayvanı kuzgun ise bu hayvan, şamana gereksinimi olan cesaret, gözlem ve değişme önceliğini aktarıcı olur.

Keltlerde savaş esnasında, Morrigan ürkütücü bir yıkım için bir dizi asker çağırmakta öne çıkar, onun bu amaçla çağrıldığında bir kuzgun ya da karga şeklinde çığlık çığlığa havada uçtuğuna inanılır. Morrigan’ın kökeni, Megalitik Kült’lere bağlanır. İskandinav folklorundaki savaşçı tanrıça Valkyrie’ye benzemektedir. Onurunu anımsamak isteyen takipçileri, kapalı bir kase veya kavanozda kana bulanmış kuzgun tüyleri saklarlar. Kuzgunun siyah tüyleri, gizemi ve öte aleme gidecek yolu gösterir.

Bir totem olarak, Raven sırlar öğretmenidir. Bilinçsiz bir boşluktan ve karanlığın içinden bilince anlayışa, iç karanlıktan kurtulmaya yöneltir. Hava ve su ile ilişkili elemanları, Kuzeybatı ve Kuzeydoğu çemberindedir, durugörü yeteneği olanların koruyucusu rolünü üstlenir.

Geçmişte cadı olarak bilinen kişilerin, peşindekilerden kaçmak için kuzgunlardan yardım aldığı, sonra onlara dönüşebildiği öngörülürdü. Çünkü onlar, güç ve yeteneklerini yalnızca güvenilir bir tanıdık ile ötealem rehberi olarak gördükleri kuzgun ile bir arada sınamaya özen göstermişlerdi. Raven ile ilgili öğretileri anlamak için belli bir seviyede bulunmaları gerektiğine inanırlardı. Böylece sihirli dünyalarına, yeraltından gelen dönüşüm sırrını getiren kuzgun; bazen gerçek, bazen vizyon halinde ancak, önemli bir alametti.

Alaska efsanelerinde denizleri, nehirleri yaratan kuzgundur. Özellikle Alaska’da bir kuzgunu öldürmek tabudur, öldürene zarar getirdiğine inanılır. Sihirin kuşu, Kış dönencesinde en güçlü haline bürünür.

İlyas Peygamber’in kendisini takip eden kraldan saklanırken bir kuzgun tarafından beslenmesi İncil’de yer alır.
Kur’an’da Maide Suresi’nde, kardeşinin ölüsünü gömmeyi bilemeyen Kabil’e, toprağı eşeleyen karga öğretici olarak gönderilir.

Tevrat, Eski Ahit/Tekvin/BAP 8; 6 ve 7’de ise kuzgun şöyle geçer: ‘’Kırk gün sonra Nuh yapmış olduğu geminin penceresini açtı. Kuzgunu dışarı gönderdi. Kuzgun sular kuruyuncaya kadar dönmedi, uçup durdu. ‘’ Böylece ilk olarak gemiden salınan hayvan olduğu düşünülmüştür.

İskandinav efsanelerinde Kuzgun, son derece zeki olduğu bilinen önemli bir hayvandı. Norveç ‘te tanrı Odin’in, adları ‘Düşünce’ ve ‘Hafıza’ olan olan iki kuzgunu ona elçilik yaparlardı. Odin’in de, Kuzgun’la karşılıklı şekil değiştirme özelliği bulunurdu ve kuzgun bu anlamda, ruhani alemlerin elçiliğini üstlenirdi.

Biri öldüğü zaman kuzgun, onun ruhunu ölüler diyarına götürür, eğer korkunç bir üzüntü de ruhla beraber buraya giderse o ruh hiç dinlenemez, işte o zaman; tamir olunacak şeyler adına, kuzgun onun ruhun geri taşıyabilirdi. Böylece, o, iki dünya arasında bir semboldü. Hayattakiler için ölümün, ölüler için yaşamın temsili sayılırdı. Kızılderili mitolojisinde de, ruhu huzura kavuşmamış, ya da son dileği gerçekleşmemiş insanın yaşama bakakalan hali olurdu, kuzgun biçimine girerek, isteğini yerine getirecek olan kişilerin evlerinin önünde bekler ve onları uyarırdı.

Müthiş bir zeka, kurnazlık, hilekarlıkla bir araya gelmiş bir tür bilgelik gizleyen kuzgunun, bir papağan gibi konuşabilmesi , insan dillerini tekrar edebilmesi ile bütünleşmiştir. Bunun dışında her tür sesi taklit edebilirler. Kuzey Amerika yerlileri, bazen erkek bebeği Kuzgunun dilini öğrenmesi için onunla bir arada bulundururlardı.

Uzun ömürlü kuzgun, yavrularına eşine sadık ve tek eşlidir, yaratıcı zekası ile çevredeki objeleri alet gibi kullanabilir. Kuzgunlar, insan yüzlerini tanır ve unutmazlar. Hatta birbirlerine bu konuda haber iletebilirler. Bu nedenle eskimolar, kuzgunların güçlü hafızalarında kötü bir yer edinmenin gereksiz olduğunu düşünür ve onlara saygı beslerlerdi.

Kargagillerden olan bu kuş, dünyasının en zeki türlerinden biri. Beyni vücut ağırlığının % 1.3’ü. Bu oran insanda; % 1.5, tavukta ; % 0.1 olarak belirlenmiş. 16 gr. yaklaşık ağırlıkla kuş türleri içinde en ağır beyine sahip. Ömürleri en fazla 35 yıl kadar uzayabilir. Bhutan’ın milli kuşu olan Himalaya kuzgunu, Jarog olarak anılıyor, Corvus Corax Tibetanus ise,biyolojk adıdır.

Romalılar bu kuşun ötme sesini, ‘ cras,cras’yani Latince “yarın, yarın” biçiminde, ‘umut’ olarak yorumlamışlardı.
Vikingler, kuzgunların ölüm habercisi kahin kuş olduğunu düşünürlerdi, evin önünde sürekli öterse, ölümden şüphelenilirdi. Othello’da Kahraman şöyle der : ‘’ama kuzgunlar nasıl vebalı evin damına üşüşür, bu da gelip aklıma takılıyor.’’

Evet, aslında kuzgunlar öngörülemez biçimlerde davranmaktadırlar.

Charles Dickens, bir romanında, Barnaby adlı saf kişinin, sahip olduğu bir evcil kuzgunun verdiği kehanet dolu anlamlarla yüklü bilgilerden söz etmiştir.

Raven ; totem hayvanı olarak, Yenilenme-Karanlıkta ışık bulma yeteneği-Kendini yansıtma cesareti- İçgözlem- Kehanet gücü-Bilinç değişimi ve Kararlılık ifadesi olur. Cherokee şamanları , kuzgunun, şekil değiştirme gücünü almayı ve bu güçle aynı anda iki yerde olabilmeyi önemsemişlerdir.

Sonuçta kuzgunların, geleneksel Kuzey Amerika, Sibirya, İskandinav ve Kelt mitolojisinin en belirgin, güçlü totem hayvanlarından olduğu görülmektedir.

Mükemmel şiirlerden The Raven /Nevermore Edgar Allan Poe’ya ait. Şiir, sevgilisini kaybetmiş genç aşığın yaslı, hiç bitmeyen arayışının simgesi olan kuzgunla diyaloğudur. Kuzgun, kendisine yöneltilen her soruya “nevermore” (bir daha asla) (hiçbir zaman) cevabını verir.

Aşağıdaki satırlarda ünlü şiirin çeviri ve orjinalini okuyabilirsiniz.

THE RAVEN.

’’ evvel zaman önce ürkünç bir gecede,
eski kitaplardaki yitik hikmeti,
düşünüyordum güçsüz ve bitkin.
başım öne düşmüş, uyumak üzereyken,
nazik vuruşlarla kapı çaldı birden.
“bir misafir” dedim ,çalıyor kapımı
“bir misafir, başkası değil.”
açık seçik hatırımda, bir aralık günüydü,
yerde bir hayalet gibi şöminenin ışığı.
çaresiz sabahı istedim, kitaplardan diledim
ıstırabın bitişini Lenore’u kaybetmenin ıstırabı.
meleklerin Lenore dediği o bakire, nurlu ve eşsiz,
artık ebediyyen isimsiz.
ipeksi mor perdelerin süzgün hışırtısıyla,
garip bir dehşet kapladı, hiç yaşamadığım.
yineleyip durdum yatıştırmak için kalbimi,
‘’odamın kapısında bekleyen kişi bir misafir,
odamın kapısındaki gecikmiş bir misafir,
başkası değil.”
canlandım birdenbire, daha fazla beklemeden,
“bayım” dedim ya da “bayan”, affınızı diliyorum.
gerçek şu ki uyukluyordum, usulca kapıya vurdunuz,
usulca geldiniz, kapıma dokundunuz.
emin olamadım işittiğimden.
sonra ardına kadar açtım kapıyı,
karanlıktı, sadece karanlık.
merak ve endişeyle baktım karanlığa uzun uzun,
hiçbir faninin cüret edemediği hayaller içinde.
sessizlik bozulmadı, ne de bir işaret karanlıktan,
orada tek kelime lenore idi, fısıldadığım.
ve karanlıktan yankılandı bir mırıltı: “lenore,”
sadece bu, başka bir şey değil.
ruhum alevler içinde döndüm odama,
ardından yine bir tıkırtı, daha da şiddetli.
“eminim” dedim “birşeyler var penceremde,”
gidip ne olduğuna bakayım, gizem çözülsün,
kalbim sükun bulsun, bu gizem çözülsün.
rüzgardır, başka bir şey değil.
tam kepengi açacakken, kanat şakırtılarıyla
heybetli bir kuzgun belirdi, kutsal günlerden kalma
hiçbir şey söylemedi, ne bekledi ne durdu
bir saygın kişi edasıyla, kapının üstüne tünedi,
oda kapımın üzerinde, bir Pallas Büstü’ne tünedi,
tünedi ve oturdu, sadece bu,
cezbederek, takındığı ağır ve şiddetli tavırlarıyla
üzgün ruhumu gülümsetti, çehresi bu siyah kuşun
“sorgucun kırpılmış olsa da” dedim “değilsin namert,
karanlık kıyılardan gelen, korkunç ve gaddar kuzgun.
söyle nedir, cehennemi gecenin kıyılarındaki saygın ismin”
dedi kuzgun “hiçbir zaman”
şaştım bu hantal kuşun konuşmasına böyle açık,
pek anlamlı, pek ilgili olmasa da söylediği;
çünkü hiçbir şanslı insan yoktur, ki biliriz hepimiz
oda kapısının üzerine tünemiş bir kuşla karşılaşsın
kapının üstündeki büste tünemiş bir kuş ya da canavar,
adı “hiçbir zaman” olsun
tek bir söz söyledi o dingin büstteki kuzgun
taştı sanki bütün ruhu o tek kelimeden
ne bir söz ekledi, ne bir tüyü kımıldadı
acıyla mırıldandım: “diğerleri uçup gittiler,
sabah, o da terkedecek beni, umutlarım gibi”
dedi kuş “hiçbir zaman”
irkildim tam yerinde söylenen bu sözle,
“şüphesiz” dedim “bu söz, tek sermayesi,
üzgün bir sahipten miras, zalim belaların
şarkıları tek bir nakarata düşünceye dek kovaladığı
umutsuz ve hüzünlü bir ağıt gibi tekrarlanan”
“bir daha asla—hiçbir zaman”
kuzgun beni hala cezbedip gülümsetirken,
yöneldim koltuğa, kapının, büstün ve kuşun önündeki
gömülürken koltuğuma, düşünüyordum
eski zamanlardan kalma bu uğursuz kuşun
bu gaddar, hantal, korkunç, ve kasvetli kuşun
neydi kastettiği, derken “hiçbir zaman”
tahmin yürütmeye koyuldum, tek ses etmeden
ateşli gözleriyle sinemi dağlayan kuşa
devam ettim düşünmeye, uzatıp başımı
lambanın aydınlattığı kadife yastığın üzerine
lambanın gözlerini diktiği kadife ve mor yastık ki
ah, “hiçbir zaman” yaslanamayacak o!
sonra görünmez bir tütsünün kokusuyla ağırlaştı hava
yüce meleklerin ayak sesleri çınladı tüylü zeminde.
“ey sefil” diye haykırdım “bir ferahlık verdi sana Tanrın;
Lenore’un hatıralarından kurtulasın diye bir ilaç,
iç bu iksiri kana kana ve sil Lenore’u aklından”
dedi kuzgun “hiçbir zaman”
“kahin” dedim “şeytani birşey! –kahin yine de, kuş ya da iblis;
kışkırtıcı mıydı yoksa bir fırtına mı seni bu sahile atan
kimsesiz ama gözüpek bu afsunlu çöl toprağında
bu perili evde bana gerçeği söyle, yalvarıyorum
var mı günahların ilacı? söyle bana söyle, yalvarıyorum”
dedi kuzgun “hiçbir zaman”
“kahin” dedim “şeytani birşey! –kahin yine de, kuş ya da iblis;
üstümüzde kıvrılan gökler ve yücelttiğimiz tanrı adına
söyle, bu hüzünlü ruh; uzaktaki cennette, sarılabilecek mi
meleklerin Lenore adını verdiği kutsal bir bakireye
meleklerin Lenore dediği o eşsiz, nurlu bakireye
dedi kuzgun “hiçbir zaman”
“bu söz ayrılık imimiz olsun ey kuş, ya da iblis;
dön artık fırtınaya, ve cehennemi kıyılara,
söylediğin yalana nişan tek tüy bırakma.
yalnızlığıma dokunma, terket o büstü,
çek gaganı kalbimden, çek suretini kapımdan”
dedi kuzgun “hiçbir zaman”
uçmuyor kuzgun, oturuyor orada, hala orada
oda kapımın üzerindeki o süzgün büstte
rüya gören bir iblisin bakışı gözlerinde
gölgesi akıyor zemine yüksekteki lambadan
ve bu gölgeden, yerde uzanmış yatan,
yükselecek mi ruhum? “hiçbir zaman”

Edgar Allan Poe / 29 ocak 1845 New York .

The Raven

Once upon a midnight dreary, while I pondered weak and weary,
Over many a quaint and curious volume of forgotten lore,
While I nodded, nearly napping, suddenly there came a tapping,
As of some one gently rapping, rapping at my chamber door.
`’Tis some visitor,’ I muttered, `tapping at my chamber door –
Only this, and nothing more.’

Ah, distinctly I remember it was in the bleak December,
And each separate dying ember wrought its ghost upon the floor.
Eagerly I wished the morrow; – vainly I had sought to borrow
From my books surcease of sorrow – sorrow for the lost Lenore –
For the rare and radiant maiden whom the angels named Lenore –
Nameless here for evermore.

And the silken sad uncertain rustling of each purple curtain
Thrilled me – filled me with fantastic terrors never felt before;
So that now, to still the beating of my heart, I stood repeating
`’Tis some visitor entreating entrance at my chamber door –
Some late visitor entreating entrance at my chamber door; –
This it is, and nothing more,’

Presently my soul grew stronger; hesitating then no longer,
`Sir,’ said I, `or Madam, truly your forgiveness I implore;
But the fact is I was napping, and so gently you came rapping,
And so faintly you came tapping, tapping at my chamber door,
That I scarce was sure I heard you’ – here I opened wide the door; –
Darkness there, and nothing more.

Deep into that darkness peering, long I stood there wondering, fearing,
Doubting, dreaming dreams no mortal ever dared to dream before
But the silence was unbroken, and the darkness gave no token,
And the only word there spoken was the whispered word, `Lenore!’
This I whispered, and an echo murmured back the word, `Lenore!’
Merely this and nothing more.

Back into the chamber turning, all my soul within me burning,
Soon again I heard a tapping somewhat louder than before.
`Surely,’ said I, `surely that is something at my window lattice;
Let me see then, what thereat is, and this mystery explore –
Let my heart be still a moment and this mystery explore; –
‘Tis the wind and nothing more!’

Open here I flung the shutter, when, with many a flirt and flutter,
In there stepped a stately raven of the saintly days of yore.
Not the least obeisance made he; not a minute stopped or stayed he;
But, with mien of lord or lady, perched above my chamber door –
Perched upon a bust of Pallas just above my chamber door –
Perched, and sat, and nothing more.

Then this ebony bird beguiling my sad fancy into smiling,
By the grave and stern decorum of the countenance it wore,
`Though thy crest be shorn and shaven, thou,’ I said, `art sure no craven.
Ghastly grim and ancient raven wandering from the nightly shore –
Tell me what thy lordly name is on the Night’s Plutonian shore!’
Quoth the raven, `Nevermore.’

Much I marvelled this ungainly fowl to hear discourse so plainly,
Though its answer little meaning – little relevancy bore;
For we cannot help agreeing that no living human being
Ever yet was blessed with seeing bird above his chamber door –
Bird or beast above the sculptured bust above his chamber door,
With such name as `Nevermore.’

But the raven, sitting lonely on the placid bust, spoke only,
That one word, as if his soul in that one word he did outpour.
Nothing further then he uttered – not a feather then he fluttered –
Till I scarcely more than muttered `Other friends have flown before –
On the morrow he will leave me, as my hopes have flown before.’
Then the bird said, `Nevermore.’

Startled at the stillness broken by reply so aptly spoken,
`Doubtless,’ said I, `what it utters is its only stock and store,
Caught from some unhappy master whom unmerciful disaster
Followed fast and followed faster till his songs one burden bore –
Till the dirges of his hope that melancholy burden bore
Of “Never-nevermore.”‘

But the raven still beguiling all my sad soul into smiling,
Straight I wheeled a cushioned seat in front of bird and bust and door;
Then, upon the velvet sinking, I betook myself to linking
Fancy unto fancy, thinking what this ominous bird of yore –
What this grim, ungainly, ghastly, gaunt, and ominous bird of yore
Meant in croaking `Nevermore.’

This I sat engaged in guessing, but no syllable expressing
To the fowl whose fiery eyes now burned into my bosom’s core;
This and more I sat divining, with my head at ease reclining
On the cushion’s velvet lining that the lamp-light gloated o’er,
But whose velvet violet lining with the lamp-light gloating o’er,
She shall press, ah, nevermore!

Then, methought, the air grew denser, perfumed from an unseen censer
Swung by Seraphim whose foot-falls tinkled on the tufted floor.
`Wretch,’ I cried, `thy God hath lent thee – by these angels he has sent thee
Respite – respite and nepenthe from thy memories of Lenore!
Quaff, oh quaff this kind nepenthe, and forget this lost Lenore!’
Quoth the raven, `Nevermore.’

`Prophet!’ said I, `thing of evil! – prophet still, if bird or devil! –
Whether tempter sent, or whether tempest tossed thee here ashore,
Desolate yet all undaunted, on this desert land enchanted –
On this home by horror haunted – tell me truly, I implore –
Is there – is there balm in Gilead? – tell me – tell me, I implore!’
Quoth the raven, `Nevermore.’

`Prophet!’ said I, `thing of evil! – prophet still, if bird or devil!
By that Heaven that bends above us – by that God we both adore –
Tell this soul with sorrow laden if, within the distant Aidenn,
It shall clasp a sainted maiden whom the angels named Lenore –
Clasp a rare and radiant maiden, whom the angels named Lenore?’
Quoth the raven, `Nevermore.’

`Be that word our sign of parting, bird or fiend!’ I shrieked upstarting –
`Get thee back into the tempest and the Night’s Plutonian shore!
Leave no black plume as a token of that lie thy soul hath spoken!
Leave my loneliness unbroken! – quit the bust above my door!
Take thy beak from out my heart, and take thy form from off my door!’
Quoth the raven, `Nevermore.’

And the raven, never flitting, still is sitting, still is sitting
On the pallid bust of Pallas just above my chamber door;
And his eyes have all the seeming of a demon’s that is dreaming,
And the lamp-light o’er him streaming throws his shadow on the floor;
And my soul from out that shadow that lies floating on the floor
Shall be lifted – nevermore!

Edgar Allan Poe / 29-01- 1845 New York.

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir